Donald Trump ve İran’da Değişen İç Dengeler

Donald Trump ve İran’da Değişen İç Dengeler
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Donald J. Trump’ın ABD’nin yeni başkanı olarak seçilmesiyle beraber gözlerin çevrildiği ülkelerden biri de İran olmuştur. 2015 yılında imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) karşıtı tavrıyla bilinen Trump’ın, Nükleer Anlaşmayı hukuken ya da fiilen geçersiz kılacak adımlar atmasının önemli sonuçları olacaktır. Trump’ın olası hamlelerinin İran’ın Ortadoğu politikalarını da etkilemesi kaçınılmazdır. Nükleer Anlaşmanın imzalanması İran’da sert tartışmaları beraberinde getirmişti. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani anlaşmanın sağladığı avantaj ve ekonomide sağlanan istikrar sayesinde 2017 Mayıs’ında gerçekleştirilecek olan cumhurbaşkanlığı seçimlerine alternatifsiz bir şekilde gitmeyi planlarken Anlaşmanın en sert muhaliflerinden Trump’ın ABD’de başkan seçilmesi dengeleri alt-üst etmiştir.

İran-ABD ilişkilerinde Nükleer Anlaşma ile kısmi bir yumuşama yaşanmış olsa da Devrim Rehberi Hamenei'nin muhalefeti iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için doğrudan müzakerelerin başlanmasına engel olmuştur. İran iç politik dengeleri, yaklaşık kırk yıldır ABD karşıtlığı üzerine kurulan dış politikasına angaje geliştiğinden, iki ülke arasındaki ilişkilerin seyrine yönelik gelişmeler, ülke içerisindeki tartışmalarda önemli yer tutmaktadır. Bundan dolayı, ABD’de meydana gelen gelişmeler, İran iç politik dengelerinin de önemli oranda etkilenmesine neden olmaktadır. Bu çerçevede Ruhani, bir yandan Nükleer Anlaşma sonrası elde ettiği toplumsal destekle istediği reformları gerçekleştirmek, öte yandan cumhurbaşkanlığı seçimlerine rahat girmek üzereyken Trump’ın ABD başkanı seçilmesi, bu planlarını riske atmıştır.

Ruhani’nin Nükleer Anlaşmanın imzalanmasından sonra attığı bazı adımlar Hamenei ve yandaşları tarafından endişeyle karşılanmıştır. İran’ın direniş ekonomisi doktrininde belirlediği %8’lik büyümeyi yakalayabilmek için yılda ortalama 30-50 milyar dolar bandında doğrudan yabancı yatırımı ülkeye çekmesi gerekmektedir. Bunun mümkün olabilmesi için önemli hukuki reformların gerçekleşmesi şarttır. Nitekim Hükümet yetkilileri Dünya Ticaret Örgütüne üye olmak için gerekli olan yasal altyapı çalışmalarına başladıklarını belirtmişlerdir. Hükümetin, Nükleer Anlaşmanın imzalanmasından sonra eski petrol antlaşmalarını Yeni Petrol Anlaşmaları ile ikame çabası, diğer yandan İran’ın terörizmi destekleyen ülkeler kategorisinden çıkabilmek için FATF’a üyelik metnini imzalaması, ülke içerisinde ciddi tartışmalara neden olmuştur. Ruhani’nin bu girişimleri, ülke ekonomisine damga vurma isteği olarak yorumlanmıştır.

Trump’ın Seçilmesinin Ardından İran’dan Gelen İlk Tepkiler

ABD’ye güvenilmemesi gerektiğini her fırsatta dile getiren Devrim Rehberi Ali Hamenei, Nükleer Anlaşmanın imzalanmasından sonra Washington’un İran’a uygulanan yaptırımları kaldırma konusunu ağırdan almasından dolayı, başta Ruhani olmak üzere Hükümet yetkililerini ikaz etmekten geri kalmamıştır. Trump’ın seçim faaliyetleri sırasında Nükleer Anlaşmayı yırtacağını belirtmesine karşılık olarak Hamenei, böylesi bir durumun vuku bulması halinde kendilerinin de anlaşmayı yakacağını söylemişti. Trump’ın seçilmesi karşısında kısa bir süre sessiz kalan Hamenei, yaptığı ilk açıklamada temkinli davranarak “İran’ın, Trump’ın seçilmesine ne üzüldüğünü ne de sevindiğini” belirtmişti.

