İran'da Geleneksel Bakış Açısından Kamusal Alan İnşasında Başörtüsünün Rolü

İran'da Geleneksel Bakış Açısından Kamusal Alan İnşasında Başörtüsünün Rolü
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Kıdemli Uzman Müştak El-Hılo

“Kamusal alan” ve “özel alan” kavramları, toplumu oluşturan iki farklı olguyu ifade etmektedir. İran’da geleneksel olarak kadınlar özel alan, erkekler ise kamusal alanla özdeşleşmiştir. Öyle ki İran tarihinde geleneksel evlerin dış kısmı bile ev dışı alan olarak kabul edilmişti. Bu ev dışı alan, erkeklerin karar aldığı bir mekândı. Ev içi alan ile ev dışı alanın yakın olması nedeniyle genellikle kadınlar, evin dışında olup bitenden haberdar olur ve zaman zaman da yakınlığı bulunan erkekleri etkisi altına alarak perde arkasında karar alıcı bir rol oynayabilirdi. Ayrıca bazı dış mekânlar da özel ve sivil alan olarak kabul edilmiştir. 

Geleneksel kültürde kadınlar; ev içinde aile, ev dışında ise tanıdıkları veya toplum tarafından sürekli olarak denetim altında tutulmuştur. Zamanla toplumda meydana gelen değişimler, özel alan ile kamusal alanın sınırlarına farklı ve karışık bir boyut kazandırmış; hatta bu sınırları değiştirmiştir. Öyle ki zamanla özel alan ile kamusal alan iç içe geçmiştir.  

Modern Kamusal Alanın Ortaya Çıkışı

Modern kamusal alanın ortaya çıkışı, esasen toplumun mevcut alanlar üzerinde yeni alanlar inşa etmesiyle ilişkilidir. İran’da kent mekânının kontrollü bir alana dönüşmesi; ev içi alanın, bireylerin toplum içinde mahrum kaldıkları özgürlüklere kavuşabilecekleri tek mekân hâline gelmesine yol açmıştır (Elbette ev alanı da hâlihazırda aile kültürünün kontrolü altındadır.). Ancak bireyler, tabiatları gereğince hayatı daha yaşanabilir kılmak için mekânsal ve zamansal anlamda istisnai alanlar yaratmıştır. Kiş Adası gibi ticari ve ekonomik serbestliğe sahip özel bölgeler, uluslararası havalimanları, düğün salonları, taksi ve toplu taşıma araçları, hastaneler ile doktorlar ve sağlık personelleri gibi etkenler; mekânsal anlamdaki istisnalara örnek olarak gösterilebilir. Kadın ve erkek bireylerin bu alanlardaki ilişkileri, toplumdaki mevcut ilişkiden çok daha farklı olabilmektedir. Bunun yanında Şaban ayının 15. günü gibi (İmam Mehdi’nin doğum günü) dinî günler, Nevruz gibi millî bayramlar ve İran Millî Takımı’nın galibiyetleri gibi kutlamalar ise zamansal anlamdaki istisnai durumları ifade etmektedir. Bu istisnai durumlarda da bireyler, mutluluklarını çizilen sınırlardan farklı şekillerde gösterebilmektedir. 

Başörtüsünün Özel Alandan Kamusal Alana Geçişi Sağlaması 

Genel itibarıyla başörtüsü, İslam toplumlarının bir nişanesi olarak kabul edilse de hâlihazırda sadece İran ve Afganistan’da (Taliban iktidara geldikten sonra) başörtüsü yasal olarak zorunlu kılınmıştır. İran’da başörtüsü ve zorunlu başörtüsü uygulaması, 1979 İslam Devrimi’nden sonra tartışılmaya başlamış; uzun bir süreç sonunda 9 Ağustos 1983 tarihinde İslami Şûra Meclisi tarafından onaylanan ve “sokaklarda ve toplum içinde başörtüsü takmayan kadınların 74 kırbaç cezasına çarptırılacağı” belirtilen Ceza Kanunu’yla birlikte yasal bir boyut kazanmıştır. Bu tarihten itibaren başörtüsü, İran’da ikili bir rol oynamıştır. Kadınların bir kısmı bu uygulamayı bir çeşit sınırlama olarak değerlendirirken diğer kısmı ise bunu kamusal alana açılan bir kapı olarak yorumlamış; bunun yanında, başörtüsü ve onun kadını erkekten ayırıcı rolünün, kendilerine gece veya gündüz belli saatlerde evden çıkabilme ve hatta kendilerine yasak olan yerlere dahi gidebilme imkânı verdiğini savunmuştur.

Geleneksel bakış açısına göre tesettür, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıkları vurgulayarak özel davranışlar ve belirli değerler çerçevesinde iki cinsiyet arasında iletişim kurulmasını sağlamaktadır. Grup hâlinde manevi programları (cuma namazları, cemaatle namaz, türbe ziyareti, hac vb.) tercih eden dindar kadınlar, başörtüsü ve onun ayırıcı rolü nedeniyle bu programlara katılabilmişlerdir. Bu noktada başörtüsü, özel alandan kamusal alana geçiş sağlamış; diğer bir deyişle kamusal alan içerisinde bir çeşit özel alan oluşturmuştur. 

