Tarihten örneklere bakıldığında Batılı devletlerin kriz zamanı geçtikten sonra İran ile diplomasi yolunu seçtikleri görülmektedir.
İran, Ukrayna Savaşı nedeniyle Rusya’nın Batı tarafından izole edilmesini, ilişkileri geliştirmek için önemli bir fırsat olarak görmektedir.
NATO Stratejik Konsepti, Rusya ve İran’ı ötekileştirirken iki ülke de bu baskıya karşı jeopolitik konumlarını avantaja çevirme arzusuyla Hazar Zirvesi’ne katılmıştır.
İran-İsrail arasında sabotaj ve suikastların arttığı süreçte üst düzey bir figürün görevden alınması, İran basınının gündemini meşgul ettiği kadar ülkedeki güvenlik zafiyeti tartışmalarına da ivme kazandırmıştır.
Reisi’nin Umman ziyareti, siyaseten ve ekonomik anlamda sıkışmış olan İran’ın pragmatik bir ajandayla sorunları aşma girişiminin bir göstergesidir.
Birçok uzman savaş nedeniyle riske giren Rus kaynaklarına alternatif olarak İran doğal gazını vurgulasa da böyle bir durum gerçekçi değil.
Abdullahiyan, İran’ın Rusya ile ilişkilerinin geliştirilmesi sürecinin, uluslararası gelişmeler ve Viyana’daki görüşmelerin sonucundan bağımsız olarak devam edeceğini belirtti.
ABD’nin, İran’a verdiği iddia edilen tavizler ve UAEA’nın son raporunu görmezden geldiği düşünülürse Biden yönetiminin ne pahasına olursa olsun Nükleer Anlaşma’yı canlandırmak istediği söylenebilir.
Reisi ve taraftarları, Doğu’ya yönelik adımları ülkenin dış politikası için stratejik bir başarı olarak görürken muhalif cephe bu gelişmelere karşı eleştirilerini artırdı.
İran’ın itirazına rağmen diğer katılımcı ülkelerin koordinasyonuyla ortak bildirinin yayımlanması, Moskova’nın Afganistan konusundaki iradesini, Tahran’a dayatmak istediğini göstermektedir.
Bu ziyaretin, İran ve Azerbaycan arasında artan gerilimlerin ortasında gerçekleştiğini ve görüşmelerin temel konusunun Güney Kafkasya’daki gelişmeler olduğunu belirtmek gerekiyor.
Afganistan’da ABD ve NATO’nun çekilmesiyle ortaya çıkacak olan güç boşluğu birçok bölgesel aktörün hem iştahını kabartıyor hem de güvenlik kaygılarını artırıyor.