İran-Suriye Askerî İş Birliği Anlaşması

İran-Suriye Askerî İş Birliği Anlaşması
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

8 Temmuz 2020 tarihinde Tahran ile Şam yönetimi arasında askerî iş birliği anlaşması imzalandı. İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ile Suriye Savunma Bakanı Abdullah Eyüp arasında Şam’da yapılan anlaşma, taraflar arasında savunma ve güvenlik bağlarını güçlendirmeyi ve koordinasyonu kuvvetlendirmeyi öngörüyor. İmza töreninde; Suriye’de uluslararası hukuka aykırı bir şekilde bulunan yabancı güçlerin çekilmesi gerektiği, İran’ın bu anlaşmayla Suriye hava savunma sistemlerini güçlendireceği ve askerî iş birliğiyle bölgedeki Amerikan etkisinin kırılması amaçlandığı belirtildi.

Resmî açıklamalar Tahran-Şam arasındaki bu iş birliğinin, İran’ın ABD ve İsrail gibi hasımlarına yönelik olduğu izlenimini vermektedir. Oysaki söz konusu anlaşma ne Suriye’de İran hedeflerini vuran İsrail’in politikalarını ne de ABD’nin Suriye’deki varlığını ciddi bir şekilde etkileme gücüne sahiptir. Kendi hava sahasının güvenliğini sağlamakta zorluk çeken İran’ın, Suriye’de İsrail Hava Kuvvetlerine karşı Şam yönetiminin hava sahasını güçlendirebilmesi uzak bir ihtimaldir.

Tahran ile Şam arasında imzalanan askerî iş birliği anlaşması ve İran’ın, Suriye hava savunma sistemlerini güçlendireceğine dair açıklaması aslında Rusya’yı hedef almaktadır. İran ile Suriye arasında böyle bir anlaşmasının yapılma nedeni Rusya’nın son zamanlarda izlediği politikaya duyulan rahatsızlıkla ilgilidir. Suriye’deki Hmeymin Hava Üssü’nde ve Tartus’taki deniz üssünde bulunan Rusya’nın S-400 ve S-300 hava savunma sistemlerinin işlevi Rus askerî üsleri ve askerlerinin güvenliğini korumakla sınırlıdır. Şam ve Tahran’ın Rusya’dan Suriye’deki askerî tesislerinin güvenliğini de sağlaması yönündeki talepleri Rusya tarafından geri çevrilmişti. Rusya, İsrail tarafından vurulan Şam yönetimine ve İran’a ait askerî noktaların güvenliğinin sorumluluğunu üstlenmek istememektedir. Diğer yandan İsrail, İran’la mücadele stratejisini değiştirerek 2019’da “aktif caydırıcılıktan önleyici saldırı” stratejisini uygulamaya koydu. Daha önce İsrail’in İran’a yönelik Suriye’deki mücadelesi kendi sınır yakınlarındaki bölgelerle sınırlıydı. Fakat İsrail yeni stratejisi kapsamında Devrim Muhafızları Ordusu mensuplarına ve ona bağlı silahlı milislere yönelik düzenleyeceği hava operasyonlarıyla Suriye’nin tamamı olmak üzere Irak’ın içlerine kadar uzanan bir alanı hedeflemektedir.

İran’ın nükleer programından rahatsız olan ve gerekirse bunu önlemek için askerî operasyon düzenleyebileceğini düşünen İsrail’in potansiyel hedeflerinden biri de İran’daki stratejik noktalardır. İran’a yönelik doğrudan bir saldırı savaş sebebi olacağı için İsrail bu mücadelesini dolaylı yollardan yürütmektedir. Dolayısıyla da her ülkenin olduğu gibi İran’ın da öncelikli olarak savunmakla sorumlu olduğu alan kendi ülkesidir. Sınırının dışındaki alanlar ikincil önemdedir. Sonuç olarak hava savunma alanında önemli yatırımlar yapmaya çalışan ancak hâlâ ciddi eksiklikleri olan İran’ın yakın gelecekte Suriye’nin hava savunmasını güçlendirmesi zor görünmektedir.

İran’ın geliştirmiş olduğu en modern sistem Bavar-373 hava savunma sistemleridir. Fakat bunu Şam yönetimine vermesinin önünde birkaç engel var. Birincisi, İran bu sistemlerin seri üretimine daha geçmemiştir. İkincisi seri üretime geçilmesi durumunda bile İran, bu sistemleri öncelikli olarak ülkesindeki nükleer tesislerin ve stratejik askerî noktaların güvenliği için kullanacaktır. Üçüncüsü, bu sistemler Suriye’ye sevk edilecek olsa dahi öncelikli olarak Suriye’de İran’a ait olan ve İsrail’in hava saldırılarına maruz kalan askerî üs ve tesislerin güvenliği için konuşlandırılacaktır. Dördüncüsü, Şam yönetiminin güvenliği için konuşlandırılması durumunda bile yüksek maliyetli bu sistemler, İsrail’in elinde bulundurduğu F-35 savaş uçakları tarafından imha edilme riskiyle karşı karşıyadır. Dolayısıyla Rusya’nın Şam yönetiminin hava sahasının güvenliğini sağlayacağını ve bunun için de S-300 hava savunma sistemlerini Şam yönetimine vereceğini söyleyip de vermediği gibi İran’ın da Şam yönetimine böyle bir ayrıcalıkta bulunmayacağı söylenebilir. Rusya gibi İran da Şam yönetimini kendi çıkarları için bir araç olarak kullanmakta ve Şam yönetiminden ziyade kendi menfaatlerine öncelik vermektedir.