Ruhani ise, yaptığı ilk açıklamada Trump’ın seçilmesinin ABD’nin içerisindeki karmaşık ve istikrarsız durumun bir sonucu olduğunu ve iç anlaşmazlıkların bir neticeye varmasının zaman alacağını belirtti. Amerika’daki seçim sonuçlarının İran’ın politikalarını etkilemeyeceğini, ABD’nin artık İran fobisi üzerinden dünya kamuoyunu İran aleyhine ittifaka sürüklemeyeceğini ve İran’ın uyanık davranarak Nükleer Anlaşmayı sadece bir ülke ile imzalamayarak BM Güvenlik Konseyinin de onayından geçirdiğini söyledi.

Dışişleri Bakanı Zarif yaptığı açıklamada, prensip gereği kimsenin içişlerine karışmadıklarını ancak seçilen yeni ABD cumhurbaşkanının çok taraflı imzalanan Nükleer Anlaşmayı uygulamakla yükümlü olduğunu belirtti. İran Atom Enerjisi Sözcüsü Behruz Kemalvendi ise ülkesinin  her türlü senaryoya hazırlıklı olduğunu ve atom enerjisi programlarının öngörüldüğü biçimde ilerlediğini belirterek gelecekte de üst makamların talimatları doğrultusunda hareket edeceklerini söyledi. İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Şemhani, Trump’ın seçilmesinin Amerika’nın içerisinde yaşanan sıkıntılar ve halkın gidişattan duyduğu hoşnutsuzlukların bir sonucu olduğunu belirterek İran’ın bölge ülkelerinin aksine bağımsız bir iç ve dış politika anlayışına sahip olduğu için bu durumdan etkilenmeyeceğini vurguladı.

Düzenin Yararını Belirleme Konseyi Başkanı Haşimi Rafsancani’ye göre, Trump sadece tehlikeli değil aynı zamanda oyunun kurallarını kolaylıkla çiğneyebilecek kabadayı bir kişiliğe sahiptir. Ruhani’nin en büyük destekçisi ve ülkedeki en pragmatist siyaset-devlet adamı olarak Rafsancani’nin Trump hakkında bunları düşünüyor olması, şu ana kadar İran içerisinden gelen en gerçekçi değerlendirmedir. Meclis Başkanı ikinci vekili Ali Mutahhari ise, Rafsancani’nin aksine Trump’ın seçilmiş olmasının İran için bir fırsat olduğunu söylemiştir. Ona göre, Demokratlar çok daha planlı ve programlı hareket eden sinsi kimselerdir. Mutahhari, Trump’ın Suudi Arabistan’a olumsuz yaklaşımı ve Suriye hakkındaki olumlu söylemlerinin İran için bir avantaj olduğunu düşünmektedir.

İran’ın iç ve dış politikasının yanı sıra ekonomisinde de paralel hükümet gibi hareket eden Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) Trump’ın seçilmesine verdiği tepkiler de önem arz etmektedir. Nükleer Anlaşmanın akabinde imzalanan ve kısaca FATF olarak bilinen kara para aklamayı ve terörizmi desteklemeyi önlemek amacıyla kurulmuş olan Mali Eylem Görev Gurubu üyeliği en çok da DMO’yu etkilemekteydi. Çünkü bu iki anlaşmayla DMO’nun hem ülke içerisinde hem de ülke dışındaki faaliyetleri ciddi anlamda kısıtlamalarla karşı karşıya gelecekti. DMO, ABD'nin yeni başkanının nükleer anlaşmayı fesih için uygun koşulları sağlayacağına ve sonrasında fesih edeceğine inandığından, Trump’ın seçilmesinden belirli düzeyde memnuniyet duyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Zira Anlaşmanın çiğnenmesi veya feshi durumunda FATF üyeliğinde bir geleceklerinin olmayacağını düşünmektedirler. DMO’nun yayın organlarından haftalık Sobh-i Sadık dergisi başyazısında Trump’ın seçilmesinin makro düzeyde İran’ın politikalarını etkilememekle birlikte bir alt seviyede Nükleer Anlaşmanın geleceğini ve 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerini dolaylı olarak etkileyeceği iddiasında bulunmuştur.

