İran’da bir Milli Güvenlik Sorunu Olarak Tarikatlar

İran’da bir Milli Güvenlik Sorunu Olarak Tarikatlar
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran’da Nimetullahi tarikatının Gonâbâd kolu zaman zaman tartışma konusu olmakta ve güvenlik güçleriyle tarikat mensupları arasında gerginlikler yaşanmaktadır. Bu gerginliklerden sonuncusu, 4 Şubat Pazar günü güvenlik güçleri ve “libas şahsi” olarak bilinen paramileter güçlerin tarikat liderinin Tahran’daki evinin çevresinde toplanmaya başladıklarına dair söylentilerin sosyal medyada yayılması üzerine dervişlerin de bölgeye toplanmasıyla yaşandı. Taraflar arasında çıkan arbedede birçok kişinin yaralandığı ve güvenlik güçlerine ait birçok motosikletin zarar gördüğü bildirildi. Daha sonra bölgenin güvenliğinden sorumlu Polis Müdürü Tuğgeneral Mesut Musaddık olay yerine gelerek tarikat lideri hakkında herhangi bir gözaltı kararının bulunmadığını ve söylentilerin yalan olduğunu belirtti. Bunun üzerine dervişler güvenlik güçlerinin bölgeyi terk etmeleri karşılığında kendilerinin de bölgeden ayrılacaklarını söylediler. Pazarlıklar sonunda varılan uzlaşıyla taraflar bölgeyi boşalttı. Uzun yıllardır İran’da önemli bir konu olan tarikatlara yönelik baskılar özellikle 2005 yılında Mahmud Ahmedinejad’ın iktidara gelişiyle artmış ve yalnızca Nimetullîhilerle sınırlı kalmamıştır. Bu nedenle 4 Şubat günü yaşananlar özünde İran’ın önemli bir meselesini gün yüzüne çıkarmıştır: Tarikatlar!

İran İslam Cumhuriyetinde On İki İmam Şiiliğine dayalı İslami ilkeler toplumsal, kültürel, politik ve ekonomik alanları düzenlemektedir. 1979 yılında kurulan yeni anayasal düzenin dayandığı dini-mezhepsel yorum, aynı zamanda resmî olan ve olmayan din yorumları arasındaki sınırları da belirlemiştir. Buna göre, Ayetullah Humeyni tarafından ortaya atılan ve belirli vasıfları haiz bir Şii din adamının devlet işlerine nezaret etmesini öngören Velayet-i Fakih anlayışının dışında kalan tüm siyasi-dini yorumlar muhalif pozisyona itilmiştir.

Bu tarz bir siyaset anlayışı politik yaşamdan bireysel alana kadar hemen her alanı düzenleme iddiası taşımaktadır. Bu denli kapsamlı ve kuşatıcı bir ideolojik yaklaşım, kendinden olmayan (Gayr-ı Hûdî) farklı toplumsal, siyasal ve kültürel eğilimleri meşru görmemektedir. Dini faaliyet yürüten tarikatlarla İran’daki rejimin mevzubahis geniş yetki alanları çakıştığı için zaman zaman bu yapılarla devlet arasında birtakım gerginlikler yaşanmaktadır. Resmî ideolojinin dışında kalan tarikat ve benzeri eğilimler toplumu etkileyebilme potansiyelleri dikkate alınarak kolaylıkla bir milli güvenlik sorununa dönüştürülebilmekte ve bu tutum gerginliği daha da ileri düzeye taşımaktadır.

Devrim Rehberi Ali Hamenei’ye göre düşman tarafından planlı bir şekilde ülke içerisinde faaliyet yürüten “gerçek irfana” alternatif olarak ortaya çıkmış olan tarikatların amacı tevhit, nübüvvet, imamet ve şeri hükümler konusunda toplumda şüpheler uyandırarak dini zayıflatmaktır. Hamenei, toplumun bazı kesimlerinin özellikle de gençlerin bu yapılara gösterdiği ilgiyi içinde bulundukları manevi boşluğa bağlamakta ve bu durum karşısında tedbir alınması gerektiğini hatırlatarak din adamlarının ve üniversitedeki akademisyenlerin bu konudaki sorumluluklarını yeterince yerine getirmediklerini düşünmektedir.

