Irak’ta Artan Saldırılar ve ABD’nin Operasyon Hazırlığı

Irak’ta Artan Saldırılar ve ABD’nin Operasyon Hazırlığı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

27 Mart tarihli The New York Times gazetesinde Mark Mazzetti ve Eric Schmitt imzası ile yayımlanan “Pentagon Order to Plan for Escalation in Iraq Meets Warning From Top Commander” başlıklı raporda Pentagon’un askerî komutanlara gönderdiği gizli bir talimatla Irak’ta İran destekli Ketaib Hizbullah’a karşı yıkıcı bir operasyon için planlama yapılmasını istediği iddia edildi. Pentagon’un talimatına Amerika’nın Irak’taki üst düzey generallerinden Robert P. White’ın cevaben bir mektup yazdığı ve bunun İran’la savaş riski taşıdığı, büyük ölçekli bir askerî çatışmanın aynı zamanda binlerce Amerikan askerinin Irak’a gönderilmesini ve büyük bir kaynak aktarımını gerektirdiği yönünde uyarılarda bulunduğu kaydedildi. Bazı Amerikalı askerî yetkililerin, General White’ın notunda ortaya konan risklerin gerçek olduğunu ve Trump yönetiminin yakın zamanda Irak’taki askerî operasyonları artırmasının saçma olacağına inandıklarını söylediklerine yer verildi.

Yine iddialara göre Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert C. O’Brien da dâhil olmak üzere bazı üst düzey yetkililer, İran ve vekil güçlerine karşı yeni agresif eylemler için bastırırken İran’da koronavirüs salgınının yarattığı krizi, Irak’taki İran destekli milis grupları yok etmek için de fırsat olarak görüyorlar. Savunma Bakanı Mark T. Esper ve Genelkurmay Başkanı Genel Sekreteri Mark A. Milley de dâhil olmak üzere bazı askerî yetkililer ise bu tip eylemlerin Orta Doğu’yu daha da istikrarsızlaştırabileceği konusunda Trump’a uyarıda bulundular ve bölgedeki Amerikan askerlerinin azaltılmasını umduklarını belirttiler. Bazı Amerikalı yetkililere göreyse Trump, 19 Mart’taki Oval Ofis toplantısında, Irak’ta Şii milislere yönelik yeni bir operasyon için karar vermezken planlamanın devam etmesine izin verdi.

ABD tarafında yukarıdaki gelişmeler yaşanırken 1 Nisan Çarşamba günü Ketaib Hizbullah yaptığı açıklamada milislerini ABD’den gelebilecek olası saldırılara hazırlanma konusunda uyardı ve Amerikalıları ve onlara yardım eden Iraklıları misilleme yapmakla tehdit etti. Açıklamasında “Bütün askerî, güvenlik ve ekonomik tesislerine tam güçle cevap vereceğiz.” dedi. Washington Institute for Near East Policy analisti Michael Knights’a göre Ketaib Hizbullah’a karşı bir Pentagon operasyonunun öncelikli hedefleri büyük olasılıkla grubun liderliği, üsleri ve silah depoları olacaktır. Knights Washington Institute’da yayımlanan raporunda, ABD işgali sonrası Ekim 2003’te kurulan Ketaib Hizbullah’ın 2011’de Irak’ta yaklaşık 400 aktif üyesi olduğunu ve şu anda yaklaşık 10.000 militanı bulunduğunu söyledi. Rapora göre 2.500 militan Esed rejimi saflarında savaşmak için Suriye’ye geçti. Irak Hizbullahı olarak da bilinen Ketaib Hizbullah’ın liderliğini yapan ve Haşdi Şabi’nin iki numaralı ismi olarak bilinen Ebu Mehdi el-Mühendis ise ocakta ABD’nin Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye düzenlenen operasyonda öldürülmüştü. Örgüt’ün agresifliği biraz da buradan kaynaklanmaktadır.

Bilindi gibi ABD’nin Kerkük’teki K1 Askerî Üssü’ne 27 Aralık’ta İran yanlısı Şii milisler tarafından düzenlenen saldırı Washington ile Tahran arasında Irak üzerinden yeni bir gerilim başlatmıştı. 3 Ocak’ta Süleymani ve Mühendis’in öldürülmesi ile zirve yapan bu gerilim, 11 Mart Çarşamba günü Irak’taki Taji Kampı’na yönelik saldırılarla İran yanlısı Şii milisler ile ABD arasında sıcak bir çatışmaya dönüştü. Süleymani’nin öldürülmesinden bu yana Irak’taki İran yanlısı gruplar ABD misyonlarına ve askerî üslerine yönelik saldırılarına aralıklarla devam ediyor. Ocak ayının başından bu yana en az 14 saldırı gerçekleşti. 11 Mart’ta Taji Askerî Üssü’ne yapılan saldırıda ise iki Amerikan ve bir İngiliz personeli hayatını kaybetti. Bu saldırı da 27 Aralık’taki saldırılar gibi Amerikalılara kayıp verdirme amacı taşıyordu.

ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Kenneth McKenzie de 11 Mart’taki Taji Askerî Üssü’ne yönelik saldırının ardından Komutanlığın bölgedeki amacının “İran’a ve özellikle İran’ın bölgede yaratacağı tehditlere karşı caydırıcılık gücünü sağlamlaştırmak, bu kapsamda operasyonel derinliği artırmak.” olduğunu vurgulamıştı. “Sonuç olarak gerilimin hâlâ çok yüksek olduğunu düşünüyorum.” diyen McKenzei “Sanırım hâlâ önemli bir risk altındayız." diye konuştu. Taji Üssü’ne ikinci saldırı ise 14 Mart Cumartesi günü yapıldı. İran yanlısı grupların düzenlediği bu saldırıların zamanlaması önemlidir. Zira Irak’ta yeni bir başbakan belirlenmesi sürecinde kritik birkaç günün öncesine denk gelen saldırılar, ABD’yi siyasi olarak zor durumda kalacağı bir müdahale için kışkırtma girişimi olarak değerlendirilebilir.

