BAE Saldırıları: Aktör-Vaka Analizi

BAE Saldırıları: Aktör-Vaka Analizi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Araştırmacı Hurşit Dingil

17 Ocak 2022’de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Musaffa endüstriyel bölgesinde yer alan 3 petrol tankerinin ve Abu Dabi Havaalanı yakınında patlamalar gerçekleştiğini duyurdu. Ardından Ensarullah, BAE’de meydana gelen patlamaların sorumluluğunu üstlendi ve BAE’nin, Yemen’den çekilmediği sürece bu saldırıların hedefi olacağını açıkladı. Sonrasında 20 kamikaze drone ve 10 balistik füze olmak üzere toplam 30 hava tehdidinin BAE hava sahasını ihlal ederek söz konusu hedefleri vurduğu belirtildi. Fakat gönderilen füze ve drone’ların hedefleri vurma oranına dair henüz net bir sonuç ortaya çıkmadı. Bu anlamda özellikle kullanılan mühimmat sayısı ve saldırı sonucu ölümlerin yaşanması noktasında BAE saldırısı, farklı bir reaksiyon seviyesi olarak okunmaktadır. Saldırı sonucu Pakistan ve Hindistan uyruklu 3 kişinin öldüğü 6 kişinin de yaralandığı rapor edilmiştir. Bununla birlikte saldırının hedefleri BAE için kritik hassasiyete sahiptir. Zira hedef alınan Musaffa bölgesi BAE’nin en önemli sanayi bölgelerinden birisi olup ülkenin ana gelir kaynağı olan petrol tesislerinden Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi ADNOC’un oldukça yakınında yer almaktadır. Bu sebeple BAE için bu saldırı oldukça endişe vericidir. Zira BAE’nin uluslararası yatırımların güvenli limanı olduğu imajı, bu saldırı sonrasında büyük yara almıştır.

Saldırı Öncesi Süreç

Yakın zamanda bölgede 5 somut gelişme olmuştur. Bunlardan birincisi, İran’ın uzay roketleri için kullanılan katı yakıt motorunu başarıyla test etmesidir. Zira katı yakıt motorları daha çok balistik füze yapımında kullanılmaktadır. Son testle birlikte balistik füzelerle dâhilinde İran, 5.000 km menzile ulaşabilecek bir profil sergilemektedir. 5.000 km’ye ulaşabilen balistik füzeler özellikle Avrupa için endişe kaynağı olmaktadır. İkinci gelişme Yemen iç savaşı kapsamında meydana gelmiştir. 3 Ocak 2022’de Husiler, BAE’ye ait olduğu söylenilen askerî ve tıbbi tedarik taşıyan Rwabee isimli kargo gemisine el koyduğunu duyurmuştu. Söz konusu geminin Yemen’in stratejik Sokotra Adası’nda yeni kurulan sahra hastanesine malzeme taşıdığı ve Suudi Arabistan’a dönmek üzereyken gemiye el koyulduğu bildirilmektedir. Üçüncü gelişme Yemen’deki Marib gerilim hattında görülmektedir. BAE her ne kadar 2020 yılında Yemen’deki askerî varlığını çektiğini duyursa da son zamanlarda özellikle Yemen’deki stratejik adaların kontrol edilmesi bağlamında askerî politikalarını sürdürmektedir. Diğer taraftan BAE, Güney Geçiş Konseyi unsurlarını Husilere karşı askerî ve siyasi anlamda desteklemektedir. Bu süreç son zamanlarda Yemen’deki çatışmanın da şiddetlenmesine neden olmuş, Şebve bölgesinin BAE destekli paralı askerler tarafından ele geçirilmesiyle Marib gerilim hattında BAE, Husilere karşı önemli bir kazanç elde etmiştir. Bu yenilgi ve Marib’te BAE lehine gerçekleşen ilerlemeler de farklı reaksiyonlara neden olmaktadır. Dördüncü gelişme, BAE saldırısının hemen öncesinde İran’da meydana gelen nedeni henüz bilinmeyen patlamalardır. BAE’ye yapılan saldırıdan bir gün önce yani 16 Ocak 2022’de İran’ın Kirmanşah, Hemedan ve Senendec bölgelerinde bir dizi patlama seslerinin duyulduğu rapor edildi. Bu sırada patlamaların hava savunma aktivitesi olduğu yönünde haberler de çıktı fakat hava savunma aktivitesine dair herhangi bir görüntü yayımlanmadı. Patlama seslerine dair resmî açıklamalarda seslerin nedeni konusunda makul bir gerekçe sunulmadı. Ancak patlamaların olduğu gün ve ilgili bölgelerde herhangi bir askerî tatbikatın yapılmadığı İran askerî kaynaklarınca belirtildi. Öte yandan patlama seslerinin hava şartlarından ötürü oluşan şimşek gürültüsü kaynaklı olduğu yönünde resmî açıklamalar da yapıldı. Fakat bahsi geçen hava durumu şartlarının gerçekleşmemesi, patlama sesleri konusundaki şüpheleri pekiştirdi. Buna ek olarak BAE destekli The Arab Weekly’de bu patlamaların BAE saldırısıyla ilişkisinin olabileceği yönünde bir değerlendirme yazısı yayımlandı. Zira bazı teyit edilmemiş iddialara göre patlamaların olduğu bölgelerde hassas askerî tesisler ve füze tesisleri hedef alındı. Bu durumdan ötürü İran da Husiler üzerinden bir reaksiyon gösterdi.