Dini müesseselerin ve eğitim kurumlarının bu konudaki zaafı diğer kurumların devreye girmesine neden olmuş ve Meclis Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu dosyayı görüşme gündemine almıştır. Milli Güvenlik Komisyonu üyesi ve Yalancı İrfan Ekollerini Araştırma Komitesi Başkanı Perviz Serveri, düzenledikleri toplantılarda konuyu ilgili devlet birimleriyle görüştüklerini ve alınacak kararların yakın zamanda İslami Tebliğ Teşkilatı’na ve Milli Gençlik Teşkilatı’na bildirileceğini açıklamıştır. Ayrıca Kültür Devrimi Yüksek Konseyi’nin[1] 14 Kasım 2006’da yayımladığı 593 numaralı kararda, Konsey Sekreterliğinin devletin ilgili kurumlarıyla koordinasyonlu bir şekilde irfan ve maneviyat görünümlü “sapkın” oluşum, şahıs ve derneklerin faaliyetlerinin araştırılmasını ve gerekli raporların yıllık düzenli bir şekilde konseye bildirmesi istenmiştir. Yargıyı da bağlayan bu kararlar ilgili birimlerin tarikat ve cemaatlere karşı mücadelede topyekûn harekete geçmesini sağlamıştır.

İran İslam Cumhuriyeti elitleri milli güvenliğin kritik bir parçası olarak gördükleri kültürel güvenliğe büyük önem vermektedirler.

İran İslam Cumhuriyeti elitleri milli güvenliğin kritik bir parçası olarak gördükleri kültürel güvenliğe büyük önem vermektedirler. Zira rejimin temelini oluşturan kültürel-dini değerlerin aşınması devletin meşruiyetini tartışılır hale getirecektir. Devrim Rehberi Hamenei, düşmanın İran İslam Devrimine karşı başlattığı “yumuşak savaşa” vurguda bulunurken, bu yumuşak savaşın en çok kültürel alanda yaşanmakta olduğunu ve söz konusu yapıların faaliyetlerinin NATO’nun İran’a karşı yürüttüğü örtülü savaşın kültürel ayağını teşkil ettiğini savunmaktadır. Mahmud Ahmedinejad döneminin İstihbarat Bakanı Haydar Muslihi, 2009 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yaşanan protestolarda söz konusu tarikat ve cemaatlerin izlerine rastlandığını iddia etmiştir. Devrim öncesi ülkenin on iki eyaletinde sadece iki tarikatın faal olduğunu devrim sonrasında ise sayının yirminin üzerine çıktığını ileri süren Muslihi, düşmanın bu tarikatlar üzerinden ülkede egemen Şii-İslam’ı hedef aldığını ve devrimci İslam’a karşı ılımlı İslam projesini devreye soktuğunu belirtmiştir. Ülkelerine karşı ekonomik, politik, askeri, kültürel ve toplumsal bütün alanları kapsayan topyekûn bir savaşın yürütüldüğünü düşünen müesses nizamın iktidar elitleri, cemaat ve tarikatların toplumsal ve kültürel etkinlerinin İran düşmanlarının stratejilerinin önemli bir parçası olduğu kanaatindedirler. Dolayısıyla bu dini yapılar İran rejimi nazarında her hâlükârda bir milli güvenlik meselesidir.

İran’ın gerek klasik gerekse de modern dönemlerinde tarikat ya da cemaat olarak adlandırılabilecek çeşitli yapılar ortaya çıkmıştır. Nimetullahilerin Gonâbâdi Dervişleri (Derâvîş-i Gonâbâdi) kolu ve Halka İrfanı (İrfan-ı Halka) bunlar arasında son dönemde ön plana çıkmaktadır. Bu gibi yapılara karşı yoğun bir mücadele yürüten İran rejiminin bu doğrultuda attığı adımlar devletin bu konudaki genel politikalarına dair önemli ipuçları vermektedir.

