Beyrut’taki Patlamanın Suriye Üzerindeki Etkileri

Beyrut’taki Patlamanın Suriye Üzerindeki Etkileri
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Beyrut Limanında yaşanan korkunç patlamanın, boyutları ve Lübnan açısından sonuçları henüz tam olarak bilinmemekle birlikte Suriye üzerinde de önemli etkileri olacaktır. Beyrut Limanında çalışan veya bu şehirde ikamet eden 43 Suriye vatandaşının da hayatına mal olan patlamanın dalgaları Lübnan’la sınırlı kalmayıp Suriye’ye de sıçrayacaktır. 2012 yılında Esed rejimine yönelik yaptırımların başlamasından bu yana Hizbullah yönetimindeki Lübnan, Esed rejiminin ekonomik açıdan adeta nefes borusu hâline geldi. Esed hükûmeti yaptırımları, Lübnan üzerinden doğrudan veya dolaylı olarak deliyor. İhtiyaçlarının önemli bir kısmını Beyrut Limanı üzerinden karşılıyor ve gerekli dövizi sağlamak için Lübnan bankalarını kullanıyor. Buna ilaveten BM’nin insani yardımları da Beyrut Limanı üzerinden Suriye’ye intikal ettiriliyor.

Hizbullah’ın Suriye’deki Rolü Azalıyor mu?

Suriye Krizi’nin ortaya çıkmasından itibaren Lübnan hükûmeti bu ülkedeki gelişmelere karşı tarafsızlık politikası benimsedi. Bu karara rağmen Hizbullah, Esed muhalifleri ile çatışmak için binlerce militanını Suriye’ye yolladı. Böylece hem bölgedeki mezhepçilik ihtilaflarının ateşini körükledi hem de Lübnan için birçok sorunun ortaya çıkmasına yol açtı. Hizbullah, “Direniş Ekseni”nin Suriye’deki konumunun zayıflamasını önlemek adına bu ülkeye karşı yaptırımların etkilerinin hafiflemesi için önemli bir rol üstlendi. Bu görev aynı zamanda Lübnan’ın ve Hizbullah’ın kendisine de zarar verdi. Birçok nedenden dolayı aylardır baskı altında olan Hizbullah ve desteklediği Lübnan hükûmeti, Beyrut patlamasından sonra daha da zor durumda kaldı. Hizbullah ve desteklediği hükûmet Suriye ile yasa dışı sınır geçişlerini kapatmak ve Esed rejimine petrol ve mal kaçakçılığını durdurmak gibi teklifleri reddetti. Bu da IMF'nin Lübnan'a kredi vermeyi onaylamamasının ve dolayısıyla krizin tırmanmasının nedenlerinden biri oldu. Lübnan’daki krizden ve son yaşanan hadiseden tamamen Hizbullah sorumlu tutulmasa da ülkenin idaresinin pratikte Hizbullah’ın elinde olduğu dikkate alındığında bu örgüt mevcut durumun başat sorumlusu olarak görülmekte ve dolayısıyla diğer siyasi aktörlere nazaran halkın öfkesini daha fazla üzerine çekmektedir.

Hizbullah üzerindeki baskılar ve Lübnan'daki gücünün azalması, Suriye'deki konumunu da zayıflatmaktadır. Örgüt, askerî faaliyetlerini durdurarak tamamen siyasi bir örgüte dönüşmeyi, Beyrut Havaalanı ve bölgedeki limanlar başta olmak üzere sınır kapılarının kontrolünden vazgeçmeyi ve telekomünikasyon idaresi gibi devletin stratejik kurumlarının kontrolünü bırakmayı kolay kolay kabul etmeyecektir. Buna rağmen uluslararası baskıların, ekonomik durumun ve artan halk protestolarının etkisinde bazı geri adımlar atmak zorunda kalacaktır. Hizbullah İran’ın her zaman kullandığı oyalama, yumuşama ve kısmi geri adım atma taktiğini kullanarak ABD’deki başkanlık seçimlerine kadar Lübnan’daki mevcut durumu idare etmeye çalışabilir. Hizbullah seçimlerden sonra ABD’nin politikasında değişiklik yaşanmasını böylece Tahran ve bölgedeki vekil güçleri üzerindeki baskıların azalmasını umuyor. Bu gerçekleşirse Hizbullah İran’dan sağladığı kaynaklarla yaşanan yıkıntıları onarmak ve siyasi müttefiklerinin desteğini satın almak için fırsat bulabilir ve Suriye sınırındaki onlarca yasa dışı geçişlerden bazılarını kapatabilir. Bununla beraber İsrail sınırındaki bazı mevzilerinden de geri çekilebilir ve Suriye'deki varlığını biraz azaltabilir. Hizbullah'ın İdlib'deki olası çatışmalardaki rolü ise iç ve dış baskılar ve patlamanın etkilerinden dolayı azalacaktır.

Ekonomik Sonuçlar

Suriye Dışişleri Bakanlığı patlamadan dolayı Beyrut’a yardım göndermeye hazır olduklarını açıklamış olsa da Suriye’nin kendi sorunları ortadayken bu teklifin gerçekleşmesi pratikte mümkün gözükmüyor. Diğer yandan Beyrut Limanındaki patlamanın Suriye ekonomisine herhangi bir olumsuz etkisi olmayacağına dair Şam Sanayi Odası Başkanı gibi yetkililerden gelen açıklamalara rağmen söz konusu olayın Suriye ekonomisi üzerinde ciddi olumsuz etkileri olacağı açıktır. Zira yukarıda da değindiğimiz gibi Suriye, Lübnan’ı ABD yaptırımlarını delmek için kullanmaktadır. Lübnan’ın bu açıdan Suriye için ehemmiyeti özellikle Sezar Yasası’nın yürürlüğe geçmesinden sonra daha da artmıştır. Beyrut Limanındaki faaliyetlerin durması Esed rejimi için ham madde temini, ithalat üzerinden döviz sağlamak, Suriye üzerinden Ürdün ve Körfez ülkelerine gidecek ürünlerden gümrük vergisi geliri ve petrol temini gibi konularda sıkıntı yaşatacaktır. Döviz kaynaklarında yaşanan sorunun Suriye para birimine değer kaybettireceği ve böylece enflasyonun artmasıyla halkın yaşam koşullarının daha da zorlaşacağı öngörülebilir.