Son olarak beşinci önemli gelişme de saldırıdan bir gün önce Güney Kore Lideri Moon Jae-in’in BAE’ye gitmesi ve bu ziyaret kapsamında BAE ve Güney Kore arasında 3,5 milyar dolarlık orta irtifa hava savunma sistemlerinin BAE’ye satılması konusunda bir anlaşmaya varılmasıdır. Bu gelişme, esasında saldırı öncesi BAE’nin bu tür bir tehditle karşılaşabileceği noktasında endişelerinin olduğuna dair somut emarelerden birisidir.

Saldırıların Analizi

BAE, saldırıya karşılık vererek Yemen’deki bazı Husi bölgeleri Arap koalisyonu hava kuvvetleri dâhilinde bombaladı. Saldırının hemen ardından Ensarullah’ın askerî sözcüsü, saldırının Ensarullah tarafından Yemen Kasırgası Operasyonu kod ismiyle gerçekleştirildiğini açıkladı. Ayrıca saldırıda kullanılan balistik füze ve kamikaze drone’lara ilişkin bilgiler de verdi. Bu kapsamda, saldırıda Kudüs-2 ve Zülfikar balistik füzeleri ile Sammad-3 kamikaze drone’larının kullanıldığı belirtildi. Buna ek olarak saldırı sonrası Ensarullah özellikle sosyal medyada BAE’nin yeniden hedef alınacağı, “uluslararası yatırımcıların güvensiz BAE’yi terk etmesi gerektiği” şeklinde tehdit söylemlerine başvurdu. Bu söylemlerde doğrudan BAE’nin güvenli yatırım limanı profili ve ekonomik istikrarının hedef alındığı görülmektedir. Nitekim Ensarullah’ın askerî sözcüsü Yahya Seri’nin son açıklamalarında önemli yatırım zirvelerinden biri olan Expo’nun hedef alınacağı iması da bu söylemlere önemli bir örnek teşkil etmektedir. Genel olarak Ensarullah ya da diğer ismiyle Husilerin, BAE’yi, birincil gelir kaynakları olan enerji, yatırım ve turizm sektörlerini hedef alan söylemlerle sıklıkla tehdit ettiği görülmektedir.

 

Görsel 1: Husilerin Mühimmat Envanteri: Kudüs Seyir Füzesi, Sammad-1, Sammad-3, Kasef-K2 Kamikaze Drone’ları, Burkan-1, Burkan-H2 Balistik Füzeleri, Bedir Balistik Füze Türevleri, Kahir M2 Balistik Füzesi

 

Öte yandan saldırıda kullanılan mühimmatlar incelendiğinde saldırının 2019’da Suudi Arabistan’da meydana gelen ve Husilerin üstlendiği ARAMCO saldırısının bir benzeri olduğu düşünülebilir. Bu noktada ARAMCO saldırısı ve BAE saldırısını karşılaştırırsak ARAMCO saldırısındaki fırlatma alanı ile vurulan hedefler arasında yaklaşık 900 km bulunmaktaydı. BAE’ye yapılan saldırıda fırlatma alanı ile vurulan hedefler arasında yaklaşık 1.400 km olduğu anlaşılmaktadır. Özellikle 2019’daki ARAMCO saldırısı detayları görece bilinen somut bir örnek olduğundan BAE saldırısının anlaşılmasında önemli bir referans olarak kabul edilebilir.

 

Görsel 2: 24 Ocak 2022’de Yemen saatiyle sabah 04.10 sıralarında BAE F-16 uçakları, Yemen’deki el-Cevf füze fırlatma alanını vurdu. Bu saldırı, Husilerin ikinci hava saldırısına karşı misilleme olarak düzenlendi.

 

Bu doğrultuda Husilerin 1.400 km uzaklıkta bulunan bir hedefi vurabilmesi önceki ARAMCO saldırısının ardından seyir füzeleri anlamında yeni bir seviyeye ulaşıldığını göstermektedir. İran’ın mevcut balistik füze ve seyir füzesi envanterinde bu kapasite ve kabiliyete sahip füze türleri bulunmaktadır. İran’ın, Husileri askerî anlamda bilhassa balistik füze ve kamikaze drone’larla desteklediği uluslararası raporlarca sıklıkla dillendirilmektedir. Ancak İran’ın balistik füze ve drone’larının bölge genelinde yaygın olduğu düşünülürse bu saldırının sorumluluğunu doğrudan İran üzerinden açıklamak, analizlerde genellemeye başvurmaktan kaynaklanan sorunlara neden olabilir. Bu noktada, BAE saldırısı özelinde karşımıza çıkan temel belirsizlik alanı, saldırının Husilerin otonom bir inisiyatifi mi olduğu yoksa İran’ın iradesiyle mi gerçekleştirildiği konusu üzerinden görülmektedir.

