Cemil Said Bey’in Gözüyle İran Meşrutiyeti

Cemil Said Bey’in Gözüyle İran Meşrutiyeti
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran Meşrutiyeti (1906), modern İran’a giden süreçteki önemli dönemeçlerden biri olması ve etkilerinin günümüze değin uzanması sebebiyle İran tarihinde sık tartışılan konulardan biridir. Tüccar, din adamı, aydın, eşraf ve siyasetçilerin mutabakatıyla İran’da ortaya çıkan meşruti sistem, günümüz İran’ının şekillenmesinden önceki bir prova gibidir. Bu sebeple İran Meşrutiyeti’ne değinen hatırat, gazete, dergi, mektup, arşiv evrakı gibi tarihî dokümanlardan oluşan renkli literatür gerek İran’da gerekse İran dışında okuyucuyla buluşmuştur.

İran’da meşrutiyetin oluşumuna tanıklık edenler arasında Tahran Sefaretinde ateşemiliter olarak görev yapan Cemil Said Bey (1872-1942) de bulunmaktadır. 1872 yılında İstanbul’da doğan Cemil Said Bey, Galatasaray Lisesini bitirmiş akabinde Harp Okuluna girmiştir. Ardından Erkanı Harbiye Dairesinde mülazım-ı sani (teğmen) olarak memuriyete başlamıştır. Memuriyete başladıktan kısa bir süre sonra 1891 yılında Petersburg Sefareti Ateşeliğine atanmış ardından 1899 yılında ise binbaşı rütbesiyle Tahran’da ateşemiliter olarak görevlendirilmiştir. 1908 yılında Türkiye’de 2. Meşrutiyet ilan edilene dek Tahran’da kalan Cemil Said Bey, dokuz yıllık İran görevi sırasında ülkede cereyan eden siyasi hadiseleri yakından gözlemleme imkânı bulmuştur. Bu süre zarfında İran’daki Meşrutiyet Hareketi’ne, anayasanın hazırlanmasına, meclisin kurumsallaşma çabalarına, Muhammet Ali Şah’ın tahta çıkışına, meclisin topa tutulmasına ve yağmalanmasına ve akabinde meclisin dağılmasına şahitlik etmiştir. Söz konusu olaylara ilişkin gözlemlerini, İstanbul’a döndükten sonra Ebuzziya Tevfik Bey’in neşrettiği Tasvir-i Efkar’da Fransız yazar Montesquieu’nun Lettres Persanes’lerinden ilhamla “İran Mektupları” başlığıyla seri yazılar hâlinde kaleme almaya başlamıştır.1 “İran’da Meşrutiyet Nasıl Başladı?” başlığını taşıyan ilk mektup 2 Haziran 1909, son mektup ise 8 Aralık 1909 tarihine aittir. Bu zaman dilimindeki 17 mektupta Cemil Said Bey, tarihî birçok hadiseyi bir Türk misyon personelinin gözünden oldukça sade ve açık bir şekilde anlatmıştır.2

Mektuplarına, İran Meşrutiyeti’nin arka planını incelemekle başlayan Cemil Said Bey, meşrutiyetin iç ve dış dinamiklerini ana hatlarıyla ele almıştır. Ona göre ulemayla hükûmet arasındaki anlaşmazlıklar ve bu sebeple din adamlarının halkı kışkırtması; Muzaffereddin Şah (1853-1907) ve mahiyetinin gerçekleştirdiği Avrupa ziyaretlerinin devlete getirdiği mali yükten dolayı zaten kötü durumda olan halkın iyice darboğaza sürüklenmesi; yönetime karşı halkta giderek artan hoşnutsuzluk; Avrupa’da tahsil görmüş gençlerin siyasi faaliyetleri; gümrük işlerinde Mösyö Naus gibi yabancı memurların yüksek maaşlarla istihdam edilmesi ve yerli tüccarın korunmaması gibi gerekçeler, Meşrutiyet Hareketi’nin iç dinamikleriyken yurt dışındaki İranlıların faaliyetleri; 1905 yılında Rusya’da yaşanan hadisenin (Kanlı Pazar Katliamı) İran’da bulduğu yankı ve son olarak İran’daki ekonomik, askerî ve siyasi çıkarlarını korumak adına İngiltere’yle Rusya arasındaki çekişme Meşrutiyet’in dış dinamikleri olarak zikredilmiştir.

