Avrupa İran’a Yönelik Tutumunu Değiştiriyor mu?

Avrupa İran’a Yönelik Tutumunu Değiştiriyor mu?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya olarak bilinen E3 ülkeleri, İran’la yapılan Nükleer Anlaşma’yı canlı tutmak için önemli diplomatik çabalar göstermesine rağmen tarih tekerrür etmekte ve İran nükleer krizi yakında tekrar edecek gibi görünmektedir. ABD ile İran İslam Cumhuriyeti arasında imzalanan ve eşi görülmemiş bir diplomatik başarı olan, resmî olarak da Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) adı verilen Nükleer Anlaşma, hâlâ kurtarılmayı bekliyor. Anlaşma’nın dağılmasının önündeki engel, her iki tarafın ilk adımı atmaya meyil göstermemesi. Joe Biden’ın ABD başkanı seçilmesinden bu yana bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen yönetim, Anlaşma’ya dönme ve İran’ın ekonomisini alt üst eden yaptırımları kaldırma hususunda aceleci davranmıyor. Biden’ın seçilmesi Anlaşma’nın geleceği için umut vadetmişse de Biden, Anlaşma’ya geri dönme sözünü henüz tutmadı. Görünen o ki selefi Donald Trump’ın açtığı yoldan devam etmeye, İran ile planlanan takip müzakerelerinin arifesinde ekonomik yaptırımları bir kaldıraç olarak değerlendirmeye çalışmaktadır. Daha ilk gününde 15 kararnameye imza atmış olan Biden’ın, İran konusundaki bu ağırdan alan tavrı beklenmedik bir durum değil. Biden, kampanya süresince İran’a karşı daha “zekice” baskı yapma yöntemleri olduğunun ve Anlaşma’ya da ancak İran’ın Anlaşma kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmesi durumunda döneceğinin altını çizmişti.

Öte yandan İran, Nükleer Anlaşma’ya yönelik taahhütlerini, Avrupalı ülkelerin ABD’nin yaptırımlarına karşı etkin çözüm bulamamaları gerekçesiyle Mayıs 2019’dan itibaren iki ayda bir kademeli olarak askıya almaya başlamıştı. Ayrıca Tahran yönetimi, 2021 itibarıyla nükleer faaliyetlerini ciddi bir seviyede hızlandırmaya başladı. ABD’nin yeni taleplerle yeni bir anlaşma fikrini yüksek sesle dile getirdiği bu yeni siyasi bağlamda İran’ın, geliştirdiği nükleer programı ABD ve Avrupa ülkelerine karşı bir koz olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Bu bağlamda İran’ın yakın zamanda nükleer programlarını geliştirmeye yönelik attığı ve şüphesiz Avrupa ve ABD tarafından tehlike arz eden adımları şöyle sıralanabilir: İlk olarak İran Atom Enerjisi Ajansı, ocak ayında Fordo Nükleer Tesisinde uranyum zenginleştirme oranının %20’ye ulaştığını duyurdu. Uranyumun %5’e kadar zenginleştirilmesinin, temelde bir nükleer bomba için gerekli %90 zenginleştirme oranına giden yolun yarısı olduğu dikkate alındığında İran’ın son adımda ulaştığı seviye, alarm zillerinin çalması demektir. Dahası İran, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) kapsamında gönüllü olarak uyguladığı Ek Protokol’ü 23 Şubat’ta askıya aldığını duyurdu. Bu karar ile birlikte Uluslararası Atom Enerji Ajansının (UAEA) İran nükleer tesislerine erişimi kritik bir dereceye kadar kısıtlanacak. Örneğin UAEA müfettişleri artık İran’daki tesislere habersiz denetim gerçekleştiremeyecek ve tesislerdeki kameralar nükleer faaliyetleri kayda devam etse de UAEA bu kayıtlara erişemeyecek. Ayrıca İran, yaptırımların 3 ay içinde kaldırılmaması durumunda bu kayıtların da tamamen imha edileceğini açıkladı. İran’ın bu iki ihlali, Anlaşma için ölüm çanlarının çalması demektir. E3 ülkeleri bu ihlaller karşında geçen hafta düzenlenen UAEA Yönetim Kurulu Olağan Toplantısı’nda geçtiğimiz yılların aksi yönünde İran karşıtı bir adım attı. Fakat öncelikle Avrupa’nın son yıllardaki İran tutumuna bakmak faydalı olacaktır.