Gonâbâdi Dervişleri

Niʻmetullâhiyye tarikatı, ismini kurucusu olan Şah Niʻmetullâh Velî (1330-1431) den almaktadır. Sünni kökenli bir tarikat olan Niʻmetullâhiyye, Safeviler döneminde tamamen Şiileşmiştir. Tarikat 19. yüzyılda Kevseriyye, Safî Ali Şâhiyye, Şemsiyye, Gonâbâdiyye ve Mûnis Ali Şâhiyye kollarına ayrılmıştır.[2] Tarikatın halihazırda en aktif kolu olan Gonâbâdiyye, ismini Horasan bölgesinde yer alan Gonâbâd şehrinden almaktadır. Tarikat, Horasan bölgesi dışında Tahran, Kerec, Kum, Şiraz, Hemedan, Kirmanşah, Isfahan ve Erak gibi İran’ın merkezi bölgelerinde Fars ve kısmen Kürt nüfusun yoğun olduğu yerlerde de varlık göstermektedir. Tarikat sözcüsü Dr. Mustafa Azmayiş ve bazı yabancı kaynakların iddiasına göre, tarikatın ülke çapında 4 milyonun üzerinde müntesibi vardır. Ülke nüfusunun takriben %5’ine tekabül eden bu rakamın abartılı olduğu tahmin edilmekle birlikte, bu konuda resmî bir veri bulunmamaktadır.

Merasimlerini Hüseyniye olarak bilinen merkezlerde gerçekleştiren tarikat, aynı zamanda bu merkezleri inançlarını yaymak için bir üs olarak da kullanmaktadır. Apolitik tavır sahibi, seküler düşünen, kendisini Şeriat ahkamına bağlı hissetmeyen ve resmî ideolojinin dayatmalarını reddeden bir yaşamı tercih eden kesimlere hitap eden tarikatın üniversite öğrencileri başta gelmek üzere eğitimli kesimler üzerinde etkili olmaya çalıştığı görülmektedir. Nitekim tarikatın halihazırdaki lideri 90 yaşındaki Dr. Nur Ali Tabende, yüksek öğrenimini Fransa’da yapmıştır. Liberal fikirlere sahip olan Nur Ali, Mehdi Bazergan’ın başbakanlığındaki geçici hükümette Kültür ve Adalet Bakan Yardımcılığı yapmıştır. Nur Ali, Özgürlük Hareketi’nin (Nehzet-i Azadi) lideri Mehdi Bazergan ile benzer siyasi görüşlere sahip olduğu ve çeşitli gelişmelerde ortak tavır sergilediği için 1990’larda hareketin bazı ileri gelenleri ile kısa bir süre hapis de yatmıştır.

Devrim Rehberi Hamenei’nin Şubat 2005’te Kültür ve İslami İrşat Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurumlara gönderdiği talimat doğrultusunda bütün “Yalancı Tarikatlara” karşı çok yönlü bir mücadele yürütülmeye başlanmıştır. Ahmedinejad’ın Haziran 2005’te iktidara gelmesiyle söz konusu mücadele hız kazanmıştır. Kültür Politikalarını Belirleme Konseyi’nin kararları doğrultusunda tarikata bağlı Hüseyniyeler kapatılarak yıkılmakta ve bu süreçte zaman zaman güvenlik güçleri ile dervişler arasında çatışmalar yaşanmaktadır. Örneğin tarikatın Kum (2005), Borucerd (2007) ve İsfahan (2009) merkezlerinin kapatılması nedeniyle patlak veren olaylarda yüzlerce kişi yaralanmış ve binlerce müntesip göz altına alınmıştır. Ayrıca birçok tarikat üyesi, üniversite ve devlet dairelerindeki görevlerinden ihraç edilmiş ve bazı meslek sahiplerinin ruhsatları iptal edilmiştir. Devlet yıktığı Hüseyniye’lere ait arsalara el koymuştur.