Yemen’den fırlatılan seyir füzelerinin BAE’deki hedefleri hassas bir şekilde vurabilmesi, mevcut kapasite ve önceki örnek olaylar dikkate alındığında mümkündür ancak drone’ların bu şekilde 1.400 km’lik bir seyir izleyerek BAE’deki hedefleri hassas bir şekilde vurması, oldukça düşük ihtimalli görülmektedir. Zira hem İran drone’larının hem de Husi drone’larının haberleşme menzilleri, uydu bağlantısı olmadığından dolayı bu denli uzak mesafeler için yeterli seviyede değildir. Nitekim ABD, BAE ve Suudi Arabistanlı analistler drone’ların Umman’dan fırlatılma ihtimalleri üzerine durmaktadır. Öyle ki saldırıdan sonra Umman’ı, Husilere güvenli bir liman olduğu gerekçesiyle suçlayan ABD kaynaklı yazılar da yayımlanmaya başlamıştır.

Bunu destekleyen bir başka gelişme, BAE’nin 22 Ocak itibarıyla hobi amaçlı aktiviteler de dâhil olmak üzere tüm insansız hava araçlarının kullanılmasını yasaklamasıdır. Bu gelişmeler, kamikaze drone’ların BAE içinden ya da BAE’ye yakın bir lokasyondan fırlatıldığı düşüncelerinin somut bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte drone ve balistik füzelerin sivil görünümlü mobil fırlatma platformlarıyla denizden de fırlatılabildiği ihtimallerini değerlendirmelere katmak gerekmektedir. Bu varsayımda daha yakın bir mesafeden kamikaze drone’ların fırlatılmasıyla belirlenen hedefler hassas bir şekilde vurulabilecek aynı zamanda tehdidin kaynağının belirsiz olması da eylemi yapan aktöre avantaj sağlayacaktır. Buna ek olarak BAE saldırısı bir kez daha hava savunma sistemlerinin işlevselliği sorununu ortaya çıkarmıştır. Zira Yemen’den fırlatılan seyir füzesi, Suudi Arabistan hava sahasını da ihlal ederek BAE’deki hedefleri hassas bir şekilde vurabilmiştir. Bu durumda hem Suudi Arabistan’ın hem de BAE’nin mevcut hava savunma sistemleri aktif olmasına rağmen etkili bir performans sergileyememiştir.

Öte yandan saldırılar sonrası İran ve İsrail’in askerî hedefleri de ortaya çıkmıştır. İsrail özellikle saldırının 1.400 km mesafeden yapılması üzerine odaklanmakta tehdidin niteliğini çeşitli medya platformlarında sıklıkla vurgulamaktadır. İsrail esasında bu tutumuyla hava savunma sistemlerini Körfez ülkelerine satabilmeyi gözetirken diğer taraftan benzer bir saldırının İsrail’e de düzenlenebileceği ihtimaline karşı hazırlık seviyesini artırmayı amaçlamaktadır. Buna ek olarak İran’a karşı bölgesel bir hava savunma koordinasyonu ve entegrasyonu da İsrail’in hem siyasi hem de askerî hedeflerinin arasında yer almaktadır. Nitekim saldırı sonrası BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile İsrail Başbakanı Naftali Bennett görüşmüştür. Görüşmenin ardından Demir Kubbe hava savunma sisteminin BAE’ye satılması konusu gündeme gelmiştir.

İran tarafında ise özellikle saldırının 1.400 km mesafeden gerçekleştirildiği ön plana çıkartılmaktadır. İran ve vekil unsurlarının bu mesafeye dikkat çekmesi özellikle bölgesel seviyede caydırıcılığın güçlendirilmesi motivasyonu üzerinden anlaşılmaktadır. Zira 1.400 km mesafeden belirlenen hedefleri hassas bir şekilde vurabilmek, bir aktörü hem askerî hem de siyasi anlamda güçlü bir pozisyonda tutabilir. Ayrıca saldırı sonrası Tahran’daki Veliasr meydanına saldırıyı tasvir eden “Yemen Güçlü ve Ayakta” ifadelerinin yer aldığı büyük ölçekli sembolik bir zafer pankartı asılmıştır. Bu anlamda İran’ın vekil güçlerinden biri olan Husilerin saldırıyla elde ettiği başarılı sonuç, İran’ın caydırıcılığını pekiştiren bir etkiye sahiptir.

 

Görsel 3: Veliasr Meydanına Asılan Husilerin BAE Saldırısını Destekleyen Sembolik Zafer Pankartı

 

Son olarak ABD tarafına bakacak olursak saldırı, Washington’da ABD’nin Ensarullah’ı yeniden terör örgütü listesine eklemesi tartışmalarını başlatmıştır. Ayrıca ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Suudi Arabistan ve BAE büyükelçileri ile görüşmüş, görüşmede Husilerin bu saldırıdan sorumlu tutulması konusu gündeme gelmiştir.