1398’e Girerken İran’ın İç Politika Gündemi

1398’e Girerken İran’ın İç Politika Gündemi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran 21 Mart 2019’da Hicri Şemsi 1397 yılını geride bırakarak 1398 yılına girmiş bulunmaktadır. Geçen yıla pek iyi bir başlangıç yapamayan İran bu yıla da sel felaketi ve yine Trump’ın yeni bir sürprizi ile başlamıştır. Geçen yıl Ordibeheşt ayının 18’inde (8 Mayıs) ABD Başkanı Trump’ın Nükleer Anlaşma’dan çekildiklerini açıklayarak İran’a karşı iki aşamadan oluşan yaptırımları devreye sokacaklarını ilan etmesi İran dış politikası ve ekonomisi kadar iç politikadaki gelişmelerini de önemli oranda etkilemiştir. Trump’ın bu adımı Devrim Rehberi ve Cumhurbaşkanı, hükûmet ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve muhafazakâr cenah ile reformist cenah arasında sistem içinde ve toplum nezdinde birtakım tartışmalara ve zaman zaman gerginliklere neden olmuştur.

Ülkenin karşı karşıya olduğu yapısal ekonomik sorunları çözmek için umudunu Nükleer Anlaşma’ya bağlayan Cumhurbaşkanı, bu bağlamda umduğunu pek elde edememiştir. Anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra Devrim Muhafızları Ordusunun balistik füze denemesi yapması ABD tarafından olumsuz karşılanmış ve anlaşmanın geleceği ile ilgili olarak belirsizlik içeren mesajlar vermeye başlamıştır. Bu yüzden anlaşmanın imzalanmasından sonra İran’ı ziyaret eden yüzlerce yabancı ticari heyet ile imzalanan mutabakatların neredeyse hiçbiri hayata geçirilememiştir. Bu durum ister istemez hükûmeti eleştiri oklarının hedefi yapmıştır. Çünkü hükûmet Nükleer Anlaşma sayesinde ülkenin Venezuela olmaktan kurtulduğunu ve gelecek yabancı yatırımlarla ülkenin düzlüğe çıkacağı mesajlarını sıklıkla kamuoyu ile paylaşmaktaydı. Beklenen vaatlerin gerçekleşmemesi parlamentodaki hükûmet yanlısı ılımlı reformist grup ile muhafazakâr kanadı temsil eden grup arasında sert tartışmalara neden olmuştur. Şöyle ki Cumhurbaşkanın gensoru ile azlini gündeme getiren parlamenterler bunun için imza toplamaya başlamıştı. Ancak Devrim Rehberi’nden beklenen sinyal gelmeyince bu yöndeki adımlarını askıya almışlardır. Bununla birlikte bazı bakanlar gensoru ile meclis tarafından görevden alınmıştır. Ruhani kabinede revizyon bağlamında birtakım değişiklik yapsa da ülkedeki kötü gidişatın önüne geçememiştir.

Trump’ın anlaşmadan çekilmesi Devrim Rehberi ve Cumhurbaşkanı arasında da birtakım gerginliklere neden olmuştur. Devrim Rehberi anlaşmanın kendisi tarafından belirlenen kırmızı çizgilerin aşılması pahasına imzalandığını ileri sürerken Cumhurbaşkanı anlaşmanın bütün detaylarının imzalanmadan önce Devrim Rehberi’nin bilgisine sunulduğunu savunmuştur. Bu durum ister istemez devletin zirvesinde kriz mi var sorusunu gündeme taşımıştır.

