Irak’taki Kontrol Edilemeyen Milislerin Sorunlu Söylemi

Irak’taki Kontrol Edilemeyen Milislerin Sorunlu Söylemi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

“Kontrol edilemeyen milisler”, milislerin sahip oldukları motivasyonlar ve arkalarında bulunan failler; Irak’ta hükûmet ve kamuoyu nezdinde hatta belirli ölçekte ABD’de güncel olarak gündeme gelen sorunlardan biridir. Bu kavram, Irak’taki İran yanlısı gruplarca İran’ın, doğrudan bağlantılı güçler tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerle bağlantısını reddetmeye devam etmek için kullanılan yeni bir gerekçe olarak da görülebilir.

Diğer birçok bölgesel siyasi kriz veya çatışmada olduğu gibi Irak jeopolitiği de ortak yaklaşımdan ziyade karmaşıklıkları anlamayı gerektirmektedir.  Örneğin Haşdi Şabi, İran ve Irak arasında önemli bir ideolojik ve siyasi ayrım nedeni olan Şii rekabetinin görmezden gelinerek nihayetinde bir “Şii çoğunluk” veya “İran yanlısı” bir örgüt olduğu düşüncesi üzerinden irdelenmemelidir.

Bahsi edilen bu ayrım, Irak’taki “Ekim Ayaklanmaları (2019-2020)” sırasında artarak etkisini göstermeye başlamıştır. Haşdi Şabi, 2017 yılında terör örgütü DEAŞ’ı yenilgiye uğratmasının ardından Irak içerisinde birçok bölgede önemli derecede saygınlık ve popülarite kazanmıştır. Bu durum, Haşdi Şabi tarafından sözde DEAŞ ile bağları olduğu iddiasıyla insan hakları ihlallerine maruz kalan birçok Sünni topluluğun itirazlarına rağmen gerçekleşmiştir. Ekim 2019’daki ayaklanmalar genel olarak Bağdat ve Şii çoğunluklu güney illerinde etkisini göstermiştir. Haşdi Şabi milisleri, kendi mezheplerinden olan barışçıl protestoculara saldırmıştır. Nitekim bu noktada bahsi edilen mezhepsel ayrım, net bir şekilde görülmektedir. Haşdi Şabi içerisinde bulunan İran yanlısı grupların DEAŞ ile mücadelesi; Irak’ı veya Şii toplumunu korumaktan ziyade Bağdat’taki Tahran yanlısı siyasi sınıfı desteklemek amacıyladır.  Topluluklar, sözde temsilcileri olan bu siyasi sınıfın kaderini tehdit ettiğinde ise İran’ın, Irak’taki gücünü ve nüfuzunu sürdürme arzusu; İran Büyükelçisi’nin protesto karşıtı açıklamaları ile protestoculara siyasi ve fiziksel olarak saldıran İran yanlısı siyasi partilerin ve grupların davranışları aracılığıyla açıkça görülüyordu.

İran’ın yaklaşık olarak 200 bin yabancı devlet dışı silahlı askeri bulunmaktadır. Bu askerlerin İran ile ilişkileri kalıcı ve kalıcı olmayan güven temelinde değişkenlik göstermektedir. İran’ın bölgesel ölçekteki vekil güçler ağı özellikle Irak, Lübnan ve Suriye başta olmak üzere esas olarak Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) Kudüs Gücü tarafından yönetilmektedir. İran’ın vekil güçler üzerindeki koordinasyonu; lojistik, finansman, eğitim, donanım ve diğer destek unsurlarından oluşmaktadır.

Bölgedeki ABD askerî varlığının rakamsal olarak 110 bin civarında olduğu iddia edilmektedir. ABD askerleri, İran’ın vekillerinin aksine resmî statüde askerî tesisler ve üslerde konumlanmaktadır. Bölgesel anlamda ABD ve İran’ın askerî varlığının karşılaştırılması; Irak özelinde ABD-İran gerilimin anlaşılması açısından önemlidir. ABD’nin, İran’ın vekil güçlerine karşı kesin olmayan askerî stratejisiyle birlikte İran’ın ABD’ye karşı yürüttüğü asimetrik savaşın ana noktası Irak’tır. İran, bu savaşı Irak’ta desteklediği milis gruplar aracılığıyla sürdürmektedir.