İranlı kaynaklara göre ise ABD Irak’ta yaşanan gerginliği kullanarak hatta darbe söylentileri yayarak askerî tehdit silahı ile Adnan el-Zurfi’yi zorla Irak’ın başbakanı yapmak istiyor. Fars News ABD savaş uçaklarının; Bağdat, Anbar, Babil ve Selahaddin eyaletlerinde Haşdi Şabi ve Irak güvenlik güçlerine ait üslerin üzerinde izinsiz keşif uçuş yapmalarının aslında Iraklı siyasi kanatlara el-Zurfi’nin başbakanlığını kabul ettirmeye yönelik baskı amaçlı bir operasyon olduğunu kaydetti. Adı açıklanmayan bir Iraklı parlamenter de Amerikan yönetiminin muhalifleri ikna etmek için askerî tehdit silahına başvurduğunu belirtti.

İran, Irak’taki Şii milis grupları Amerikan birlikleriyle savaşmak ve dolaylı olarak da ABD’ye baskı yapmak için kullanırken aynı zamanda Irak siyasetinde daha fazla nüfuz sağlamak için vekil güç olarak da görüyor. Lübnan Hizbullahı gibi Ketaib Hizbullah’ın da hem askerî unsurlar hem de siyasi bileşenleri bulunmaktadır. Pek çok uzmanın da ifade ettiği üzere Ketaib Hizbullah ve İran yanlısı diğer Şii milis güçlere yönelik yıkıcı bir operasyon, Trump yönetimi için büyük siyasi ve güvenlik riskleri doğuracağı gibi ordu için de pratik zorluklara sahiptir. Ayrıca böyle bir operasyon ABD’nin Irak’ın zayıf merkezî hükûmetiyle yıpranmış ilişkilerine de zarar verecektir. Hatırlanacağı gibi ocak ayında Irak Parlamentosu üyeleri, Süleymani ve Mühendis’e Bağdat Uluslararası Havaalanı’nda düzenlenen suikastın ardından ülkedeki tüm ABD birliklerinin çekilmesi çağrısında bulunmuştu.

Atlantic Council Scowcroft Center direktörü olan ve bir süre Trump Dönemi’nde Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyinde İran-Körfez Bölgesi direktörlüğünü de yürüten Kirsten Fontenrose’ye göre Irak’ta yaşanan ABD-İran geriliminin seyrini ABD’nin iç politik kaygıları belirleyecek. “Benim varsayımım, Başkan Trump’ın böyle bir gerilimi tırmandırmayacağı yönünde.” diyen Fontenrose, “Trump’ın ülkede koronavirüsle mücadele ederken ve bir seçim yılında ABD’nin olası milis saldırılara vereceği yanıt, Amerikan personelinin yaralanıp yaralanmamasına ve saldırının boyutuna ya da doğasına bağlı olabilir.” diye konuştu. “Kırmızı çizgi neresi? Temel tartışma budur.” dedi.

Trump 1 Nisan’da Twitter hesabından “İran ya da vekilleri ABD birliklerine ve/veya Irak’taki varlıklara gizli bir saldırı planlıyor. Bu olursa İran gerçekten çok ağır bir bedel ödeyecek!" şeklinde bir uyarıda bulundu. Fontenrose’nin de dikkat çektiği üzere ABD-İran geriliminde pek çok senaryodan ve bunların olası sonuçlarından bahsedilebilir. Ancak Tahran yönetiminin dikkate almadığı tek değişken Trump’ın koronavirüs salgını öncesi koşullarda İran’la bir savaş başlatmak istemediği varsayımıdır. ABD’nin salgın öncesi koşullarda bir savaş başlatmak istemediğini düşünen İran, sonrasında da aynı politikayı izleyeceğini öngörmektedir. Oysaki koronavirüs salgını sonrasında ABD’de işsizlik oranları hızla artarken askerî bir angajman ekonomiyi canlandırabilir ve işsizliği kontrol edilebilir bir seviyeye çekebilir.  Ayrıca küresel bir ekonomik durgunluğu tetikleyen bu salgın sonrasında ham petrol fiyatı varil başına 30 doların altına düşerek kaya gazı üreten ABD şirketlerine ciddi zararlar verdi. Bu da gelecekteki üretimi büyük oranda tehlikeye attı. Bu nedenle Orta Doğu’daki askerî bir çatışma küresel petrol fiyatını artırabilir ve petrol şirketlerinin iflasını önleyebilir. Bölgesel çatışmalar muhtemelen Suudi petrol tesislerini de etkileyebilir ve petrol üretimini azaltabilir. Bu da onların, sonunda ABD petrolü ile değiştirilecek olan küresel enerji pazarından paylarının bir kısmını kaybetmelerini sağlar. Sonuç olarak küresel salgın sonrası pek çok uluslararası ön kabulün sorgulandığı ve “post-korona” planlarının yapıldığı bir zamanda ABD-İran gerilimini de “pre-korona” koşullarına göre düşünmemek gerekiyor. Bu bağlamda ABD-İran gerilimindeki olası senaryoların tekrar değerlendirilmesine ihtiyaç var.