Hükûmetin ülkeyi normalleştirme bağlamında Nükleer Anlaşma’yı tamamlayıcı mahiyette imzaladığı bir diğer uluslararası sözleşme ise FATF’a (Mali Eylem Görev Gücü) üyelik idi. FATF örgütlü suçlar ve terörün finansmanını sağlayan kara para aklamaya karşı mücadelede etkin bir işleve sahiptir. FATF söz konusu hususlarda iş birliği yapmayan ülkelere karşı doğrudan bir yaptırım mekanizmasına sahip olmamakla birlikte iş birliği düzeyine göre ülkeleri kategorize ederek diğer ülkeleri veya yabancı yatırımcıları o ülkelere karşı tedbirli davranmaya veya yatırım yapmamaya teşvik edebilmektedir. İran Kuzey Kore ile birlikte kara listede yer alarak iş birliği yapılmayan ülkeler statüsünde bulunmaktadır. Ancak Ruhani hükûmeti adına dönemin Ekonomi Bakanı Tayyib Niya FATF’a üyelik sözleşmesini imzalamış bu sayede de İran geçici olarak gri listeye alınmıştır. İran ise üyelik sözleşmesinin meclis tarafından onaylanma sürecini beklemeye başlamıştır. Ancak FATF’a gösterilen tepki Nükleer Anlaşma’ya yöneltilen eleştirilerden daha sert bir tonda olmuştur. İran’ın devrimden bugüne destek verdiği devlet dışı aktörlerin ABD’nin terör örgütleri listesinde yer almasının ülkenin başını ağrıtacağını savunan müesses nizam, Anayasayı Koruyucular Konseyi ve Düzenin Yararını Teşhis Konseyi gibi mekanizmalarla FATF’a üyeliğin önüne geçmeyi başarmıştır. Sadece İran’ın desteklediği devlet dışı aktörlerin ABD’nin terör örgütleri listesinde yer almaları değil aynı zamanda ülke ekonomisi ve finans sırlarının da düşmanın eline geçeceğini ileri süren muhalif cenah özellikle ABD’nin Nükleer Anlaşma sayesinde ülkenin nükleer programı ve faaliyetlerine ilişkin mahrem bilgilere ulaştığını ve bu amacına ulaştıktan sonra da anlaşmadan çekilerek ne denli güvenilmez bir muhatap olduğunun altını çizmiştir.

Ruhani’nin FATF’ın onaylanmasındaki ısrarı yalnızca uluslararası ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini kolaylaştırıcı bir etken olmasıyla sınırlı değildir. Ruhani, ülke içerisindeki birtakım kuruluşların ticari ve mali faaliyetlerini hükûmetin kontrolü dışında kalmasının önüne geçerek kontrol edilebilir şeffaf bir ekonomi tablosu oluşturmayı amaçlamaktadır. Ancak FATF’ın onaylanması özellikle ülkenin silahlı kuvvetlerinin önemli bir bölümünü oluşturan ve hemen her alanda hükûmete rakip sayılan DMO’nun ABD tarafından terör örgütleri listesine alınmasıyla zorlaşmıştır. FATF’ın İran’ın anlaşmayı onaylaması veya iş birliği düzeyini artırması için tanıdığı süre en son Şubat 2019’da dört aylık bir süre için daha uzatılmıştı. Bu durumda Haziran’da dolacak sürenin tekrar uzatılacağı da şüphelidir. İran’ın kara listede kalması yaptırımlar silsilesinin pekişmesini sağlayacaktır.

1397 yılında ön plana çıkan konulardan biri de ülke içerisinde giderek artan terör saldırıları olmuştur. Tahran’da parlamento ve Humeyni’nin türbesi, Ahvaz’da askerî geçit töreni, Çabahar liman kentinde emniyet binasına bombalı saldırı, Zahedan civarında DMO’nun otobüsüne intihar saldırısı ve Mircave’de 11 sınır muhafızının esir alınarak Pakistan topraklarına kaçırılması gibi son iki yılda sıklıkla gerçekleşen terör saldırıları ülkenin iç güvenlik ve anti terör politikalarında zaaf mı var sorusunu akla getirmiştir. Etnik ve mezhepsel saiklerle gerçekleştirilen bu saldırılar İran’ın bölgede devlet dışı aktörler üzerinden aktif rol almasına karşılık rakiplerinin de aynı araçlardan yararlanarak İran’ı istikrarsızlaştırma peşinde olduklarını göstermektedir. Saldırıların boyutuna bakıldığında eylemleri gerçekleştiren örgütlerin ciddi istihbarat ve lojistik destek almadan bunları gerçekleştirmeleri kolay gözükmemektedir. Devrimden bu yana uyguladığı sert politikalarla terörle mücadele konusunda başarılı ülkeler arasında yer alan İran’ın önümüzdeki süreçte benzer saldırılara maruz kalacağı öngörülmektedir. Zira hâlihazırdaki bölgesel rekabet ve çatışma doğrudan karşılaşmayı değil vekil savaşçılar üzerinden hesaplaşmayı gerektirmektedir. Bu bağlamda İran’ın tarafı olduğu bölgesel çatışmaların önümüzdeki süreçte derinleşeceğinden benzer saldırıların artması öngörülebilir.