Avrupa’nın Son Yıllardaki İran Tutumu

Trump’ın 2018 yılında Anlaşma’dan çekilmesinden bu yana İran, Avrupa’ya Nükleer Anlaşma krizi çözümünde pasif kaldığı ve İran’ı yaptırımlar karşısında kırılgan bıraktığı için ültimatom niteliğinde Anlaşma’yı ihlal adımları atmaktadır. Öte yandan Avrupa, İran’ın Anlaşma ihlallerine neredeyse tepkisiz kalarak gerilimi tırmandırmamıştır. E3 ülkelerinin son iki yıl içerisinde “tetik mekanizması”nı başlatma kararı ise Avrupa tarafından gelen en olumsuz adımdır. Söz konusu mekanizma, Anlaşma’yı imzalayan ülkeler arasındaki ihtilafı çözmek için oluşturulmuş bir araçtır. Bu mekanizma dâhilinde ihtilaf çözülemezse dosya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine (BMGK) havale edilir. Bu durum, BMGK’nin İran yaptırımlarını otomatik olarak uygulamaya başlamasıyla sonuçlanabilir. Yine de Avrupalı diplomatlar, Avrupa’nın hedefinin BMGK yaptırımlarını yeniden uygulamaya koymak olmadığının altını çizerek yapıcı söylemlerine devam etmiştir. Avrupa; gerçek amaçlarının yaptırım uygulamak olmadığını, Trump’ın İran’a yönelik silah ambargosunu uzatma ve tetik mekanizmasını başlatma planını reddettiğinde kanıtlamış oldu. AB, ABD’nin Anlaşma’dan çekildiği için Anlaşma’nın bir katılımcısı olarak kabul edilmeyeceğini, öne sürdüğü planların hukuksuz olduğunu belirterek bu planların geçersiz olduğunu vurguladı. E3, İran’ın ültimatomları ve Trump’ın baskısına rağmen yürüttüğü arka kanal diplomasisi ve gerilimi düşürmeye yönelik adımları ile Anlaşma’nın şu ana kadar ayakta kalmasında mihenk taşı rolünü üstlenmiştir. E3, perde arkasındaki diplomatik çalışmanın yanı sıra, kamuoyuna verdiği demeçlerle Nükleer Anlaşma’ya dönüş için Trump yönetimine çağrıda bulunmuştur. Geçtiğimiz yıllarda Avrupa’nın, Anlaşma’yı kurtarma yönünde arzu ve isteğe sahip olduğu fakat Trump yönetiminin ödün vermeyen tutumu dolayısıyla bunu yapacak kapasitesinin olmadığı görülmüştür. Bu nedenle Avrupa, son iki yıldır sadece ABD ile İran arasında her an patlak verecek muhtemel krizi ertelemekle yetinmiş oldu. Bu kriz; ABD’nin İran’dan, İran’ın balistik füzeleri ve bölgesel politikalarını müzakere edeceği yeni bir anlaşma talep ettiği sürece çok yakın.

E3 Ülkelerinden İran Karşıtı Hamle

Görüldüğü gibi E3, anlaşmazlıkları çözmek için barışçıl ve diplomatik bir çözüm yolunu benimsemiş ve Trump’ın Anlaşma’dan çekilmesinden bu yana, retorik olarak da İran’ın yanında yer almıştır. Avrupa’nın İran’a karşı attığı yapıcı adımlar, Trump’ın uluslararası hukuka aykırı ve barışı tehdit eden maksimum baskı politikasının bir sonucudur. Fakat Washington, Biden’ın seçilmesiyle birlikte iyi niyet göstermeye, güven inşa edici adımlar atmaya başlamışken Tahran’ın Anlaşma’yı ciddi ölçüde ihlal etmeye devam ettiğini gören E3’ün duruşunun hem retorikte hem de pratikte değişmeye başladığı görülmektedir. Örneğin E3, Washington’ın iyi niyet adımlarını memnuniyetle karşılarken ABD’nin Anlaşma’nın ihyası için öne sürdüğü koşulları ve daha da önemlisi Anlaşma’nın dışında olduğu ve yükümlülüklerini tamamen ihlal ettiğini görmezden gelmektedir. Öte yandan E3, Tahran’ın Anlaşma’yı ihlal etmesi konusundaki kamuoyu söylemlerini de artırmış ve Zarif’in şubat başında AB’ye sunduğu ara buluculuk teklifini dikkate almamıştır. Bunun yerine E3, İran üzerindeki baskılarını açıktan artırmaya devam etmektedir. Hem ABD hem de E3 ülkelerinden gelen basın açıklamalarının transatlantik ilişkilerin sağaltılması ve canlandırılması yönünde olduğu görülmektedir. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 5 Şubat’ta E3 ile yaptıkları ilk resmî görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, Avrupa ülkeleriyle İran konusunda oldukça verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerini ve transatlantik ilişkilerin önemini vurguladı. Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Dominic Raab da ABD ve E3 ülkelerinin, İran’ın oluşturduğu nükleer tehditle başa çıkmada ortak çabalarının önemine vurgu yaptı. 18 Şubat’ta ABD-E3 arasında yapılan toplantının ardından ortak basın açıklaması yapan E3, İran’ın ihlallerini endişe ile takip ettiklerini belirtip İran’ı Anlaşma’daki yükümlülüklerini uygulamaya davet ederken ABD’nin İran ile diplomasiye geri dönme niyetini memnuniyetle karşıladıklarını belirtmekle yetindi.

E3 ülkeleri, mart başında İran’a yönelik daha somut ve olumsuz bir adım attı. Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya, 1-5 Mart tarihleri arasında düzenlenen UAEA Yönetim Kurulu Olağan Toplantısı’nda Nükleer Anlaşma’yı ihlal etmekle suçladıkları İran aleyhinde karar çıkarmak için girişimde bulundu. Her ne kadar bu plan geri çekilmiş olsa da Tahran yönetiminden bu hamleye sert tepki geldi. UAEA Yönetim Kurulunda alınacak herhangi bir olumsuz kararın BMGK’nin gündemine taşınması ihtimali göz önüne alınırsa Tahran’ın bu sert kararı daha iyi anlaşılabilir. Çünkü konunun BMGK’nin gündemine taşınması, diplomasinin neredeyse sona ermesi anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak Trump’ın Anlaşma’dan tek taraflı çekilip İran’a yönelik sert ve agresif yaptırımları uygulamaya başlaması transatlantik gerginliği artırmıştı. Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson bu adımı “hata” olarak nitelemişti. Ancak son zamanlarda, yukarıda da işaret edildiği gibi E3’ün Anlaşma’ya yönelik verdiği mesaj, İran aleyhine değişmiş gibi görünmektedir. Avrupa, ABD’nin hâlâ Anlaşma’nın bir tarafı olmadığını hatırlamalı; sadece İran’a değil tüm taraflara ihlalleri konusunda baskı kurmalıdır. Ayrıca hem ABD hem de İran’ın senkronize bir şekilde taviz verebileceği ortak bir zemin bulmalıdır.