İran: Kötü ile Daha Kötü Arasında!

İran: Kötü ile Daha Kötü Arasında!
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran’da Aralık 2017 sonunda başlayarak Ocak 2018 başlarında sona eren ancak ülke geneline yayılan protestolardan sonra sular bir türlü durulmuyor. Ekonomik nedenlerle başlayan gösteriler, birkaç saat içerisinde ülke genelinde rejim karşıtı bir mahiyete bürünmüş ve İran sathında düzenlenen gösterilerde ilk defa açık bir şekilde rejim karşıtı keskin sloganlar atılmıştı. Bu defa 1999 ve 2009 olaylarındakinin aksine devrim sonrası şekillenen orta sınıf yerine taşralılar sokaklara dökülmüştü.

Yeni orta sınıfın bu gösterilere iştirak etmemesi, İran toplumunun politik duruşuna ilişkin önemli ipuçları vermektedir. Daha önceleri reformist ve muhafazakâr şeklinde iki kutuplu bir yapı arz eden İran siyasetinin toplumsal dinamikleri artık üçe bölünmüş durumda; rejim yanlıları, rejim karşıtları ve koalisyon hükümeti olan Ruhani hükümetinin tabanını oluşturan ılımlı-reformist kesimlerin oluşturduğu blok. İran siyasetini önümüzdeki dönemlerde bu üç sosyo-politik dinamik üzerinden okumak mümkündür.

Söz konusu olayların sona ermesinden sonra ülkedeki çeşitli şehir ve bölgelerde birtakım protesto ve grevler devam etmektedir. Ekonomik sorunlar, hava kirliği, su sıkıntısı gibi çevre sorunları; zorunlu başörtüsü meselesi ve konserlerin iptali gibi toplumsal sorunlar; ulusal güvenlik gerekçesiyle sosyal medyaya yönelik kısıtlamalar; göz altına alınmış şahısların kamu gözetimindeyken şaibeli intiharları gibi ardı arkası kesilmeyen sorunlar silsilesi, İran’ın önemli gündem konularını oluşturmakta. Tabi bunlara bölgede yaşanan kaos ve istikrarsızlıklarla nükleer anlaşmanın 12 Mayıs’ta Trump tarafından uzatılıp uzatılmayacağı tartışmaları eklendiğinde İran siyasetinde fay hatlarının keskinleştiğini söylemek mümkün.

Sosyal Sorunlar Tetikliyor

İsfahan’daki işçiler, yaşanan su sıkıntısının giderilmesi amacıyla bir haftadan fazladır protestolar düzenlemesine rağmen sorun çözülebilmiş değil. Ahvaz’da kum fırtınaları yaşamı felç ederken bu soruna kimi zaman bölgede yaşayan Arap toplumun kimliğine yönelik saldırılar da eklenince kum fırtınaları nedeniyle sokağa çıkanlar, çok geçmeden kimlik temelli sorunlarını da sokakta dillendirince sorun siyasi bir nitelik kazanmıştır.

Fars eyaletinde yer alan Kazerun şehrine bağlı iki ilçenin idari olarak söz konusu şehirden ayrılması için alınan karara itiraz eden şehir halkı, protestolarını Cuma namazlarına taşımış durumdadır. Ülkenin en önemli sorunlarından biri olan işsizliğe çözüm bulunamazken birçok fabrika çalışanının aylardır maaşlarını alamamaları ve her geçen gün bunlara yenilerinin eklenmesi kitlesel bir işçi hareketinin oluşmasına gittikçe zemin hazırlamaktadır. Devrim Rehberi Hamenei, işçi sınıfındaki bu hareketliliği görmüş olacak ki yaptığı açıklamalarla şimdiden olası bir girişimi engellemeye çalışmaktadır. “Düşmanın gözü her zaman işçilerimizin üzerindeydi onları bize karşı kullanmak istediler” demiştir. Bu beyanat, işçilerin herhangi bir örgütlü eyleminin “düşmanın kışkırtması” olarak değerlendirilerek en sert şekilde karşılık verileceğinin sinyali olarak okunabilir.

Paradigma Farkı

Yürütmenin başı olmakla beraber sınırlı yetkilere sahip Cumhurbaşkanı Ruhani, ülkenin içerisinde bulunduğu sorunlar yumağının mevcut politikalarla çözülemeyeceğinin farkında ki son çare olarak geçtiğimiz günlerde referandumu gündeme getirmek zorunda kalmıştır. Ancak İran’daki siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunların bir kısmının çözümü, yapısal reformlar gerektirse de müesses nizam, reformların kendi bekasını riske atacağını düşünerek böyle bir girişime yanaşmamaktadır. Bu yaklaşım, ülke siyasetinin giderek çıkmaza girdiğini göstermektedir. Müesses nizamın her türlü sosyal, ekonomik, kültürel sorunu güvenlik zaviyesinden değerlendirmesi ülkenin önündeki en önemli açmazdır.