Geçen yıl ülkenin gündemini meşgul eden konulardan biri de sistem tartışmasıydı. Zaman zaman gündeme gelen sistem tartışması ülkedeki yapısal sistematik sorunlarla ilgilidir. Devrim Rehberi ve Cumhurbaşkanı arasında tebarüz eden güç ve yetki çekişmesi beraberinde sistem içi güç mücadelesi veren iki dinamiği karşı karşıya getirmektedir. Devrimden sonra Velayeti Fakih ile birlikte Cumhurbaşkanı ve Başbakan sisteminin denenmesi sonucunda birtakım yetki karmaşalarının yaşanmasından dolayı 1989 yılında yapılan anayasa değişikliği ile Başbakanlık kaldırılarak görev ve yetkileri Cumhurbaşkanına devredilmiştir. Yeni sistemde ise halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanının ülkenin politikalarının belirlemede pasif kalmasından dolayı çıkan anlaşmazlıklar ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu durum devrimden bu yana hemen hemen bütün cumhurbaşkanları ile devrim rehberleri arasında yaşanan kronik bir soruna dönüşmüş durumdadır. Doğrudan halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı anayasa gereği halka karşı sorumludur. Buna karşın Devrim Rehberi halk tarafından seçilmemekle birlikte halka karşı sorumlu da tutulmamaktadır.

Cumhurbaşkanları müesses nizamı seçimler döneminde halka verdikleri vaatleri gerçekleştirmenin önünde bir engel olarak görmektedir. Bugüne kadar Devrim Rehberi’nin yetkilerinin sınırlandırılması ve Cumhurbaşkanının yetkilerinin artırılması talepleri karşılık bulmamıştır. Bu durumdan sadece cumhurbaşkanları rahatsızlık duymamakta devrim rehberleri de cumhurbaşkanlarının halktan aldıkları destekle kendilerine karşı pozisyon almalarını pek hoş karşılamamaktadır. Bu yüzden başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçiş ya Devrim Rehberi ya da çevresi tarafından dillendirilmektedir. Ancak ileri gelen elitler başbakanlık sisteminin de mevcut sorunu çözmeyeceği kanaatindedir.

Devrim Rehberi Hamenei önümüzdeki süreçte yaşanabilecek gelişmeleri hesaba katarak ülkenin siyasi, idari ve askerî otoritelerinde birtakım değişikliklere gitmiştir. Yargı Başkanı, Düzenin Yararını Teşhis Konseyi Başkanı, Cuma İmamları ve askerî üst düzey komutanlarda yaptığı değişikliklerle üst yönetici kadrolarını gençleştirme söylemi bağlamında değiştirmiştir. İran, İslam Devrimi’nden bu yana birinci nesil iktidar elitleri tarafından yönetilmekte ve bu kadroların yaşları da bir hayli ilerlemiş durumdadır. Bu atamalar içerisinde en dikkat çekeni ise Meşhed’de bulunan İmam Rıza Türbesi Vakfı Başkanı İbrahim Reisi’nin Yargı Başkanı olarak atanması olmuştur. Reisi çalışma mazbatasını aldıktan bir gün sonra da Devrim Rehberi’ni seçme ve azletme yetkisine sahip Uzmanlar Meclisi Başkan Vekili olarak seçilmiştir. Devrim Rehberliği için de adı geçen en iddialı aktörlerden olan Reisi 2017 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Ruhani’nin rakibi olmuş ancak seçimi kazanamamıştı. Eski yargı başkanı Ayetullah Sadık Laricani ise Düzenin Yararını Teşhis Konseyi (DYTK) Başkanlığına ve Anayasayı Koruyucular Konseyi üyeliğine atanmıştır. Uzun yıllar DYTK başkanlığı yapan eski cumhurbaşkanlarından Haşimi Rafsancani’nin yerine atanmayı bekleyen Ruhani, bunun gerçekleşmemesi üzerine konseyin oturumlarına katılmayarak tavrını ortaya koymuştur. Devrim Rehberi’nin hayatını kaybetmesi durumunda yeni Devrim Rehberi belirlenene kadar kritik rol üstlenecek kurumlardan biri de DYTK’dır. Bu yüzden Hamenei sonrası döneme hazırlık niteliği taşıyan bu atamalar mevcut politikaları sürdürecek aktörlerin başa geçmesini sağlayacak atamalar mahiyetindedir.

