IKBY’nin Referandum Kararının İran’daki Yansımaları

IKBY’nin Referandum Kararının İran’daki Yansımaları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) uzun bir süredir merkezî Bağdat yönetimi ile yaşanan sorunların artık çözümsüz bir noktaya geldiğini ve kendi kaderlerini belirleme hakkına sahip olduğunu ileri sürerek 25 Eylül 2017 tarihinde “Bağımsızlık Referandumunu” düzenleme kararı aldı. 7 Haziran 2017’de Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliğinin (KYB) ortaklaşa aldıkları bu kararın olası etki alanı IKBY ve Irak’ın bütünüyle sınırlı kalmayacaktır. Kararın Türkiye, İran ve Suriye gibi Irak’a komşu ve önemli sayıda Kürt nüfus barındıran ülkeleri etkileme potansiyeli bilinmektedir. Irak Merkezî Yönetimi, tek taraflı alınan bu kararı ve sonuçlarını tanımayacağını açıkladı. Şam rejiminin ise Suriye’nin hâlihazırdaki karışık durumundan dolayı bu konuyla yakından ilgilenmesi beklenmemektedir. Gerek IKBY ile ilişkilerinden dolayı gerek ülke içinde ve Suriye’nin kuzeyinde yaşanan gelişmelerden ötürü tetikte olan Türkiye ise, şimdiye dek yapılan açıklamalar dikkate alınırsa, referandum kararını “yanlış” bulmakta ve bu “yanlış”tan vazgeçilmesi gerektiğini savunmaktadır. Kuşkusuz referandum kararı açıklanır açıklanmaz gözlerin çevrildiği ve tepkisi merak edilen bir diğer ülke İran İslam Cumhuriyeti’dir.

İranlı resmi makamlarca yapılan açıklamalara bakıldığında IKBY’nin bu kararına gösterilen tepkinin Türkiye’nin ve hatta Irak Merkezî Yönetimi’nin tepkisinden daha sert olduğu dikkati çekmektedir. İran, bir yandan ülke içinde etnik ve mezhepçi fay hatlarından ötürü ortaya çıkan iç tehditleri bertaraf etmeye çalışırken diğer yandan dış tehditlere karşı caydırıcı adımlar atmaya çalışmaktadır. İç tehditlerin dış tehditlere oranla daha tehlikeli olduğu varsayımından hareket eden güvenlikçi yaklaşımlara göre, iç tehditler dış etkiye son derece açıktır. Bu husus, özellikle Devrim Rehberi ve Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) üst düzey komutanları tarafından sürekli dillendirilmektedir. Bundan dolayı, Tahran’daki yaygın kabule göre ülkede ekonomik, politik, kültürel, sosyal ve etnik-mezhepsel sorunların kaynağı ülke içerisindeki zaaflar değil, dış düşmanların kışkırtmalarıdır. Bu kabulün İran siyasî ve askerî elitlerinin devrimden günümüze, özellikle de son yıllarda, yürüttükleri politikalara esas teşkil ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

ABD’nin 11 Eylül sonrası “terörizmle mücadele” gerekçesiyle Afganistan’ı ve “kitle imha silahlarıyla mücadele” gerekçesiyle de Irak’ı işgal etmesi, İran’ı alarma geçirmiştir. İran’ın ABD tarafından kuşatılmışlık psikolojisi ve Irak ve Afganistan’da ortaya çıkan adem-i merkeziyetçi devlet yapıları, Tahran’ın endişelerini gün be gün arttırmaktadır. Irak işgalinin üzerinden yaklaşık on beş yıl geçmesine rağmen ülkede siyasî istikrarın ve güvenliğin sağlanamaması, potansiyel olarak benzer sorunlarla karşı karşıya olan İran’ı kaygılandırmaktadır. İki ülkede de birlikte yaşam isteği ve iradesi giderek zayıflamakta ve etnik-mezhepsel aşırılık derinleşmektedir. Arap Baharı’nın ardından bölgenin neredeyse tamamının çatışma alanına dönüşmesiyle diğer bölge ülkeleri gibi İran için de bir beka sorunu ortaya çıkmıştır. IKBY’nin böyle bir ortamda aldığı bağımsızlık referandumu kararına İran’ın verdiği tepkiyi bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir.

