İran-Güney Kore Krizi Çözülebilecek mi?

İran-Güney Kore Krizi Çözülebilecek mi?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Yaptırımlar nedeniyle İran’da petrol ihracat gelirlerinde %90 civarında bir azalma yaşandı. AB ülkelerince geliştirilen birtakım finansal aracılık mekanizmalarının bekleneni verememesi nedeniyle döviz rezervleri giderek azalıyor. Buna ilave olarak koronavirüs salgınının neden olduğu olumsuzluklar ülkede ekonomik çarkları neredeyse durma noktasına getirdi. Ülkede ithal ara girdi ve ayrıca nihai tüketim için gerekli olan ithal malların temini için döviz gerekli. İran, ihtiyaç duyduğu yabancı parayı mevcut döviz rezervlerinde ciddi bir azalma olmadan temin etmek istiyor.

Döviz geliri ile gideri arasındaki dengesizlik ve ayrıca rezervlerdeki azalma İran’ı yeni yollar aramaya itiyor. İran’ın yurt dışındaki varlıklarına erişimi meselesi uzun süredir gündemde yer almazken ülkede yaşanan kur krizleri ve Merkez Bankasının rezervlerindeki azalma bu konunun tekrar alevlenmesine neden oldu.

Konuya ilişkin İran için sevindirici haber Güney Kore’den geldi. İran-Güney Kore Ticaret Odası Başkanı Hüseyin Tanhaei, bir haber ajansına yaptığı açıklamada iki ülke arasındaki görüşmelerin olumlu geçtiğini ve Güney Kore'nin, ABD yaptırımları nedeniyle 2 yıl önce dondurduğu petrol gelirlerini serbest bırakacağını açıkladı.

Güney Kore ve İran arasında yaşanan dondurulmuş varlık krizi, son birkaç aydır iki ülke arasındaki görüşmelerde en önemli konu olarak öne çıkmaktaydı. İlk olarak Aralık 2019’da gündeme gelen konu, İran Dışişleri Bakanlığının Güney Kore'nin Tahran Büyükelçisi Ryu Jeong-Hyun'u Bakanlığa çağırarak ihraç edilen petrolün karşılığı olan ve iki yıldır Güney Kore bankalarında tutulan 7 trilyon won (6 milyar dolar) borcun ödenmesi konusunda uyarmasıyla iki ülke arasındaki gerilimin tohumları atılmış oldu. Her ne kadar Seul hükûmeti, bu konu hakkında ABD ile müzakerelerde bulunulduğunu açıklasa da bir süre iki ülke arasında herhangi bir transfer gerçekleşmedi. Uzun bir sürenin ardından Güney Kore, nisan ayının başında İran’a koronavirüsle mücadelesi için 2 milyon dolar değerinde insani yardım gönderme kararı aldı. İlk aşamada testler için iki adet makine ile 500 dezenfektan göndermeyi planlayan Güney Kore, koronavirüs test kitleri göndermek için de yöntemler aramaya başladı. Açıklamalardan birkaç gün sonra Güney Kore ABD’den belirlenmiş insani yardım transferlerini kapsayan bir muafiyet aldı. Ancak muafiyete rağmen süreç beklenildiği gibi olmadı ve Güney Koreli şirketler SWIFT üzerinden ödemeyi alamayacakları için kitler gönderilemedi. İki ülke arasındaki gerginliğin sürekli artması neticesinde Güney Kore’de tutulan döviz gelirleri mayıs ayında tekrar gündeme geldi ve bu konu hem İranlı yetkililer hem de İran basını vasıtasıyla Güney Kore’ye bir baskı aracı olarak kullanılmaya başlandı. 18 Mayıs’ta İran Dışişleri Bakanlığı, iki ülke arasında INSTEX benzeri bir mekanizma için görüşmelerin başladığını belirtirken bundan kısa bir süre sonra 10 Haziran’da İran Merkez Bankası Başkanı Abdulnasır Himmeti, Güney Kore’yi “İran’ın parasını bloke ederek gıda ve tıbbi malzeme almasını engellemekle” suçladı. Hemen hemen aynı noktalara değinen benzer bir açıklama da 12 Haziran günü Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’den geldi. Ruhani, Himmeti’nin açıklamasına ek olarak varlıkların mümkün olan en kısa sürede İran’ın erişimine açılmaması hâlinde yasal yollara başvuracaklarının altını çizdi. Altı-yedi aylık bir baskı döneminin ardından İran tarafı nihayet temmuz ayında iki yıldır Güney Kore’de tutulan petrol gelirlerine erişim hakkı haberini basınla paylaştı.