Cemil Said Bey’in anlattığına göre Haziran/Temmuz 1906’da ulemanın önderliğinde esnaf kepenklerini indirip camilerde toplanmış ve Gümrük Bakanı Mösyö Naus’un azlini ısrarlı bir şekilde talep etmiştir. Dönemin Sadrazamı Aynüddevle’nin bu talebe, Kazak Livası’ndan bir müfreze göndererek karşılık vermesi ve yaşanan kargaşada bir seyyidin öldürülmesi, yazara göre meşrutiyete doğru atılmış “ilk adım”dır. Bu hadiseden sonra ulema ve özgürlük yanlılarının siyasi yapılanması mahiyetindeki Ahrar Fırkası’nın düzenlediği gösteriler; ulemanın Kerbela’ya hicret etmek üzere yola çıkışı; İngiltere Sefaretine binlerce kişinin iltica etmesinden sonra ülkenin siyaseten bir çıkmaza girmesi üzerine hastalığı iyice ilerleyen Şah, meşrutiyetin ilanından başka çare kalmadığını görünce aynı zamanda doğum gününe tekabül eden 5 Ağustos 1906’da anayasayı kabul ve imza ettiğini resmen ilan etmiştir. Bununla birlikte yeni meşruti idarede söz sahibi olacak özgürlük yanlılarını Cemil Said Bey aşağıdaki gibi dört başlıkta sıralamıştır:

a. Devlet idaresini ele alacak ve devleti yeni bir usulle idare etmeye çalışacak devlet adamları ki bunların başında Hariciye Nazırı Müşîrüddevle ve Ahrar Partisi’nin ileri gelenleri bulunmaktadır.

b. Seyyit Abdullah Behbahani (1841-1910) ve Seyyit Muhammet Tabatabai’nin (1838-1941) başını çektiği ulemanın önde gelenleri. Tartışmaya açık olmakla birlikte Cemil Said Bey, ulemanın esas niyetinin devletin ayaklar altına aldığı itibarlarını yeniden kazanmak ve meşrutiyetin ilanını kendi eserleriymiş gibi göstermek olduğunu zikretmektedir.

c. Adaletsizlik ve zulüm sebebiyle her an tehlikede olan servet ve ticaretini kaybetme endişesi yaşayan zengin ve tüccar sınıfı ki bunların da öncülüğünü Emînüddarb (1871-1932) ve Erbâb Cemşid (1850-1933) yapmaktadır. Ona göre hükûmetin baskısından kurtulmak, ödediği vergi miktarını düşürmek gibi kazanımlarla meşrutiyetten en çok faydalanacak olanlar bu sınıftakilerdi. Gerçekten de Tahran-Tebriz-Trabzon-İstanbul güzergahında faaliyet gösteren bu tüccar sınıfın Meşrutiyet Hareketi’nin finansörlüğünü yaptığı, bir yandan İstanbul’daki özgürlükçü İranlı aydınlara fon sağladığı diğer yandan meşrutiyete artık bir adım kala İngiltere Sefaretine iltica eden 10.000 mülteciye yirmi gün yemek sağlamak gibi külfetli işlere katlandığı bilinmektedir.

d. Her ne kadar halkın üzerinde pek nüfuzları olmasa da gerektiğinde hürriyet uğrunda canını feda etmekten imtina etmeyecek Kafkasyalılar.

Cemil Said Bey’e göre İran’da meşrutiyetin ilanından sonra iki kazanım dikkati çekmektedir. Bunlar sivil toplumun gelişmesi için oldukça gerekli olan encümenler (dernekler) ve matbuattır. Ancak mektuplarda yazıldığı kadarıyla gerek dernekleşme işi gerekse de basın-yayın sağlıklı çalışmamaktadır. Örneğin taşralılar, kendi şehirlerine mahsus dernekler kurarak şehirdeki işleri Tahran’dan takibe başlamıştır. Bunun yanı sıra aşçılar, kadınlar, uşaklar bile dernekler kurmuştur. Adeta Tahran’da bir derneğe üye olmayan kişi milletten hariçmiş gibi kimseye dert anlatamayacak duruma düşmüştür.

