Irak Afganistan Olur mu?

Irak Afganistan Olur mu?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

ABD tarafından eğitilen ve son derece gelişmiş askerî araç gereçle donatılan Afgan ordusu, Taliban’ın saldırıları karşısında ciddi bir direnç göstermeden ülkeyi Taliban’a teslim etti. Yirmi yıldır bu ülkede bulunmasına ve 2 trilyon ABD doları olduğu söylenen kaynağı harcamasına rağmen ABD’nin, Afganistan’da kalıcı bir yapı inşa edemediği gözlemlendi. ABD’nin mihmandarlığında inşa edilen Afganistan Devleti ve buna bağlı sayısı 300.000’i bulan ordusu kısa sürede dağıldı. Afganistan Devleti’nin ve ordusunun ne derece zayıf olduğu ve ayrıca Afganistan’dan çekilme sürecinin ne kadar kötü yönetildiği birçok ülke ve aktör tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Bu tablo, ABD’nin müttefiki olan devletleri ve ABD ile birlikte çalışan ve varlıklarını ABD’nin askerî gücüne dayandıran birçok devlet dışı aktörü de şaşırttı ve bu gruplar, gelişmeleri hayret ve endişe ile seyretmektedir.

Afganistan bağlamında ABD’nin çekilmesinin arka planının iyi tahlil edilmesi gerekir. Bir sabite olarak ABD’nin son derece pragmatik ve reel politiğin egemen olduğu bir ülke olduğunu unutmamak lazım. Bu bağlamda bazı önemli noktaların altını çizmekte fayda var. ABD’nin askerî müdahalesi uzayıp sonuç alma ihtimali azaldıkça müdahaleyi sürdürme iştahı kalmıyor ya da buna “nefesi yetmiyor”. Dolayısıyla ABD’nin belirli düzeyde sabrı olsa dahi bunun sınırları var; (i) müdahalenin çok uzun olması, (ii) somut amacın gerçekleşmesinin güç olması, (iii) süreç içinde önceliklerin ya da amacın değişmesi ve (iv) parasal, insani ve siyasi kayıpların yüksek olması hâlinde ABD, müdahale bölgesinde “yoruluyor” ve kendi iç siyasi dinamikleri bir çıkış stratejisi arıyor.

ABD son birkaç yıldır birçok ülkedeki askerî varlığını küçültüyor ya da tamamen çekiyor. Bu çekilme, Irak ve Suriye gibi Türkiye’nin komşusu olan iki ülkede de gözlemleniyor. Bazı analizlerde ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi referans alınarak “Acaba benzer bir durum Irak’ta da olur mu?” sorusuna cevap aranıyor. Paul Iddon, Arab News için kaleme aldığı analizde bu soruya cevap aramış ve analizin sonucunda iki ülkenin farklı karakteristiklerine ve Taliban ile Haşdi Şabi arasındaki farklılıklara vurgu yapmış. Biz Irak konusu ile ilgili analize biraz daha küresel bir perspektiften bakılması gerektiğini düşünüyoruz.

Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından fonlanan ve donatılan Haşdi Şabi (Halk Seferberlik Güçleri), İran’ın bölgedeki askerî ve siyasi amaçları ile uyumlu bir silahlı yapıdır. DEAŞ, 2014 yılında Irak’ın en büyük ikinci şehri Musul dâhil olmak üzere ülkenin üçte ikisini ele geçirmiştir. Bunun üzerine ABD, DEAŞ ile mücadele kapsamında tekrar Irak’a dönmüş ancak DEAŞ’ın yenilgiye uğratılması sürecinde, en etkili unsurlardan biri Haşdi Şabi güçleri olmuştur. Bunun üzerine 2016 yılında çıkartılan bir yasa ile Haşdi Şabi güçleri, Irak’ın resmî güvenlik sistemine entegre edilmiş ve savaşçıları maaşa bağlanmıştır.

DEAŞ’ın Irak’ta gücünün kırılması ve özellikle de 2020 yılının hemen başında Bağdat’ta DMO Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Komutan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in ABD tarafından düzenlenen bir operasyon ile öldürülmesi, önemli bir kırılma yaratmıştır. Bu olaydan sonra Irak’ta ABD’ye yönelik saldırılar ciddi olarak artmıştır. Yukarıda da zikredildiği gibi bu saldırıların amacı, ABD’nin Irak’ta bulunmasının maliyetinin artırılması ve dolayısıyla nefesinin kesilmesi ya da yorulmasının sağlanmasıdır.