İranlı Yetkililerin Referandum Kararına Tepkisi

İran söz konusu referandum kararını en üst düzeyde kınamış ve Irak’ın toprak bütünlüğüne aykırı olacak her türlü girişime karşı olduğunu açık bir şekilde dile getirmiştir. Devrim Rehberi Ali Hamenei, Irak Başbakanı Haydar İbadi’yi kabulü sırasında bağımsızlık referandumunun aleyhinde olduklarını ifade etmiş ve bu kararı savunanların Irak’ın toprak bütünlüğüne karşı olduklarını belirtmiştir. Cumhurbaşkanı Ruhani, Dışişleri Bakanı ve diğer üst düzey yetkililer bu doğrultuda açıklamalar yaptılar. Genelkurmay Başkanı Muhammed Hüseyin Bakırî yaptığı açıklamada söz konusu referandumun sonuçlarının Irak’ı yeni bir çatışma ve güvensizlik ortamına sürükleyeceğini ve bütün bölgeyi olumsuz etkileyeceğini savunmuştur. Milli Güvenlik Yüksek Konseyi Başkanı Ali Şemhani de Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği Genel Sekreteri Birinci Yardımcısı Abdullah Resul Ali’yi kabulü esnasında görünürde çekici olan bu referandum kararının sonuç itibariyle Irak’ı zayıflatacağı ve IKBY’nin izole olmasına yol açacağı uyarısında bulundu.

Ülkedeki reformist aydın ve akademisyenlerin önemli bir kısmı İran’ın resmî tezini savunmaktadırlar. Ancak bazı Kürt kökenli aydınlar Kürtlerin İran kültür ve medeniyet havzasının bir parçası olduğunu iddia etmekte ve “soydaş” olarak gördükleri Kürtlerin bölgede bir devlet sahibi olmalarının İran için tehdit değil bilakis bir fırsat olduğunu ileri sürmektedirler. Söz konusu aydın ve akademisyenlere göre, bağımsız bir Kürt devletinin kurulması ve İran’ın küresel düşmanları ve bölgesel rakiplerinin kontrolüne girme fırsatı verilmeden İran’ın bu devleti tanıması ilişkilerini derinleştirerek kendisine bağımlı hale getirmesi daha rasyonel bir tutum olacaktır. Ancak bu yaklaşım, domino etkisi göstereceği endişesini taşıyan resmî tutum dikkate alındığında aşırı iyimser gözükmektedir.

İran’ın Orta Doğu uzmanlarından Sadık Melikî ise bir asırlık Sykes-Picot düzeninin yıkılarak yerine yeni bir düzenin inşa edilmekte olduğu değerlendirmesinde bulunmaktadır. Bu süreçte bölgedeki her türlü değişimin kanlı olacağı ve ağır bedelleri beraberinde getireceği varsayımından hareket eden Melikî statükonun korunmasının siyasî bir tercih değil rasyonel bir zorunluluk olduğunu savunmaktadır. Melikî, IKBY’nin Irak sınırları içerisinde bölgenin kalkınmasına ve refahına odaklanarak siyasî olgunlaşmayı öncelemesi gerektiğini belirtmektedir. Melikî ayrıca, bu bağlamda Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılışının da bir “hata” olduğu vurgulamaktadır. Şehid Behişti Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ali Bigdılî ise söz konusu referandumun İran’dan çok, önemli sayıda Kürt nüfusa sahip Türkiye’yi etkileyeceğini ve iki ülkenin referandumu erteleme çabalarının nihayetinde “Kürt meselesi” gibi temel bir sorunu ortadan kaldırmayacağını hatırlatmaktadır. Ayrıca, İranlı yetkililer ve uzmanlar, Türkiye ile IKBY arasındaki gelişmiş ilişkilerden yola çıkarak Türkiye’nin referandum sonucunda Kuzey Irak’ta ortaya çıkacak bağımsız bir Kürt devletini tanıyacağından kaygı duyduklarını gizlememektedirler.