Meşrutiyetin ilanından sonra oluşan nispi özgürlük ortamında gazetelerin tek uğraşının ise politika olduğunu kaydeden Cemil Said Bey, politikadan bahsin ise Şah’ın o zamana kadarki kötü idaresinden, İran’ın bulunduğu zor durumdan, meşrutiyet hükûmetinin faydalarından, önümüzdeki günlerde ülkede gelecek ilerlemenin boyutundan ibaret olduğunu ve herkesin saçma, makul, yalan-yanlış aklına geleni sütunlara taşıdığını belirtmektedir. Gerçekten de otoritesi neredeyse Tahran’ın ötesine çıkmayan bir meclisin yalnızca keyfî uygulamalarda bulunan bir yöneticiyi sınırlamakla ülkedeki topyekûn geri kalmışlığa çözüm getirmesi zordu. Dahası meclis verimli bir şekilde çalışamıyordu. Cemil Said Bey, Türkiye’de aynı okulda eğitim almış muntazam bir ordunun meşrutiyet hükûmetinin temelini teşkil ettiğini buna mukabil İran’da Ahrar’ı3 oluşturan unsurların bir araya gelip bir hükûmet kuramayacak kadar birbirine yabancı olduğunu belirtmektedir. Bu sebeple İran’da bir buçuk sene durmaksızın toplanan vekiller, kanunlar hazırlamak şöyle dursun bir yandan devam eden istibdat idaresine (Şah’a) karşın bir tedbir almak üzere anlaşamamıştır. Dolayısıyla İran meşrutiyeti kamu idaresi tecrübesi bulunmayan faklı grupların konsensüsü görünümündeydi. Her ne kadar meşrutiyet bir halk ayaklanmasının getirisi olsa da demokratik ilkelere dayalı yönetim sisteminin ülkenin en temel ihtiyacı olmadığı çok geçmeden anlaşılacaktı. Nitekim meşrutiyetin bir sonraki aşaması olan cumhuriyete geçiş İran’da yaşanamayacak, alaylı bir general olan Rıza Han’ın liderliğinde çok sürmeden diktatöryel bir idare inşa edilecek ardından ülkede otoriter bir modernleşme başlatılacaktı.

Konuya dönecek olursak meşrutiyetin ilanından çok geçmemişken Muzaffereddin Şah’ın ölümü daha şehzadelik döneminden itibaren Rusya’nın tesiri altında olduğu ileri sürülen Muhammet Ali Şah’a (1872-1926) saltanatın yolunu açmıştır. Yeni Şah’ın meşruti yönetimden duyduğu rahatsızlık ve Rusya’nın, İngiltere’nin İran’da artan nüfuzu karşısındaki endişesi konunun ilgililerinin malumudur. Bu iki temel gerekçe, Cemil Said Bey’e göre İran’da meclisin özgül ağırlığını kazanmasını engelleyen hususlardır. Nitekim Şah ile Şeyh Fazlullah Nuri (1848-1909) arasındaki yakınlaşmanın sonucu olarak Fazlullah Nuri’nin yeni yönetime karşı muhalefeti artırması; Sadrazam Eminüssultan’ın kimliği belirsiz şahıslar tarafından katli; hemen arkasından 28 Şubat 1908’de Şah’a bombalı suikast girişiminde bulunulması, İran’da meclisin Kazak Birlikleri tarafından topa tutulmasına varacak olaylar zincirini başlatmıştır. Meclisin dağıtılması sıkı bir meşrutiyet yanlısı olan Cemil Said Bey’i üzmüştür. Meclisin topa tutulmasından sonra başlayan yağmayı izlemek için Tophane Meydanı’na geldiğini zikreden Cemil Said Bey, duyduğu üzüntüyü bir subaya “Biliyor musunuz ki maddeten akşama kadar topa tutarak ancak bu kadar tahrip edebildiğiniz parlamentoyu manen pek ziyade tahkim ettiniz? Zira kan dökerek tesis olunan Meşrutiyet, İngiltere Sefaretinin tavassutuyla istihsal edilen Meşrutiyet’ten bin kat muhkem olur.” sözleriyle aktarmıştır.

Bilindiği üzere Osmanlı devlet adamları arasında siyasi hatırat veya mektup yazma geleneği İran’a kıyasla oldukça azdır. Bu sebeple tarih araştırmalarında işe yarayacak ikincil kaynak kısıtlıdır. Ancak alışılmışın dışında Cemil Said Bey, İran tarihindeki kırılma noktalarından birini teşkil eden Meşrutiyet Hareketi’ni, yer yer Osmanlılarla mukayese ederek bilinçli bir devlet adamı gözüyle aktarmıştır. İran’da meşruti yönetime açıkça taraftar olduğu net bir şekilde görülen Cemil Said Bey’in İran’a ilişkin kaleme aldığı bütün yazılar, İran çalışanlar tarafından dikkatle okunacak değerdedir.

 

Yazılar Ali Ergun Çınar tarafından bir araya getirilmiştir. Cemil Said Bey (2014), İran Mektupları, haz. Ali Ergun Çınar, İstanbul: Kitabevi Yayınları.

Bu konuda ayrıca Osman Karacan (2019) tarafından hazırlanmış “Cemil Said Bey (Dikel), Hayatı-Eserleri ve İran’daki Siyasi Meselelere Bakışı” başlıklı bir doktora tezi bulunmaktadır.

3 Meşrutiyet taraftarları kastedilmektedir.