Hangi Liman Beyrut Limanının Yerini Alabilir?

BM, Rusya'nın baskısı sonucunda Suriye'ye insani yardım ulaştırılmasını biri Beyrut Limanı diğeri Türkiye-Suriye sınırında Babel Hava Sınır Kapısı olmak üzere iki güzergâhla sınırlandırmıştı. Dolayısıyla Beyrut Limanının kapanması ve Lübnan’daki diğer limanların düşük kapasitesi dikkate alındığında mevcut koşullarda Mersin Limanının yeterli altyapı ve tesislere sahip olması nedeniyle Beyrut Limanının yerini alması olasıdır. Özellikle BM Genel Sekreter Yardımcısı Ferhan Hak’ın Suriye'ye insani yardım göndermek için Türkiye’ye veya Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne ait limanların kullanabileceğinden bahsetmesi bu açıdan önemlidir. Bu nedenle Türkiye Suriye’ye yardım göndermek amacıyla başka sınır kapılarını kullanmak için onay almaya çalışırken muhtemelen Beyrut Limanının boşluğunu da doldurmaya çalışacaktır. Rusya ise hem Suriye'deki ekonomik durumu iyileştirmek hem de uluslararası toplumu Esed rejimiyle temas kurmaya zorlamak için Lazkiye ve Tartus limanlarını devreye aldırmaya çalışacaktır. Fakat ABD ve Avrupa yaptırımlarının yanı sıra her iki limanın sınırlı kapasitesi göz önüne alındığında Beyrut Limanının yerini alabilmesi düşük bir ihtimal. Ayrıca Uluslararası Beyrut ve Lübnan Halkına Destek Konferansı neticesinde uluslararası toplumun Lübnan halkına yapacağı yardımları BM himayesinde ve doğrudan dağıtma kararı, insani yardım nedeniyle Hizbullah ve müttefiklerine yapılan baskıları hafifletmek istemediğini gösteriyor. Uluslararası toplumun Esed rejimine yönelik tutumu da benzer şekilde olacaktır.

Ebu Kemal Sınır Kapısının Artan Önemi

İran'ın ekonomik durumu daha iyi olsaydı Hizbullah bu kadar baskı altında kalmazdı ve İran bu durumdan büyük ölçüde kurtulabilirdi. Ancak İran’ın mali kaynakları ABD baskılarından dolayı tükenmektedir. Bununla beraber petrol fiyatlarında yaşanan keskin düşüş ve koronavirüs salgını gibi krizler de İran’ın Hizbullah’a yardımlarını etkilemektedir. Hizbullah'ın ortaya çıkan hasarı yeniden inşa etmesi, müttefiklerinin konumunu güçlendirmesi ve Lübnan ekonomisinin çöküşünü önlemesi için milyarlarca dolar kaynağa ihtiyacı var ve İran mevcut şartlarda Hizbullah’a bu kaynağı sağlayamaz. Ancak kaçınılmaz olarak Hizbullah üzerindeki baskıları hafifletmek için örgütün ihtiyaçlarının bir kısmını karşılayacaktır. Mevcut durumda İran’ın yapabileceği tek yardım Lübnan'ın ihtiyaç duyduğu petrolü temin etmektir. Beyrut Limanının kapanmasından dolayı artık bu ülkeye deniz yoluyla petrol göndermek mümkün değil. Bu nedenle İran’ın hem Hizbullah'ın hem de Esed rejiminin ihtiyaç duyduğu petrolü Ebu Kemal Sınır Kapısı yoluyla aktarmaya çalışması muhtemeldir. Fakat İran, Esed ve Hizbullah’a petrolle beraber silah ve lojistik destek de gönderebilir. Lübnan’a bu şekilde yapılabilecek silah sevkiyatının önünü almak amacıyla ABD, Kazımi hükûmetini el-Kaim Sınır Kapısı’nın kontrolünü Ketaib Hizbullah grubunun elinden alması için zorlayabilir. Tüm bunlara rağmen Lübnan'ın petrol ihtiyacının karşılanması da Hizbullah'ın sorununu çözmeyecektir.

Görünen o ki Lübnan'daki mevcut durum uzun sürmeyecektir. Erken seçimler veya hükûmetin değişmesi de bu ülkedeki sorunları bitirmeyecektir. Ülkenin yeni bir siyasi yapılanmaya ihtiyacı var. Zira gücü mezhepler arasında paylaştıran mevcut yapı kriz üretmektedir. Ancak küresel bir irade olmadan ya da Hizbullah ile ve dolaylı olarak İran'la anlaşmaya varılmadan krizden çıkmak mümkün görünmüyor. Lübnan'da gerçek reformların yapılması Lübnan’ın Suriye'den ayrılması demektir. Ancak bunun gerçekleşmesi kolay değil. Öyle anlaşılıyor ki Lübnan önümüzdeki süreçte huzur ve istikrara kavuşamayacaktır. Bu durum Suriye'deki gelişmeleri de etkileyecektir.