İranlı üst düzey yetkililerin temkinli açıklamaları, yeni ABD başkanının Ocak 2017’de göreve gelmesiyle seçim sürecindeki tutumundan farklı politikalar benimseyebileceği ihtimallerini dikkate aldıklarını göstermektedir. Ancak Trump’ın kabinesini oluştururken yaptığı tercihlere bakılırsa söz konusu beklentinin gerçekleşme ihtimalini giderek zayıflamaktadır. Kabinede yer alması kesinleşen birçok ismin İran hakkındaki görüşleri son derece olumsuzdur. Örneğin Savunma Bakanı adayı James Mattis İran’ın İŞİD’den daha tehlikeli olduğunu ve Başkan Yardımcısı adayı Mike Pence İran ile imzalanan nükleer anlaşmayı yırtacaklarını söylemişlerdir.  Ayrıca, Cumhuriyetçiler aynı zamanda hem Temsilciler Meclisi hem Senato’nun çoğunluğunu ele geçirmiş durumdadırlar. Dolayısıyla ABD’nin İran’a yönelik politikalarının sertleşeceğine kesin gözüyle bakılmaktadır. Trump ve ekibinin İran hakkındaki bu yaklaşımları, İran içerisindeki gelişmeleri gerek siyaset ve gerekse ekonomi alanında ciddi anlamda etkileyecektir. ABD yeni dönemde Nükleer Anlaşmayı yırtıp atmasa bile, bu yaklaşımı ile İran’ın elde etmeyi amaçladığı kazanımlardan mahrum bırakmakla kalmayacak ve Ruhani hükümetinin ağır ithamlarla karşı karşıya kalmasına da neden olacaktır.

Nükleer Anlaşmanın ülke içerisindeki sistemi dönüştürmeye yönelik ilk adım olduğunu düşünerek karşıt cephede yer alan DMO, Muhafazakar Basın (Keyhan, Risalet, Farsnews vb), Devrim Rehberinin ülke genelinde atamış olduğu Cuma İmamları, Muhafazakar Siyasi Parti ve Gruplar (Hizb-i Mu’telif-i İslami, Hizb-i No Endişan-i İran-i İslami, Cephe-i Payidari-yi İnkılab-ı İslami, Eittilaf-i Abadgeran-i İran-i İslami…) ile Anlaşmanın İran’ın iç ve dış politikasında yeni açılımlar ve imkanlar sağlayacağını savunan Ilımlılar ve Reformist parti ve gruplar (Hizb-i Kargozaran-i Sazendegi, Hizb-i İtidal ve Tosiʿe, Hizb-i İtimad-i Milli, Cephe-i Moşareket-i İran-i İslami …) arasındaki mücadele Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken önemli bir eşiğe girmiştir. Nükleer Anlaşmanın geleceğine ilişkin riskler, anlaşma yanlısı kanadın elini zayıflatmaktadır. Muhafazakâr kanat şimdiye kadar cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ruhani’nin karşısında yer alacak adayını belirlememiştir ancak rüzgârın lehlerine dönmüş olmasıyla beraber, daha önce seçimi kazanma şansının düşüklüğünden dolayı aday olmayı düşünmemiş bazı isimler sürpriz bir şekilde sahneye çıkabilirler. Ülke içerisindeki siyasi yapının kutuplaşmasından ve 2009 benzeri olaylara sahne olmasından kaygılanan Devrim Rehberi Hamenei, bunu önlemek için seçim hazırlıklarına erken başlamış olan Ahmedinejad’ı aday olmaktan men etmiştir. Hamenei, Ortadoğu’daki mevcut kaotik durumun İran’ı etkilememesi için iç politikada kutuplaşmayı engellemeye çalışıyor. Ortaya çıkan yeni tabloya bakılırsa Ruhani ya Trump ve şahin kabinesine karşı şahinleşmek zorunda veya yerini şahin bir aday ve kabineye bırakmak zorundadır. Aksi takdirde İran’ın ABD’nin diplomatik ve siyasi saldırıları ile ekonomik yaptırımları karşısında direnebilmesi mümkün gözükmemektedir. Başta Ruhani olmak üzere İranlı yetkililerin Trump’ın seçilmesinin İran’ı etkilemeyeceği yönündeki açıklamaları gerçeği yansıtmamaktadır. ABD Senatosunun süresi dolmuş olan İran Yaptırımları Planını (ISA) 10 sene daha uzatma kararı, İran’ı bekleyen krizin habercisi niteliğindedir.