Irak ile ilgili yapılan analizlerde öne çıkan diğer bir önemli husus da Haşdi Şabi’nin büyüklüğüdür. Bu yapı, ağırlıklı olarak Şii olmak üzere 40 civarında gruptan oluşuyor ve bünyesinde 90.000 ila 140.000 silahlı eleman bulunuyor. Haşdi Şabi’nin Irak ordusunu yenebilecek bir kapasiteye sahip olması ve Hizbullah gibi paralel bir yapı kurması endişe yaratıyor.

Haşdi Şabi’nin Irak’taki konumu ile Taliban’ın Afganistan’daki konumu arasında fark var mı?

Paul Iddon’a göre Haşdi Şabi yapısı içindeki gruplar, materyalist çıkarlarını öncelemektedir. Mevcut durumdan ciddi çıkar elde eden bu grupların statükonun değişmesine yönelik bir isteği gözükmemektedir. Haşdi Şabi, devlet aygıtı içinde gerek siyasi gerekse de ekonomik anlamda politika yapım süreçlerine bizzat dâhil olmaktadır. Haşdi Şabi’nin Irak Parlamentosunda ciddi bir siyasi gücü bulunmaktadır. Paul Iddon yazısında Strafor analisti Rodger Baker’in analizine gönderme yaparak Irak güvenlik güçlerinin arasındaki uyumun, Afganistan’a kıyasla daha fazla olduğunu ve Haşdi Şabi bünyesindeki grupların, rejimi devirmek yerine İran çıkarlarını ve kendi faydalarını öncelediğini vurgulamıştır. Ayrıca Baker; İranlı yetkililerin, Haşdi Şabi’yle sık sık görüştüğünü ve Irak’ta istikrar sağlanması adına bu grupların eylemlerini sınırlandıklarını belirtmiştir.

ABD, Afganistan’a benzer şekilde Irak’tan da çekilir mi?

ABD’nin, Afganistan’da olduğu gibi Irak’tan tam anlamıyla çekilmesi en azından kısa vadede söz konusu değil. Irak’taki Şii unsurlar, ABD’nin bir an önce Irak’tan çıkması için baskı uyguluyor ve bunu, ABD’nin Irak’ta bulunmasının “maliyetini” artırarak yapmaya çalışıyor. ABD Başkanı Joe Biden ile Irak Başbakanı Mustafa Kazımi Temmuz 2021’de bir araya geldi. Bu görüşme sonrasında yapılan basın toplantısında ABD Başkanı Biden, “ABD’nin 2021 yılının sonuna kadar Irak’ta konuşlanan ve sayısı 2.500’ü bulan muharip gücünü çekeceğini” belirtti. Ancak açıklamasının devamında sayısı net olarak belirtilmese de “ABD’nin; eğitim, danışmanlık, istihbarat paylaşımı gibi görevlerle askerî varlığını Irak’ta sürdüreceğini” söyledi.

ABD’nin, önceliğini Çin ile mücadelede yoğunlaştırma çabası, son on yıldır giderek daha da belirginleşmektedir. ABD bağlamında; stratejik çıkarlar, maliyetler, kısıtlar, ortaklar ve hasımların yeniden tanımlandığı bir dönüşüm yaşanıyor. ABD’nin bu çerçevede çıkarlarını dikkate alarak ana ve alt hedeflerinden oluşan bir süreç ya da eylem matrisi var ve bu yeni durum, ister istemez bazı önemli değişimlere neden olacağa benziyor.

ABD’nin bölgedeki güçlerini azaltması yönündeki adımları, bölgeden tamamen çekileceği anlamına gelmemektedir. ABD’nin bölge ile ilgili çıkarları geçmiş ile kıyaslandığında oldukça azaldı ancak bitmiş de değil. İkinci olarak yükselen Çin’in enerji güvenliği gibi önemli bir kırılganlığı dikkate alındığında ABD’nin bölgeyi başıboş bırakması mantıklı gözükmemektedir. Enerji kaynaklarına ev sahipliği yapan bölgenin kendi hâline bırakılması; ABD’nin, Çin ile mücadelesine herhangi bir katkı sağlamayacaktır. Afganistan’daki gelişmeler, Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi kapsamındaki birçok projenin riskini artırmıştır. Belirsizliklerin arttığı bir bölgede Çin’in yatırım planlarının fayda maliyet analizleri değişmiştir. Orta Doğu’da meydana gelen ve gelebilecek gelişmeler, bizce ABD’nin yeniden kalibrasyon sürecinin bir sonucudur ve bu sonuca ulaşılmasındaki ana neden, Çin’in fosil enerji bağımlılığının yarattığı potansiyel kırılganlıktır.