Öte yandan başörtüsü meselesi ve özellikle İran’da “çador” olarak bilinen çarşaf, kadın hareketleri tarafından çeşitli nedenlerle eleştirilmiştir. Zira bu hareketler, başörtüsü ve çarşaf gibi etkenlerin özel alan (kapalı ve kadına ait) ve kamusal alan (açık ve erkeğe ait) ayrımı için kullanıldığını öne sürmektedir. Kadın, başörtüsünün türü ve hatta rengini bile mekân (belirli alanlar, mahalle, sokak) ve zamana (iş, eğlence, aile toplantıları, arkadaş gezileri) göre belirlemektedir. Aslında bu çerçevede kumaş, toplumsal cinsiyetin mekânsal anlamı ile mekânın biyolojik anlamını yansıtan ve özel alan ile kamusal alan arasında bir çeşit bağlantı sağlayan eksiksiz bir toplumsal ürün olarak görülmektedir.

Kamusal Alanda Aile Rolünü Üstlenen İrşat Devriyeleri

Günümüzde mekânsal olarak aktarılabilen ve zamansal olarak tekrar edilebilen bazı özel alanlar oluşmuştur. Yine bu gelenekte; çarşaf, evlerin uzun duvarlarıyla aynı işleve sahip olarak değerlendirilmiştir. Sokaklar boyunca uzanan bu duvarlar, ev içi alan ile özel alanı mahremden uzak tutmaktadır. Buna göre çarşaf da kadını, yoldan geçenler tarafından görülmekten korumaktadır. Bunun yanı sıra çarşafın renginin siyah olması; kültürel, sosyal ve ekonomik göstergelerin kaybolduğu bir tür yeknesaklık ile sonuçlanmaktadır.

Modern dönemde kadının toplumsal hayattaki varlığının artmasıyla birlikte bazı kentsel mekânlar da kapsamlı özel alanlara dönüşmüş ve geleneksel evlerdeki kapalı ev içi alanlarla aynı işleve sahip olmuştur. Eski geleneksel bölgelerde, kapalı ve ev içi alanlarda geleneksel kurallar hâkimiyetini korumaktadır. Bu bölgelerde, kadınların tüm hareketleri ve toplumsal hayattaki varlıkları komşuları ile akrabaları tarafından gözetlenmekle beraber geleneksel kurallara en ufak bir itaatsizlik affedilmez bir suç olarak kabul edilmektedir. Tahran’ın küçük kentlerinde veya bazı geleneksel mahallelerindeki birçok genç kız veya kadın, sadece belirli zamanlarda belirli yerleri ziyaret edebilmektedir. Ayrıca aile ve tanıdıkların kontrolü dışında yabancı bir alana girmeleri de yasaktır.

Büyük şehir merkezlerinde bir mahalleyi kontrol etmek neredeyse imkânsızdır. Nüfus yoğunluğu ve halkın birbirine yabancı oluşu gibi etkenler, toplumsal hayattaki varlık açısından özgürlük sağlamaktadır. Ancak bazı yerlerdeki bu tür özel mekânsal özgürlüklerin dışında, İran’da özel alan kavramının sadece bir yerde tezahür etmediğini; belirli zamanlarda büyük şehir, sokaklar ve başkentin kalabalık meydanlarının; iç içe geçmiş kapalı alan ağlarıyla büyük bir özel mekâna dönüşebileceğini de atlamamak gerekir. Bu nedenle kentin özgür ve birbirine yabancı yapısının kötüye kullanılmasını önlemenin yanında, geleneksel norm ve davranışları hatırlatmak amacıyla büyük şehirlerde kadınlar ile gençleri kontrol etme sorumluluğu, “İrşat Devriyeleri” gibi devriye ekiplerinin sorumluluğuna bırakılmıştır. Bu devriyeler; geleneksel ailede, babanın bulunmadığı yerde baba rolünü üstlenmekte ve kız çocuklarına geleneksel norm ve davranışlara riayet etmeleri gerektiğini hatırlatmaktadır. Ancak ne yazık ki İran, bu süreçte her zaman vahim olaylara şahitlik etmiş; bunlardan en sonuncusu da Mehsa Emini’nin acı ölümü olmuştur. 

Sonuç

İran’da geleneksel olarak kadınlar özel alan, erkekler ise kamusal alanla özdeşleşmiştir. Başörtüsü, bir kadının özel alandan kamusal alana geçtiği bir çeşit köprü rolünü üstlenmektedir. Büyük şehirlerde ailenin ve hatta akrabalar ile komşuların kadınları denetlemesi, pratikte pek mümkün değildir. Bu da kadınların kamusal alanda mensup olduğu ailenin ve geleneksel toplumun normlarına riayet etmemesine yol açabilmektedir. İrşat Devriyesi gibi devriye ekipleri, zorunlu başörtüsü uygulamasıyla birlikte kamusal alanda aile rolünü üstlenmekle beraber, toplumdaki geleneksel norm ile davranışların korunmasının garantörü olarak görülmüştür.   
İran’da kadınların Devrim’den sonra uygulanan zorunlu başörtüsü uygulamasına ilişkin iki farklı görüşü bulunmaktadır. İlk görüşe göre bu uygulama kadınların toplumsal hayattaki varlığını sağlamakla birlikte eğitim, iş ve kadın-erkek ayrımının azaltılması gibi hususlarda müspet bir rol oynamıştır.  Zira bu uygulama olmasaydı geçmişte olduğu gibi gelenekçi aileler; kadınların dışarı çıkmalarına, eğitim almalarına, çalışma hayatına atılmalarına ve aktif olabilmelerine izin vermeyeceklerdi. Özellikle genç kuşak arasında daha yaygın olan diğer görüşe göre ise zorunlu başörtüsü uygulaması, kadınların ezilmesinin yanında farklı alanların cinsiyete göre ayrılmasına ve kadın-erkek ayrımının sürmesine yol açmaktadır.