Konuya dair Güney Kore’den herhangi bir açıklama gelmezken sürecin yönetimine dair İran tarafı da bilgi paylaşmaktan kaçınır bir tavır takınıyor. Bu gelişmelerle ilgili dikkat çeken birkaç nokta var. İlk olarak Güney Kore’de tutulan varlıkların tam miktarı bilinmezken geçtiğimiz aylarda Tanhaei, 6,5 ila 9,5 milyar dolar civarında bir varlıktan bahsetmişti. Ancak Güney Kore’den bu paranın hepsini göndermesi beklenmiyor. Zira önceki aylarda İran, 50 milyon dolar civarında bir talepte bulunmasına rağmen buna dahi erişim sağlayamamıştı. İkinci nokta ise doğrudan bir para transferinden ziyade erişime açılacak miktar civarında bir tıbbi malzeme transferi yapılacak olması. Ancak malzemeleri sağlayacak şirketlerin konuya nasıl yaklaşacakları belirsiz. Zira daha önce alınan muafiyete rağmen test kitlerini göndermeye yanaşmayan Seul hükûmeti, şirketlerin özel şirketler olması sebebiyle kararlarında bağımsız olduklarını belirtmişti. Her ne kadar şirketler İran tarafından herhangi bir ödeme beklemeden paranın dondurulduğu bankalardan ödemeleri alabilecek olsalar da bu şirketlerin İran ile ticarete sıcak bakmadıkları göz önünde bulundurulmalı. Üstelik bu konu hakkında 10 Haziran’da Himmeti’nin “Biz her türlü ticareti destekliyoruz ve bunun için uğraşıyoruz. Ancak ABD yaptırımları sebebiyle en azından temel ihtiyaçların kapsam içinde olmasını bekliyoruz.” açıklaması ele alındığında Güney Kore tarafının tıbbi malzemeler dışında herhangi bir transfere onay vermediği yahut temin edecek şirketlerin mesafeli durduğu düşünülebilir. Üçüncü nokta ise hangi tıbbi malzemelerin temin edileceği konusu. ABD yaptırımlarının yeniden uygulanmaya başlamasıyla sağlık alanında büyük sıkıntılarla yüzleşmiş İran halkı bu konuyu sık sık uluslararası medyanın gündemine taşımıştı. Konuya dair açıklama yapan Tanhaei, malzemelerin Merkez Bankası ile koordineli olarak Sağlık Bakanlığının talepleri doğrultusunda belirleneceğini belirtti. Her ne kadar kullanılan ilaçların neredeyse tamamı ülke içinde üretiliyor olsa da İran, etken madde açısından pek çok ilaçta dışa bağımlı konumda. Böyle bir durumda ise İran’ın doğrudan ilaç yerine etken madde talep etmesi de seçenekler arasında olabilir. Fakat bu noktada Güney Kore, etken maddelerin ihracı için tekrar bir muafiyet lisansına ihtiyaç duyabilir. Bu ihtimal de sürecin daha karmaşık ve uzun bir hâl alması potansiyeli taşımaktadır. Bu konudaki son nokta ise ABD’nin tavrı. Zira ABD her ne kadar Güney Kore’ye bir muafiyet tanımış olsa da kontrolü elinden bırakmıyor. Üstelik haziran ayının başında ortaya çıkan Kenneth Zong davası da ABD’nin, İran-Güney Kore ilişkilerinde kontrolü daha da artıracağını gösteriyor.

Sonuç olarak her ne kadar İran hükûmeti, 6-7 ay süren bir baskı döneminin ardından Güney Kore’yi ikna etmeyi başarmış ve petrol gelirlerine erişim hakkını kazanmış olsa da ortada sorunun çözüldüğünü gösterecek elle tutulabilir bir sonuç bulunmamaktadır. İki ülke arasındaki koronavirüs test kitleri sorunu başta olmak üzere bu dönemde yaşanan problemler göz önüne alındığında sürecin belirginleşmesi için en iyi ihtimalle 3-4 ay gibi bir süre gerekebilir. Üstelik ABD’nin olaya yaklaşımı da sürecin gidişatına yön verecek bir diğer etmen olarak kenarda beklemektedir. Fakat adeta yaptırımların kıskacında hareket edemez hâle gelen İran için en azından tıbbi malzemelere erişim gibi bir ihtimalin dahi ortaya çıkması ülke için oldukça önemli bir aşama olarak kaydedilmelidir.