“İran’ın Tehdit Ağı/The Iran Threat Network (ITN)” olarak adlandırılan yakın tarihli bir RAND raporuna göre İran’ın vekil güç politikası, ABD tarafından uygulanan “maksimum baskı” politikalarına ve ABD’nin Nükleer Anlaşma’dan tek taraflı olarak çekilmesine karşı benimsenmiştir. Raporda ayrıca İran’ın, Irak’taki milis gruplarla arasındaki bağı ısrarla reddetmesinin arkasındaki temel nedenin “İran’ın ABD ile kazanamayacağı konvansiyonel bir savaştan kaçınma arzusu” olduğu iddia edilmektedir.

Irak’taki İran destekli milis gruplar; 2019’daki ayaklanmalarda hükûmet ve mezhep karşıtı protestocuları, ABD askerî personelleri ile üslerini ve en önemlisi de Irak Başbakanı Mustafa Kazımi hükûmetinin siyasi ve güvenlik istikrarını sağlamak amacıyla ilerlemelerini hedef alarak başlıca üç cephede varlık göstermiştir. İlk cephe, İran’ın Irak iç işlerine müdahale etmesine karşı gerçekleştirilen eylemlere tepki olarak anlaşılabilir. İkinci cephe ise ABD’nin benimsemiş olduğu maksimum baskı politikalarına yanıt olarak yorumlanabilir. Son cephe ise kontrol edilemeyen milisler kavramının ortaya çıktığı yerdir.

Ocak 2020’de DMO Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Irak Haşdi Şabi Komutan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’i hedef alan ABD saldırısından sonra İran’ın Irak’ta bulunan vekil güçleri, ABD unsurlarına düzenli olarak saldırmaya devam etmektedir. Bu saldırıda ABD’nin Süleymani ile el-Mühendis’i hedef almasının temel nedeni ise İran destekli grupların, ABD karşıtı hareketleridir. Bu hareketler başlıca; 7 Kasım 2019’da Amerikan güçlerini hedef alan roket saldırısı, 27 Aralık 2019’da bir Amerikalının öldürülmesi ve 31 Aralık 2019’da Bağdat’ta bulunan ABD Büyükelçiliğine yapılan saldırı olarak sıralanabilir.

Arap Avustralya Stratejik Araştırmalar Merkezinin kurucusu ve yöneticisi olan Ahmed al- Yasiri’nin iddialarına göre “Kontrol edilemeyen milisler yeni bir taktiksel kavram değildir. Çünkü İran, DMO Kudüs Gücünün bu milisleri komuta ettiğini kamuoyuna açıkça ilan etmektedir.”

Kendi kendini ilan eden direniş ekseninin siyasi söylemi, lojistik koordinasyonu ve faaliyetleri, temel olarak İran destekli Ketaib Hizbullah, Asaib Ehli’l-Hak ve Nuceba Hareketi tarafından yönetiliyordu. Geçtiğimiz aylarda Usbet us-Sairin, Saraya Kasım el-Cabbarin, Ashab-ı Kehf ve Raba Allah gibi yeni gruplar ortaya çıkmıştır. İddialar, ortaya çıkan bu grupların birçoğunun İran’ın onayı olmadan hareket ettiklerini göstermektedir. Washington Institute’ün “Muhafızın Değişimi: Iraklı Yeni Milislerin Eğilimleri ve Yanıtları/Changing of the Guard: New Iraqi Militia Trends and Responses” adlı güncel raporuna göre bu gruplar, ayrı oluşumlar olarak değil de Ketaib Hizbullah ve diğer üst düzey milis grupların belirli faaliyetleri için kullandıkları alt markalar olarak düşünülmelidir. Aniden ortaya çıkan İran destekli milis grupların farklı isimler altında genişlemesi ve yayılması, Kazımi hükûmetinin veya uluslararası toplumun herhangi bir hesap sorma girişimini karmaşıklaştırmak amacıyla yapılmış bir markalaşma taktiğidir.

Uluslararası Radikalleşme Çalışmaları Merkezinde araştırma görevlisi olarak görev yapan ve doktorasını King’s College London’da “Haşdi Şabi ve Irak Devleti’nin geleceği üzerindeki etkileri” özelinde tamamlayan Inna Rudolf’a göre “Öngörülebilir gelecekte, ortaya çıkan yeni milis gruplarından hangilerinin üst düzey milis grubu, hangilerinin milis grupların daha radikal alt kolları veya hangilerinin sadece hareketli bir Telegram kanalı olduğunu bilmek oldukça zor olacaktır.” Ayrıca al-Yasiri’ye göre “Süleymani suikastının ve milis grupların Irak’taki varlığını tehdit eden “Ekim Ayaklanmaları”nın ardından milis gruplar, Suudi Arabistan ve Suriye sınırındaki bölgesel faaliyetlerini azaltarak Amerikan güçlerinin Irak’tan çıkartılması hedefine yeniden odaklanmıştır. Bu bağlamda İran, milis grupların kontrolünü kaybetmekten ziyade yalnızca onların saldırgan pozisyonlarını savunmacı olarak değiştirmiştir.”

