İran Nükleer Programını Hızlandırma Kararı Aldı

İran Nükleer Programını Hızlandırma Kararı Aldı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

D. Trump yönetiminin ABD’yi nükleer anlaşmadan çekerek yeni İran stratejisini ortaya koymasının ardından yaşanan belirsizlik ortamında, anlaşmanın Avrupalı tarafları anlaşmanın korunması için aktif bir rol üstlendi. Diplomatik girişimlerini artıran İran tarafında ise Dışişleri Bakanı Cevad Zarif anlaşmanın diğer taraflarıyla görüşmeler gerçekleştirmek üzere Çin, Rusya ve Avrupa’yı ziyaret etti. Gözlerin büyük oranda Brüksel’e çevrildiği bu süreçte, Avrupa ülkelerinin anlaşmayı korumak için çaba harcadığına inanan ancak somut bir sonuç elde edemediğini düşünen İran, anlaşmayı sürdürmek için ekonomik çıkarlarının garanti edilmesini istemektedir. Nitekim Dışişleri Bakanı Zarif ABD’nin kararı sonrasında Avrupalı şirketlerin İran’daki faaliyetlerine son vermesi hâlinde Avrupa’nın anlaşmayı kurtarmak için sarf ettiği siyasi çabanın yeterli olmayacağını belirterek bu noktaya dikkat çekmiştir. Anlaşmanın çökme ihtimalinin gittikçe arttığı böyle bir dönemde İran’dan yavaş yavaş karşı adımlar gelmeye başlamış bulunmaktadır.

4 Haziran’da Ayetullah Humeyni’nin ölümünün 29. yılı münasebetiyle düzenlenen programda konuşan Devrim Rehberi Ali Hamenei, İran Atom Enerjisi Kurumuna (İAEK) nükleer anlaşma çerçevesinin dışına çıkmadan 190 bin SWU’ya (Separative Work Unit) ulaşma hazırlıklarını süratle tamamlama talimatı verdi. Bazı Avrupalı devletlerin İran’ın hem yaptırımlara tahammül edeceğini hem de nükleer faaliyetlerine yönelik kısıtlamaları sürdüreceğini düşündüklerini ifade eden Hamenei, “Böyle düşünenler rüyalarının asla gerçekleşmeyeceğini bilmelileruyarısında da bulundu. Yaptırımlarla İran halkının dize getirilmek istendiğini belirten Hamenei, savunmaya yönelik balistik füze programından ve bölgesel etkinliklerden asla ödün vermeyeceklerini vurguladı. Avrupalı devletlerin nükleer anlaşmaya yeni kısıtlamalar koymaya kalkışması hâlinde İran'ın anlaşmadan çıkacağını ifade eden Hamenei, ülkedeki bazı kesimleri savaş çıkacağı gerekçesiyle kendilerine kusurlu bir anlaşmayı dayatmaya çalışmakla itham etti ve bu tarz bir yaklaşımı asla kabul etmeyeceklerini sözlerine ekledi.

İAEK Başkanı Ali Ekber Salihi, 5 Haziran Salı günü yaptığı basın toplantısında Devrim Rehberi’nin verdiği talimat doğrultusunda harekete geçtiklerini belirtti. Salihi konuşmasında anlaşmaya imza atan ülkelerin vaatlerinin dışına çıkarak yaptırımları kaldırmamaları durumunda İran'ın nükleer faaliyetlerine anlaşmadan öncesine göre daha güçlü şekilde döneceğini de ifade etti. İAEK Başkanı ayrıca anlaşmaya taraf ülkelerin atacakları adımlar doğrultusunda nükleer faaliyet programlarını şekillendireceklerini ve hâlihazırda attıkları adımların nükleer anlaşmanın geleceğine ilişkin Avrupa ülkeleriyle yürütülen müzakerelerin çöktüğü anlamına gelmediğini vurguladı.

Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilme kararından yaklaşık bir ay sonra oluşan mevcut uluslararası konjonktürde İran, Avrupa ülkelerinin diplomatik çabalarını yeterli bulmamakta ve somut adımlar atmaya yönelmektedir. Bekle-gör yaklaşımından yavaş yavaş gerilimi tırmandırma stratejisine doğru geçiş yapan Tahran yönetimi, 2015’teki anlaşmadan önce olduğu gibi nükleer programının yarattığı uluslararası tehdit algısını kullanarak Avrupalı olanlar başta gelmek üzere anlaşmanın diğer tarafları karşısında müzakere gücünü artırmaya çalışmaktadır. Ekonomik yaptırımlara karşı ekonomik enstrümanlarla cevap vermesi mümkün olmayan İran, farklı dengeleme yöntemiyle elini güçlendirmek istemektedir.