Müntesiplerine siyasetten uzak durmayı telkin eden tarikatın buna rağmen zaman zaman tarikatın çıkarlarını savunan parti veya şahısları desteklediği görülmektedir. Tarikat, Ahmedinejad’ın 2005-2009 yılları arasındaki cumhurbaşkanlığının birinci döneminde kendilerine yönelik baskıları eleştiren Reformist adaylardan Mehdi Kerrubi’ye 2009 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde desteğini açıkça ilan etmiş ve 4 milyon müntesibinin Kerrubi’ye oy verdiğini savunmuştur.

Müntesiplerine siyasetten uzak durmayı telkin eden tarikatın buna rağmen zaman zaman tarikatın çıkarlarını savunan parti veya şahısları desteklediği görülmektedir.

İran’da mahkemeler hüküm verirken yasal boşlukların olması durumunda müçtehitlerin fetvalarına baş vurarak hüküm verebilmektedir. Bu anlamda, tarikatlara karşı mücadelede ileri gelen din adamlarının fetvalarından da yararlanılmaktadır. Tarikatı şeriatın karşıtı olarak gören Ayetullah Golpayegani, Ayetullah Mekarim Şirazi, Ayetullah Lenkerani, Ayetullah Sistani ve Ayetullah Behçet gibi önde gelen din adamları, verdikleri fetvalarla bu yapılara maddi yardımda bulunmayı, mekanlarında ibadet etmeyi ve merasimlerine katılmayı caiz görmemişlerdir.

Halka İrfanı

Halka İrfanı da ülke gündemini sık sık meşgul eden diğer bir tarikattır. Dr. Muhammed Ali Tahiri, fiziksel ve psikolojik sorunlara modern tıp yöntemleriyle çare bulamayan hastalar için 2000’lerin başlarında metafizik tedavi yöntemi geliştirdiğini ileri sürmüştür. Bunun bir tür manevi kemale ermek anlamına gelen Kozmik Bilinç ve aydınlanma yoluyla gerçekleştirebildiğini iddia eden Tahiri, ileri sürdüğü tedavi yöntemleriyle İran kamuoyunun gündemine gelmişti. İran ve İslam referanslı “irfan” sayesinde bu mertebeye ulaştığını da savunan Tahiri, böylelikle faaliyetlerine meşru bir zemin sağlamaya çalışmıştır.

Halka İrfanı, kısa sürede Tahran başta gelmek üzere ülkenin çeşitli şehirlerinde kayda değer sayıda insana ulaşmıştır. Ev kadınları ve gençlerin ilgisini çeken oluşum, bu alanda çeşitli şehirlerde paralı eğitim seminerleri de sunmaya başlamış ve oluşturduğu ders halkalarıyla hem maddi gelir hem de insan kaynağı sağlamıştır. Söz konusu oluşum, tasavvuftaki rabıtanın bilimsel versiyonu denebilecek bir yöntemle muhatabıyla bağlantı kurarak/halka oluşturarak onu tedavi etmeye çalışmasından dolayı Halka İrfanı adını almıştır.

İrfan Halkası, kısa sürede Tahran başta gelmek üzere ülkenin çeşitli şehirlerinde kayda değer sayıda insana ulaşmıştır.

