İran’da gösteriler sürerken, ülke içindeki reformcu kesim büyük ölçüde suskunluğa büründü, farklı siyasi gruplar da olayları özellikle Devrim Lideri Ali Hamaney sonrası siyaset sahnesinde güç paylaşma zeminine dönüştürdü.
İran toplumu, tarihsel ve kültürel nedenlerin de etkisiyle oldukça protest bir topluluk ve deyim yerindeyse devlet ile halk arasındaki makas sürekli açık.
Tahran, resmi seviyede Türkiye'nin terör örgütü PKK ile olan mücadelesine destek veriyor ancak pratikte farklı angajmanlara girebiliyor.
Gelinen noktada, önümüzdeki dönem daha çok ABD'nin ve elbette İsrail'in İran'ı nükleer ve bölgesel güç olarak kabul etmeyi hazmetme süreci de olacak.
İran içinde hem devlet hem toplum nezdinde yaşanan yoğun ve gergin bir atmosfere denk gelen ABD seçimleri, İran devlet adamlarının açıklamalarının aksine, geniş bir kitle tarafından çok yakından takip edildi.
Gelinen son noktada ABD, Rusya, Irak ve Suriye devletleri DEAŞ’ın gerçek anlamda yenilgiye uğratılamadığını ve örgütün bir yeniden doğuş sürecine girdiğini kabul ediyorlar.
Tuğamiral Seyyari ve Eski Deniz Albay Samedi’nin açıklamaları, devletin Devrim Muhafızları’na ayrıcalık tanıyan yaklaşımından ve orduya karşı sergilediği ayrımcılıktan doğan rahatsızlığın ordu saflarında kritik biçimde artışının önemli bir belirtisi.
Tahran bir yandan zayıf noktası olan Körfez’deki hava savunma altyapısını geliştirirken diğer yandan da taarruz kabiliyetini artırmak amacıyla bir askerî teknoloji hamlesi yürütüyor.
Yaklaşık 40 yıldır devam eden kanlı iç savaşın ardından Afganistan halkı hiçbir zaman olmadığı kadar barış istiyor.
İran’daki krizlerin yönetilebilmesi İran devlet aklının rasyonel yönünün ve bu yöndeki kadroların etkinlik kazanmasına bağlıdır.
Iraklılar, bir dış gücün himayesinde, halktan yalıtılmış bir şekilde, “yeşil bölgede” yürütülen siyasetin uygulayıcılarını,
İran’ın savunma stratejisini belirleyen tepedeki iki isim geçtiğimiz günlerde Tahran’ın sınır ötesi etkinliğine dikkat çekerek stratejik derinliğin genişletilmesi gerektiği vurgusunda bulundular.