İran’da, devrimden bu yana yaşanan dönüşümlere rağmen devleti yönetenler hâlâ birinci nesil siyasetçilerdir. Devrimden günümüze geçen yaklaşık 40 yıllık süre zarfında, toplumsal dokunun oldukça değiştiği-dönüştüğü ülkede, iktidardaki birinci nesil yöneticiler bu dönüşümü algılamakta güçlük çekmektedir. Devrimin başlarında yaklaşık %75’i kırsalda yaşayan İran toplumunun %74’ü artık şehirlerde yaşamaktadır. Okuma yazma oranı %45’in altında iken bugün %95’e yaklaşmış durumdadır ve eğitim seviyesi de bir hayli yükselmiştir. Nüfus 35 milyondan 81 milyona ulaşmıştır. Köylü toplumundan kentli topluma geçilmiş, okuma-yazma oranında dikkate değer değişiklik meydana gelmiştir. Nüfusunun %60’ı kırk yaşın altında olan bir toplumdaki değişim taleplerini kendi bekası için tehdit olarak algılayan müesses nizam, ülkedeki hemen hemen her türlü gelişmeyi ulusal güvenlik zaviyesinden değerlendirerek toplumsal dönüşüme direnmektedir.

Bu direnç, devletin başındaki isim Devrim Rehberi Hamenei ile kendisinden sonra ülkenin en yüksek siyasi temsilcisi olan Cumhurbaşkanı Ruhani’yi kimi zaman sert ve kimi zaman daha kontrollü bir tonla seyreden tartışmalarda karşı karşıya getirmektedir. Ülke meselelerine temelde farklı yaklaşan bu iki politik şahıs, zaman zaman kamuoyu önünde birbirlerini yalan söylemekle suçlayacak kadar ileri gitmektedir.

Ülke hâlihazırda birden çok yapısal sorunla karşı karşıyadır. Bu sorunların bir kısmının çözümü ulusal kaynaklarla mümkünken bir kısmı da küresel finansal destek olmaksızın mümkün görünmemektedir. Ülke kaynakları hızla tükenirken sorunlar tersine giderek artmaktadır. Uluslararası politik düzenle çatışan müesses nizam ile dış kaynaklar olmadan ülkenin mevcut sorunlarının aşılamayacağın ileri sürerek uluslararası toplumla ilişkilerin normalleştirilmesinden yana tavır sergileyen hükümet arasında derin görüş ayrılıkları yaşanmaktadır.

Ekonomik Sorunlar

Yeni yılın başlangıcında dövizde yaşanan dalgalanmalar, bir haftada ulusal para birimi olan riyalin dolar karşısında %25 civarında değer kaybetmesi hükümeti ani ve sert müdahaleye zorlamıştır. Öncelikle ülkedeki çifte kur uygulamasına son verdiğini açıklayan hükümet, 60.000 riyali aşmış olan doları 42.000 riyalde sabitlemiş ve ardından usulsüzlük yapan bazı döviz bürolarını mühürleyerek birçok kişiyi de göz altına almıştır. Dövizde yaşanan dalgalanma ülkenin ekonomik olarak ne kadar kırılgan bir yapıya sahip olduğunu ortaya koymuştur. Öyle ki ABD Başkanı Trump’ın yeni dışişleri bakanı olarak atadığı Mike Pompeo, güvenoyu için senatörlere açıklama yaparken İran’a yönelik uygulanacak politikalar konusunda, doların artışı karşısından İran ekonomisinin paniklemesini örnek göstererek yeni dönemde, ABD’nin İran politikasına dair ipuçları vermiştir. Öte yandan dolardaki bu artış, ülkede dış ticareti durma noktasına getirmiş durumdadır. Gümrükteki malların çıkarılmasında ciddi sıkıntılar yaşanırken ithalat için yeni akreditif işlemler neredeyse durma noktasına gelmiştir. Bu alandaki belirsizliklerin 12 Mayıs’a kadar süreceği tahmin edilmektedir.

Irak ve Türkiye sınır bölgelerinde günü birlik gir-çık yaparak sınır ticaretiyle geçimini sağlayan bir kesim bulunmaktadır. Hükümetin yurt dışı çıkış harcında ciddi bir zamma gitmesi söz konusu ticareti durdurmuştur. Yeni düzenlemeye göre yurt dışı çıkış harçları üç kat artırılmış ve vatandaşlar, ikinci çıkışta %50 ve üçüncü çıkışta ise %100’den daha fazla ödeme yapmak zorunda bırakılmıştır. Doğrusu özellikle turizm amaçlı seyahatleri azaltmak amacıyla ülkeden dövizin çıkmasını engellemeye yönelik alınan bu tedbirler üzerinde yeteri kadar düşünülmediği görülmektedir. Ayrıca yine sınır bölgelerinde yasal bir çerçeve içerisinde İran’da “Kuliberi” olarak tanımlanan ve ülkeler arası hamallık yaparak geçimini sağlayanlar da yeni düzenlemeden nasibini almıştır. Bir müddetten beri sınır bölgelerindeki Kürtlerin çoğunluğu oluşturduğu bazı şehir merkezleri ve ilçelerde esnaf kepenk indirmek suretiyle greve başlamıştır.