İran, dünya barışı için nükleer anlaşmanın korunması gerektiği yönünde uluslararası kamuoyunda hâkim olan kabulden aldığı psikolojik güçle oluşan tedirginliği, lehine kullanma strateji takip etmektedir. Ayrıca mevcut programın nükleer silah edinimiyle sonuçlanmayacağının bir garantisi yoktur. Her ne kadar İran’da en üst dinî otorite tarafından nükleer silahların haram olduğu dillendirilse de İran rejim paradigmasının en temel prensiplerinden birisi olan “Hıfz-ı Maslahat-ı Nizam-i İslami” (İslami Rejiminin Yararının Muhafazası) düşüncesinden hareketle İran, ülkenin ve rejimin bekasını gerekçe göstererek söz konusu silahları meşrulaştırma yoluna gidebilir. Ayrıca nükleer silah geliştiren diğer ülkeler karşısında Washington yönetiminin itirazlarının genellikle başarısız olması İran’ı cesaretlendirmektedir. Fransa, Hindistan ve özellikle Pakistan gibi ülkelerin her biri ABD’nin kuvvetli itirazlarına rağmen nükleer silah üretiminde başarılı olmuşlardır. Elbette bu noktada ABD’nin Pakistan dışındaki ülkelere yoğun baskı yapmadığı hatırlanmalıdır. Bu aşamada İran’ı durdurmak zor görünmektedir. Ayrıca İran’a yönelik ekonomik ve siyasi yaptırımlar dışında, nükleer programı durdurmak amacıyla düzenlenecek herhangi bir askerî harekatın sonuçları itibariyle kontrol dışına çıkma riski bulunmaktadır. Bu seçenek bölge ve ABD çıkarları açısından çok daha büyük yıkımlara neden olabilir.

Nükleer silahlanma konusunda müttefikler ve diğerleri ekseninde bir ayrım yapan ABD hasım olarak gördüğü İran’ın sahip olduğu nükleer programın silah edinimiyle sonuçlanmasını engellemek için elinden geleni yapacaktır. Zira Pakistan’a bile karşı gelen ABD’nin İran’a bakışı bu ülkeden çok daha serttir. İran örneğinde yaşananların aksine Pakistan’da hiçbir zaman ABD düşmanlığı yaratılmamış ya da Pakistan üzerinden İsrail’in varlığına yönelik top yekûn bir tehdit gelmemiştir. Washington yönetiminin Pakistan’ın, komşusu Hindistan’dan kaynaklı güvenlik tehditleri nedeniyle silahlandığına inanması İran’ı bu noktada Pakistan’dan ayırmaktadır. Ayrıca “irrasyonel” İranlı liderlerin elinde bulunacak nükleer silahların İsrail’e, ABD’ye ve dünya istikrarına yönelik bir tehdit oluşturduğunu ileri süren ABD’li yetkililer bu nedenle İran’ın nükleer silah geliştirmesinin gerekirse askerî güç kullanarak önlenmesi gerektiğini düşünmektedirler.

ABD açısından diğer bir kaygı, özellikle nükleer alışverişin artma olasılığıyla bölgedeki diğer ülkelerin de nükleer silahlanma yoluna girmesidir. İran’ın nükleer silah elde etmesinin komşu ülkeleri de silahlanmaya iteceği ve bunun da bölgesel istikrarı, ABD’nin stratejik planlarını ve NPT’nin (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması) hedeflerini olumsuz etkileyeceği iddia edilmektedir.  Sonuç olarak nükleer anlaşmanın dışına çıkmadığı ve ABD’nin kırmızı çizgilerini zorlamadığı sürece İran’ın nükleer programına yönelik atacağı adımlar özellikle Avrupalı muhatapları ve Çin nezdinde pazarlık gücünü arttırabilir. Ancak çizginin geçilmesi durumunda İran’ın takip etmeye başladığı gerilimi tırmandırma stratejisinin sonuçlarının neler olacağını kestirmek güçtür. Ancak kesin olan şey, İran’ın ekonomik çıkarlarını teminat altına almadan nükleer anlaşmanın kısıtlayıcı hükümlerini kabul etmeye yanaşmayacağıdır.