2007 yılında bir yıllık faaliyet izni alan fakat faaliyetleri kuşkulu görüldüğü için bu izni uzatılmayan tarikat, buna rağmen çalışmalarını hız kesmeden sürdürerek büyümüştür. Belli bir süre sonra tarikat içerisinde yaşanan sorunlar ve birtakım şikayetler sonucunda incelenmeye başlanan tarikat lideri Tahiri, 2010 yılında ülke güvenliğini tehdit ettiği gerekçesiyle göz altına alınarak 3 ay boyunca sorgulandıktan sonra kefaletle serbest bırakılmıştır. İslamiyet’e aykırı ve kutsal değerleri tahrik eden söylem ve eylemde bulunmak, haksız kazanç sağlamak ve uzmanlığı olmadığı halde tedavi alanına müdahale ederek sahte unvan edinmek gibi suçlardan 2012’de yargılanan Tahiri, 5 yıl hapis ve kırbaç cezasına çarptırılmıştır. Tahiri hapisteyken “yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak” (ifsat fi’l-arz) suçlamasıyla tekrar yargılanmış ve Ağustos 2017’de idama mahkûm edilmiştir. Tahiri dışında, tarikatın çeşitli şehirlerdeki ileri gelenleri de tutuklanarak yargılanmış ve hapis cezalarının yanında para cezalarına da çarptırılmışlardır. Ayetullah Sâfî Gulpâyigânî verdiği şartlı fetvada, kendisine istinat edilen hususların doğru olması durumunda Tahiri’nin dinden çıktığına hükmetmiştir.

Kültür Devrimi Yüksek Konseyi’nin raporuna göre, halkanın orta öğrenim öğrencilerine varıncaya kadar geniş bir kitleden bağlıları vardır. İstihbarat Bakanlığının açıklamasına göre, ülkede Yalancı Fırkalar ve Yeni Ortaya Çıkmış İrfan (fırkehây-i durûğîn ve irfanha-yi no-zuhûr) kapsamına giren irili-ufaklı 130 “sapkın” grup mevcuttur. 2010 yılına kadar bu alanda yayımlanan kitaplar 200 milyon nüshaya ulaşmış durumdadır. Din uzmanlarının değerlendirmelerine göre bu fırkalar Allah inancı taşımamaları, huzur, umut ve mutluluk vaat gibi konulara eğilmektedir.

Sonuç

Devrimin üzerinden yaklaşık kırk yıl geçmesine rağmen toplumun geniş bir kesiminin İran İslam Cumhuriyetinin ideolojik temellerine şüpheyle yaklaşıyor olması alternatif mecralar olarak tarikat ve benzeri yapıları öne çıkarmakta ve bu konu rejim tarafından bir milli güvenlik meselesi olarak ele alınmaktadır. Kültürel konularda üretilen politikaların yeterince etkili olamaması devlet yetkilileri ve bazı din adamları arasında kaygılara neden olmaktadır. Sorunun sadece ülkenin iç dinamiklerinden kaynaklanmadığına inanan yetkililer, sözü geçen tarikat ve fırkaları, İran’daki rejimi yıpratma ve devirme amacı güden dış güçlerin maşası olarak değerlendirmekte ve milli güvenlik tehdidi olarak görmektedirler. Gonâbâdi Dervişleri ve Halka İrfanı başta gelmek üzere tarikatlara karşı atılan adımların da gösterdiği gibi devlet bu grupları kontrol altına almayı amaçlamaktadır. Bu yapıların tamamen ortadan kaldıramayacağının farkında olan İranlı yetkililer, yoğun baskı ile bu yapıların yer altına çekilerek daha tehlikeli bir hal almasını engellemeye ve faaliyetlerini olabildiğince sınırlandırmaya çalışmaktadır. Şubat ayı başlarında yaşanan gerilimler ise İran’da bu konunun önemini koruyacağını göstermektedir.


[1] Konsey, İran’da kültürel politikaların belirlenmesinde temel rol oynamaktadır. Kültür ve eğitim alanında aldığı kararlar devletin diğer kurumlarını bağlamakta ve hatta İslami Şura Meclisi dahi konseyin belirlediği politikalara ve aldığı kararlara aykırı yasa çıkaramamaktadır.

[2] Kılıç, Mahmut Erol, İslam Ansiklopedisi, Yıl 2007, C. 33, S. 133-135.