Rusya, Suriye Krizi’nin başından beri Esed’in iktidarda kalması konusunda İran’la aynı fikirdeydi. Şam yönetiminin düşmemesi için askerî müdahalede bulundu. Fakat İran’dan farklı olarak Rusya, Esed’in vazgeçilmez olmadığını düşünüyor. Bu da Şam yönetimi tarafından biliniyor.

İran ile Suriye arasında imzalanan anlaşmadan bir gün önce, 7 Temmuz 2020 tarihinde çıkan habere göre Cenevre’de bulunan Rus diplomatik temsilcileri Nusayri temsilcileriyle gizli bir görüşme gerçekleştirdi. Esed tarafından tepkiyle karşılanan bu görüşme savaş sonrası Suriye’deki süreçle ilgiliydi. Habere göre Rusya diplomatik temsilcileri sadece Nusayri temsilcileriyle değil aynı zamanda Suriye’nin dışındaki muhalefet temsilcileriyle de bir araya gelerek aynı konuyu ele aldı. Rusya tarafından yapılan açıklamaya göre görüşmenin amacı “siyasi rekabet içerisinde olan Suriye’deki aktörlerden Suriye’nin geleceğine dair fikirlerini öğrenmek olduğu” belirtildi.

Rusya’nın bu gizli görüşmeleri yapmaya ihtiyaç duyması Suriye’de karşılaştığı zorluklarla ilgilidir. Rusya’nın Suriye politikası nedeniyle yakın gelecekte eklenecek sorunlardan biri de ABD’nin Şam yönetimiyle ilgili 17 Haziran 2020 tarihinde uygulamaya koyduğu “Sezar Yasası”dır. Sezar Yasası adı altında başlatılan yaptırım paketi, Suriye ekonomisinin kilit sektörlerini ve Şam yönetimiyle ilişki içerisinde olan ve onu destekleyen tüzel veya özel kişileri kapsamaktadır. Ayrıca Esed rejimine destekte bulunan isimlerin yurt dışı ziyaretlerini de yasaklamaktadır. Bu da Suriye’de doğrudan veya dolaylı olarak faaliyet gösteren Rusya’nın askerlerinin ve enerji şirketlerinin Amerikan yaptırımlarına maruz kalacağı anlamına gelmektedir.

Rusya resmî olarak söz konusu Sezer Yasası’nın kendisine herhangi bir etkisi olmayacağını söylese de bundan zarar göreceğini bilmektedir. Bu zararı en aza indirmek için de yol arayışındadır. Suriye müdahalesinin önemli amaçlarından biri ABD’yle iş birliği sağlamaktı. Fakat Rusya, Şam yönetimini destekleyerek bu amaca ulaşamadığı gibi Şam yönetimiyle ilişkileri de Rusya’ya zarar vermeye başlamıştır. Rusya, Şam yönetimi üzerindeki etkisini dış politika doğrultusunda kullanmaktadır. Bu politikasından beklediği faydayı elde edemeyen Rusya, alternatif yollar arayışına girmiş olsa da istediği sonuca ulaşamamıştır. Diğer taraftan Rusya, Şam yönetimine alternatif bulması durumunda ise yönetim üzerindeki etkisinin zayıflayacağından endişelenmektedir. Bir taraftan söz konusu ilişkiyi sürdürmek ve Suriye’deki etkisini korumak isterken ve bunun için de Suriye’ye askerî uçak ve tanklar sevk ederken diğer yandan da Suriye’deki çözümsüzlüğün getirdiği maddi ve siyasi maliyetlerden kurtulmaya çalışmaktadır.

Sonuç olarak Rusya’nın Şam yönetimine alternatif aktörler arayışına girmesi Şam’da rahatsızlıkla karşılanmaktadır. Bu yüzden de Rusya’nın bu tavrını ve politikasını etkilemek amacıyla Şam yönetimi, İran’a daha da yakınlaşabileceği mesajını vermeye çalışmakta ve tavizler vererek Suriye’deki etkisini artırması yönünde İran’a kolaylık sağlamaktadır. Rusya’yla ilişkisinin azalmaya başlamasını fırsat bilen İran ise Rusya’yla Şam yönetimi üzerindeki rekabetinde avantajlı çıkmaya çalışmaktadır.