İran’a Karşı Silahlı Mücadele Yürüten Kürt Gruplarının Referandum Tepkisi

İran’ın terörist örgütler listesinde yer alan başta İran Kürdistan Demokrat Partisi (İ-KDP) ve KOMELA gibi silahlı örgütler referandumu desteklediklerini açıklamışlardır. İKDP Genel Sekreteri Mustafa Hicri ve KOMELA Birinci Sekreteri Abdullah Muhtedî, referandum sonucunun İran Kürtlerinin özgüvenini artıracağını ve bölgede bir örnek teşkil edeceğini savunmuşlardır. PKK’nın İran kolu olan PJAK ise referandum konusunda PKK-Barzani arasındaki anlaşmazlıkta PKK ekseninde hareket etmektedir. Barzani’nin Türkiye’ye yakınlaşmasından rahatsız olan PKK’nın, bölgesel kutuplaşmada İran ile geliştirdiği pragmatist ilişki dikkatlerden kaçmamaktadır. PKK’nın referandum karşıtlığı, Barzani’nin öne çıkma endişesinden kaynaklanmaktadır.

İran’daki Sünni Kürt Hareketlerin Tepkisi

İran içerisinde resmî veya yarı resmî faaliyet gösteren Sünni Kürt gruplarının başında Davet ve Islah Cemaati ile Mekteb-i Kur’an Hareketi gelmektedir. Davet ve Islah Cemaati ülke genelinde Kürtlerin yanı sıra Sünni Farslar, Türkmenler, Beluçlar ve Araplar gibi diğer Sünni kesimleri de bünyesinde barındıran bir yapıya sahipken Mekteb-i Kur’an Hareketi etnik olarak daha homojendir. İhvan-ı Müslimin’in İran kolu olan Davet ve Islah Cemaatinin dinî çizgisi “ılımlı ve ıslahatçı” bir anlayışa dayanmaktadır. Mekteb-i Kur’an Hareketi ise daha siyasî bir duruşa sahip olduğundan, ileri gelenleri ve üyeleri devletin ilgili birimleri tarafından sıklıkla gözaltına alınmaktadır. Her iki grup da devletin resmî söylemine aykırı görüşlerinden dolayı referandum konusundaki düşüncelerini açıkça ifade etmekten kaçınmaktadır. Grupların Kuzey Irak Kürt Bölgesindeki Irak Kürdistan İttihad-ı İslam Partisi (Yekgirtu veya IKİİP) ile olan yakın ilişkilerinden ve bu partinin de referanduma olan açık desteğinden hareketle referandumu destekledikleri söylenebilir. IKİİP’nin Genel Sekreteri Selahaddin Behauddin Tahran’a gerçekleştirdiği ziyarette Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Parlamento Başkanı Ali Laricani ve Devrim Rehberi Dış İlişkiler Danışmanı Ali Ekber Velayeti ile görüşmeler yapmış ve Irak’a dönüşünde partili yetkilileri bilgilendirirken İran’ın Kürdistan’ın bağımsızlığına karşı olmadığını ileri sürmüştür. Behauddin’in İran’ın bugüne kadar dile getirdiği resmi açıklamalarla taban tabana zıt olan bu değerlendirmesi iddiadan öteye geçmemektedir.

İran Araplarının Referanduma Tepkisi

Yoğun olarak İran’ın güney batısında yaşayan Araplar arasında IKBY’nin bağımsızlık referandumu pek gündeme gelmemekle birlikte, karar, bölgede Araplar adına mücadele eden etnik hareketler arasında tartışılmaktadır. Nidal-Ahvaz Arap Kurtuluş Hareketi, Ahvaz Arap Milleti Demokratik Halk Cephesi, el-Arabiyye-Ahvaz Arap Kurtuluş Hareketi gibi oluşumlar Ahvaz’ın İran’dan “kurtarılması” söylemiyle ortaya çıkmış örgütlerdir. Bu örgütlerin bazıları Ahvaz Milli Kurtuluş Teşkilatı adı altında bir araya gelmişlerdir. IKBY referandum kararı bu örgütler arasında iki farklı tartışmaya neden olmuştur. Bir yandan Kürtlerin self-determinasyon söylemi gelecekte kendileri için İran’a karşı örnek teşkil edeceğinden dolayı desteklenirken, öte yandan bu örgütlerin siyasî çizgisi olan Arap nasyonalizmi gereği bir Arap ülkesinin bölünmesine tepki gösterilmektedir. Söz konusu örgütlerin Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez Ülkeleri tarafından destekleniyor olması, referandum konusundaki tutumlarının belirginleşmesinde önemli rol oynayacaktır. Zira bu ülkelerin referanduma olumlu yaklaştıkları bilinmektedir. Söz konusu ülkeler, Irak’ın bir bütün olarak İran’ın kontrolüne girmesi yerine kendileriyle aynı blokta yer alacak bir Kürt devletini ve ardından Irak Sünnileri tarafından kurulacak olası bir Sünni devletini tercih etmektedirler.