Yukarıdaki yorumların aksine Süleymani suikastının bir güç boşluğu doğurduğu ve bu durumun, kontrol edilemeyen milislerin kaotik ve düzensiz yapılaşmasına neden olduğuna dair değerlendirmeler neticesinde ortaya çıkan itaatsiz milis grupların, beklenen bir sonuç olduğu da iddia edilebilir. Nitekim İran’ın Irak’taki vekil ağı önemli ölçüde Süleymani’nin etkisi altındaydı.

Süleymani’nin karizması, Arapçayı akıcı bir şekilde konuşması, Iraklı milis gruplara ve siyasi liderlere aşinalığı ve Haşdi Şabi’nin oluşumuyla sonuçlanan DEAŞ ile mücadelesi, ölümünden sonra DMO Kudüs Gücü Komutanı olarak seçilen İsmail Kaani’nin devralmak üzere olduğu zorlu görevin yükümlülükleri olarak kabul edilebilir. Kaani açıkça yukarıda sıralanan özelliklere sahip değildir. Örneğin milis grupların liderleri ile tercüman aracılığıyla iletişim kurmaktadır. Ayrıca Nisan 2020’de Bağdat’ta düzenlenen toplantıda milis grupların liderlerine, İran’daki ekonomik kriz nedeniyle Irak Devleti’nin finansmanına güvenmeleri gerektiğini bildirmesi de Kaani için olumsuz anlam taşımaktadır.

Irak’ta, İran yanlısı propagandalar üzerinden yapılan hükûmet karşıtı askerî gösteriler, ABD askerî varlığına yönelik insansız hava araçları ile yapılan saldırılar ve Erbil yakınlarında gerçekleştirilen son saldırıların hepsi “kontrol edilemeyen eylemler” olarak nitelendirilmektedir.

Rudolf’a göre İran’ın milis gruplar üzerindeki kontrolünü sağlayamaması, statükoyu kullanmayacağı anlamına gelmez. İran, Viyana görüşmelerinin sonuçlarını beklerken bahsi edilen milis grupların gelişi güzel hareketlerini sessizce seyretme stratejisi benimseyebilir. Viyana’daki müzakerelerin sonucuna bağlı olarak İranlı karar vericiler, ortaya çıkan kaosun Tahran’ın geri planda kalmasının ve Irak’ın iç işlerine müdahale etmeyi bırakmasının mantıksal bir sonucu olduğunu düşünürken yine de makul bir inkâr edilebilirlik ortaya koyabilirler.

Bununla birlikte şunu da belirtmek gerekir ki milis gruplar tarafından İran’ın emri olmaksızın atılan adımların hepsi, bir şekilde İran’ın çıkarlarına hizmet etmektedir. Kazımi hükûmetine zarar vermek ve Sincar bölgesindeki çıkar çatışmaları nedeniyle Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni (IKBY) Haşdi Şabi’nin Irak yanlısı milisleri aracılığıyla hedef almak, Tahran’ın gündeminden çok da uzak hedefler değildir.

Yukarıda bahsedilen milis grupların tümü; Devrim Rehberi’ne olan bağlılıklarını açıkça göstermekte, DMO Kudüs Gücü ile lojistik ve siyasi olarak koordinasyon içerisinde olmakta ve sık sık İran’ın vermek istediği mesajlar veya yanıtlar ekseninde hareket etmektedir. Kontrol edilemeyen milisler fikri, İran’ın milis grupların eylemleri üzerindeki yetersizliği ve dürüstlüğü hakkındaki söylemlerini daha da genişletmektedir. Bu kavram, Irak’ın son derecede karmaşık ve çok taraflı bir yapıya sahip olduğunu göstermesi ve bu nedenle İran’ın, Irak siyasetindeki milis gücünü belirgin bir şekilde sona erdirme yeteneğini görmezden gelmesi nedeniyle İran ile milis gruplar arasındaki ilişkinin yanlış yorumlanmasına neden olmaktadır. Milis güçlerin Irak siyasetinde, İran’ın en güçlü siyasi silahı olduğu gerçeği göz önüne alındığında iddia edilen durum yakın gelecekte öngörülmemektedir. Nitekim İran, vekil güçler üzerinde kalıcı komuta sahibidir ve yavaş yavaş özerk hareket eden gruplara karşı dahi en azından kayda değer bir etkiye sahiptir.