Bir takım siyasi aktörlerin uzun yıllardır ev hapsinde bulunması ve bu cezai uygulamanın artık sonlandırılmasına ilişkin beklentiler de ülkedeki ana gündem konuları arasındadır.

Yapısal Reform Mümkün Mü?

Yukarıda kısaca işaret edilen bütün bu sorunlar yaşanırken hükümetin ülkeyi yönetme konusunda yetersiz kaldığını düşünen bazı uç muhafazakâr kesimler, asker kökenli birinin ülke siyasetinin başına geçmesini gündeme getirmiştir. Ruhani’nin Ordu (Erteş) Günü’nde komutanları överken İmam Humeyni’nin vasiyetine uyarak siyasetten uzak durmalarını ve isimlerinin herhangi bir yolsuzluk ve usulsüzlükle anılmadığını anımsatarak Devrim Muhafızları Ordusunu (DMO) ekonomideki nüfuzunu hedefine alması bu kez DMO ile Cumhurbaşkanı arasındaki tartışmanın fitilini ateşlemiştir. Cumhurbaşkanının bu açıklamaları ister istemez Ordu ile Ruhani arasında bir yakınlaşma mı var sorusunu akla getirmiştir. Durumun kritik yerlere çekileceğini öngören Ordu Genel Komutanı kendisini, “DMO ile ittifak içerisinde ülkenin güvenliğini sağlayan kardeş kurumlar olduklarını” beyan etmek zorunda hissetmiştir.

Gelen son bilgilere göre DMO’nun fesih edilerek mevcut yapılanmanın ordu bünyesine katılması gündeme gelmiş durumdadır. Bu fikrin iki nedenden ileri sürüldüğü söyleniyor:

  1. Ruhani’nin yeni yıl bütçesini oluştururken iki kara kuvvetine birden mali kaynak yetiştiremem şeklinde basına sızan açıklamalarında görüldüğü üzere DMO’nun ekonomi, kültür, toplum ve siyasetten uzaklaşarak kışlalara çekilmesini sağlamak
  2. Olası yeni yaptırımlarda DMO doğrudan hedef alınacağından bu tarz yaptırımlara gerekçe hazırlamamak

Böyle radikal bir kararın hayata geçirilmesi teknik olarak kısa vadede mümkün değildir. Zira ülkenin ulusal güvenlik doktrini ve savunma stratejisi DMO’nun kontrolündedir. İran’ın bölgedeki vekil güçleri DMO’na bağlı Kudüs Gücü kontrolünde hareket etmektedir.

Müesses nizam ve rejimin sivil ayağını oluşturan aktörler, geçmişten günümüze yaşanan olumsuzluklardan cumhurbaşkanlarını sorumlu tutarken ülkedeki olumlu bütün gelişmeleri Devrim Rehberi’nin hanesine yazmaktadır. Trump’ın 12 Mayıs’ta nükleer anlaşmadan çekilmesi ve yeni yaptırımlara gitmesi durumunda, İran içerisindeki kutuplaşma daha da sertleşecek ve muhtemelen karşılıklı ağır suçlamalar siyaset gündeminde kendine yer bulacaktır. Ruhani’nin 19 Mayıs 2017’de tekrar seçilmesinin ardından Devrim Rehberi Hamenei ile yaşadığı sürtüşmeler dikkate alındığında devrim sonrası ilk Cumhurbaşkanı Ben-i Sadr’ınkine benzer bir akıbetin Ruhani’nin de başına gelmesi muhtemeldir. Bütün bu gelişmeler bir arada düşünüldüğünde kırk yıldır sürdürülen politikaların iflasın eşiğine geldiği görülmektedir. İran’ın sahip olduğu kaynaklar dikkate alındığında hem içeride hem dışarıda eş zamanlı bu kadar sorunla baş edebilecek bir potansiyele sahip olmadığı açığa çıkmış durumdadır. İran’ı bekleyen süreç, kötü ile daha kötü arasında tercih yapmaktır.

Bu makale ilk defa 1.5.2018 tarihinde Yeni Şafak'ta yayımlanmıştır.

https://www.yenisafak.com/hayat/iran-kotu-ile-daha-kotu-arasinda-3268527