İran Türklerinin Tepkisi

İran Kürtlerinden sonra bu referandumdan en çok etkilenecek olan etnik unsur İran Türkleridir. Özellikle Batı Azerbaycan eyaletinde iç içe yaşayan Kürt ve Türk unsurlar arasında etnik ve mezhepsel farklılıklardan kaynaklanan bir ayrışma eskiden beri süregelmektedir. Etnik milliyetçiliğin yükselişte olduğu İran’da, Türk milliyetçileri referandumun Türk dünyası ve İran Türkleri açısında olumsuz etkileri olacağını düşünmektedir. Referandum konusu, sosyal medyayı oldukça aktif kullanan İran kamuoyunda Türk milliyetçileri arasında da hararetle tartışılmaktadır. Referandum kararını mezhepsel kaygılarla değerlendiren kesimler ise rejimle inanç üzerinden geliştirdikleri ilişki gereği resmî politikaları desteklemektedir. Bu anlamda İran’daki dini-mezhepsel rejimi desteklemeyen Safevi ve Osmanlı kutuplaşmasında karşı tarafta yer alan ve günümüze kadar büyük oranda Sünni kalmayı başarmış Kürtlere “öteki” olarak bakılmıştır. Dolayısıyla, etnik-mezhepsel fay hatlarının bilinçaltında canlı kaldığı söz konusu bölgelerin başında gelen Batı Azerbaycan bölgesinin birtakım gerginliklere sahne olabileceğini söylemek mümkündür.

Sonuç:

İran, IKBY’nin referandum kararına yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden ötürü şiddetle karşı çıkmaktadır. Irak’ın Sünni Arapları’nın da kısa vadede kendi kaderlerini belirleme hakkını ileri sürerek bağımsız bir devlet veya federal bir yapı talebinde bulunmaları muhtemeldir. Böyle bir durumda İran’ın 2003 sonrası Irak’ta elde ettiği siyasi kazanımlar ve özellikle DEAŞ’a karşı mücadele kapsamında 2014 sorası Irak’ın Sünni bölgelerinde elde ettiği askeri kazanımlar da tehlikeye girecektir.

Devrimden bu yana İran tarafından en büyük tehdit olarak algılanan ABD ve İsrail gibi güçlerin, kurulması muhtemel Kürt devleti üzerinden İran’ı yakın angajmana alma ihtimali Tahran için ayrı bir endişe kaynağıdır. Bu denkleme İran’ın bölgesel rakipleri suudi Arabistan’ın başını çektiği Körfez Ülkeleri de eklendiğinde, Tahran’ın tehdit algısı daha da derinleşmektedir. Zira Tahran da aynı politikayı Arabistan ve Körfez Ülkelerine uygulamaktadır.

Ayrıca, İran’da nüfusun yarısından fazlasının Fars olmayan etnik unsurlardan oluştuğu düşünüldüğünde referandumun kısa ve orta vadede bu ülkede bazı iç karışıklıklara neden olabileceği söylenebilir. Tarihsel süreçte Osmanlı’dan yana tercihte bulunan ve önemli oranda Sünni kalmayı başaran İran içerisindeki Kürt nüfusu “öteki” olarak kaldığı ve çevre-merkez ilişkisinde iki tarafın da birbirlerine şüpheci yaklaştıkları bilinmektedir. Referandumun İran Kürtlerinin etnik taleplerini daha kuvvetli bir şekilde dile getirme konusunda özgüven yaratacağı şüphesizdir. Ayrıca diğer etnik unsurlar adına mücadele eden silahlı-silahsız örgütlerin de self-determinasyon hakkını kullanma talebine örnek teşkil edebilir. Bütün bu iç ve dış politik riskler düşünüldüğünde İran’ın da en az Türkiye ve Irak Merkezî Hükümeti kadar tehdit algısına sahip olduğu söylenebilir. Dolayısıyla Tahran referandumun durdurulması için son ana kadar gayret gösterecektir.