Türkiye, bulunduğu konum ve uluslararası ilişkileri nedeniyle Afganistan barış sürecine katkı sağlayabilecek tüm niteliklere sahiptir.
ABD liderliğindeki uluslararası güçlerin Afganistan’daki savaşının neredeyse 20. yılını geride bıraktığı bugünlerde, ülke yeni bir kanlı iç savaşın arifesinde bulunuyor.
Irak’taki ABD askerlerinin artırılmasının tartışıldığı dönemde, İran ve Suudi Arabistan rekabeti Irak sahasında devam edecektir.
Son Karabağ olaylarında süreç dışında kalan ve bunu telafi etmenin arayışında olan İran, tüm stratejisini Türkiye’yle rekabet üzerine kurmaktadır.
İran Nükleer Anlaşması’nın (KOEP) geleceği ABD Senatosunun çekincelerinin giderilmesine bağlı olacak.
Trump’ın, İran ve el-Kaide ilişkisinin üzerine giderek Biden yönetiminin İran’a yönelik seçeneklerini sınırlandırmayı hedeflediği söylenebilir.
Tahran yönetimi, savaş sürecini “Kafkasya’ya cihatçı gruplar taşınıyor” gibi manipülatif bir yaklaşımla idare edemediği gibi savaş sonrası yeni jeopolitik denklemde Ermenistan’la beraber kaybedenler kulübünde görünüyor.
Demokrat yönetimin, İran’ın füze teknolojisi ya da bölgesel etkinliği konusundaki tutumu en az Cumhuriyetçiler kadar hassasken aynı zamanda insan hakları gibi konuları da gündemlerine alacakları düşünülüyor.
İran düşünce ve araştırma kuruluşlarında çıkan yazılar hükûmetin resmî açıklamalarını destekler mahiyette olmasının yanı sıra hükûmete bazı öneriler ve uyarılar içermektedir.
İran’ın büyüklüğü, nüfusu, Şiilik formülasyonu ve Arap devletlerindeki eylemleri tarihsel olarak BAE’nin stratejik düşüncesini etkilemiştir.
Yaptırımlar sonrası Suriye’de, önümüzdeki dönemde ekonomik sorunların neden olacağı birtakım gelişmeler beklenebilir. İran her ne kadar Suriye’ye desteğini devam ettireceğini söylese de İran’ın desteğinin kapasitesi geçmişe göre ciddi düzeyde azaldı.
Türkiye bölgesel yeni bir düzenin son kertede tüm ilgili güçlerin katılımıyla kurulabileceğinin farkında ve gerçekçi pozitif dış politika gündeminden uzaklaşmamak için elinden gelen adımları atıyor.