Pençe-Kılıç Harekâtı; KCK/PKK konseyi ve YPG’ye varoluşsal tehdit algısını daha fazla hissettirirken aynı zamanda gelecek arayışını da yoğunlaştırmıştır.
İran’ın Kürt bölgeleri, gösterilerin başladığı tarihten itibaren şiddet sarmalı ve terörizm tuzağının net biçimde kendisini gösterdiği alanlara dönüşmüştür.
PKK/PJAK’ın, “Jin, Jiyan, Azadi” sloganıyla edindiği kitleselliği Türkiye’ye ihraç etme potansiyeli; terör örgütünü, Türkiye’de kaybettiği etkinliğini “kadın özgürlük hareketi” temasıyla yeniden tesis etme hedefine yönlendirebilir.
Emini’nin ölümü üzerinden yürütülen etnik siyaset, sessiz ve sokağa çıkma konusunda kararsız İranlıların tereddütlerini artırıyor.
İranlı analistlerin yazılarında ve söylemlerinde Türkiye’yi; NATO, ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ın yanında İran’ı bölmek isteyen bir “dış mihrak” olarak konumlandırdıkları görülmektedir.
Kadın özgürlük hareketi argümanları ile ideolojik olarak ciddi bir yakınlık gösteren PJAK, bu süreçte daha fazla ön plana çıkmış ve alan kazanmıştır.
Kürdistan ilinde kalkınma temelli su yönetiminin olmaması, bir yandan çevresel güvenliğin zayıflamasında diğer yandan da Kürtlerin sosyoekonomik durumlarının ağırlaşmasında büyük rol oynamaktadır.
Anlaşma'da İran’ın ekonomik ve askerî açıdan kazanım sağlayacağına yönelik öngörüyü yansıtan bazı hususların, İran’ın iç güvenliği bağlamında birtakım “amaçlanmamış sonuçlar” yaratması olasıdır.
İran’ın; Irak, Suriye ve Lübnan gibi ülkelerdeki nüfuzu zayıflarsa önüne çıkan en iyi seçenek Türkiye ile Suriye konusunda anlaşmaktan geçiyor.
PKK, KDP’yi “ihanet” ile itham ederken PYD/YPG, KDP destekli ENKS ile iş birliği arayışına yönelmekte ve bunu bir “ulusal birlik” zeminine dönüştürmek istemektedir.
PKK’nın, PJAK üzerinden İran’a şantaj girişimlerinde bulunması, PJAK’ı PYD/YPG yerine “yeni yedek ve vekil güç” olarak araçsallaştırma ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Sınır bölgelerinin değişik terör örgütlerinin yuvası hâline gelmesinin kimseye faydası olmayacağı açıktır.