İran 1398 yılına da kötü gelişmelerle başlamış durumdadır. Bir yandan ülkenin 2/3’ünde etkili olan yağışların neden olduğu sel felaketinde yaşanan can kayıpları ve milyarlarca dolara ulaşan maddi hasarlar öte yandan Trump’ın DMO’yu terör örgütü ilan etmesi İran’a yönelik ekonomik baskıların dozunun artacağına işarettir. Bu bağlamda 1398 yılının 1397 yılından daha kötü geçeceğini şimdiden söylemek mümkündür. Yeni yılın sonunda gerçekleşecek parlamento seçimlerini bu gelişmelerin şekillendireceği ortadadır. Hâlihazırda ılımlı-reformist koalisyonunun daha çok milletvekili bulundurmasına rağmen hükûmetin performansından hoşnut olmayan tabanın sandık başına gidip gitmeyeceği tartışmalı hâle gelmiştir. Eski cumhurbaşkanlarından ve reform hareketinin manevi lideri sayılan Muhammed Hatemi’nin açıklamalarına göre bir yıl içerisinde önemli açılımlar yapılmazsa reformist tabanı sandık başına gitmeye ikna edemeyeceklerdir. Yedinci dönem meclis seçimlerinde reformist aday adaylarının neredeyse tamamının seçimlere katılmalarının Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafından veto edilmesi, reformistleri seçimi boykot etmelerine ve 3 dönem üst üste parlamentonun muhafazakarların kontrolüne geçmesine neden olmuştur. Hâlihazırda muhafazakârlara duyulan tepkiler de dikkate alındığında önümüzdeki seçimlerde bağımsızların çoğunlukta olduğu bir parlamentonun ortaya çıkması yüksek bir ihtimaldir.

Sonuç itibariyle Nükleer Anlaşma ve müzakere olasılıkları FATF eksenindeki tartışmalar DMO’nun terör örgütleri listesine alınmasıyla yeni bir boyut kazanmış durumdadır. ABD’nin son adımından sonra İranlı yetkililerin müzakereye yanaşma eğilimi daha da azalmıştır. FATF’ın onaylanma ihtimali ise imkânsız denecek kadar azalmıştır. Zira FATF onaylamak ülke içerisinde de DMO’ya terör örgütü muamelesi yapmak anlamına gelecektir. Birçok açıdan belirsizlikler barındıran 1398 yılı, devrimden bu yana en kritik yıllardan biri olmaya adaydır. Dolayısıyla zaten kapalı bir rejim olan İran siyaseti daha da içe kapanık bir hâle bürünmeye doğru seyretmektedir. Artan dış baskılar, ülke içerisinde artan ekonomik sorunlara paralellik arz etmektedir. Hamenei’nin son atamaları dikkate alındığında bu atamaların kendisinden sonrası için hazırlık niteliği taşıdığı görülecektir. Hamenei çizgisindeki bir liderin başa geçmesi İran’ın ortalama 15-20 yıl daha mevcut politikaları sürdüreceği anlamına gelmektedir. Hızla gelişen ve dönüşen İran toplumunun mevcut politikaların meşruiyetini sorgulayacak yönde ilerliyor olması gelecekte sistem için ciddi meşruiyet krizleri ortaya çıkaracaktır. Tüm bu gelişmeler dikkate alındığında İran ekonomi, dış politika, güvenlik ve iç politika bağlamında ciddi riskler barından yüksek türbülanslı bir döneme girmektedir.