İran’daki Düşünce Kuruluşlarının Taliban’a Bakışı

İran’daki Düşünce Kuruluşlarının Taliban’a Bakışı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Taliban’ın Afganistan’ı kontrol altına alması; İran’da siyaset, medya ve toplum arasında olduğu kadar düşünce kuruluşlarında da yankı bulmuştur. Tahran yönetimi; son yıllarda ABD’ye karşı Taliban’la iş birliği yapmış, Taliban’ın ülkeye hâkim olmasını ABD’ye karşı kazanılmış bir zafer olarak nitelendirmiştir. Tahran yönetiminin yaklaşımına paralel olarak müesses nizama yakın olduğu bilinen ve muhafazakâr çizgide yayın yapan basın-yayın kuruluşları da Taliban’ın; eskisi gibi olmadığına, değiştiğine ve İran’a tehdit oluşturmadığına dair haberler yapmaya başlamıştır. Muhafazakâr medya, Pencşir’deki “direnişçilerin” Taliban’a karşı mücadelesini fazla gündeme getirmezken reformcular, İran hükûmetinin Taliban’a karşı tutum sergilemesi gerektiğini savunmuş; aralarında reformcu siyasetçi ve sanatçıların da olduğu yaklaşık 500 siyasi ve sivil aktivist, Taliban’a karşı mücadele eden “direnişçilere” destek mektubu yazmıştır. Düşünce kuruluşlarında çıkan yazılarda ise Taliban ve Afganistan’ın geleceğiyle ilgili hükûmete bazı öneriler ve uyarılar gelmiştir. Bu kapsamda önde gelen düşünce kuruluşlarında Taliban’la ilgili çıkan yazı ve analizler genel olarak üç başlık altında toplanabilir: İran’ın Taliban’a yönelik politikası ve Afganistan’ın jeopolitik önemi, Taliban’ın “İslam hilafetini” yeniden canlandırma amacı, Taliban karşıtı mücadeleye destek çağrısı.

İran’ın Taliban’a Yönelik Politikası ve Afganistan’ın Jeopolitik Önemi

İran ile Taliban arasındaki ilişkiler, örgütün ortaya çıktığı dönemden bugüne kadar inişli çıkışlı olmuştur. İkili ilişkiler, Taliban’ın 1998’de Afganistan’ın kuzeyini kontrol etmesi ve Mezar-ı Şerif’te bulunan İran Konsolosluğu çalışanlarının öldürülmesinden sonra genellikle kötü bir seyir izlemiştir. Hatta İran, Taliban’a karşı olası bir askerî operasyonu göze alarak Afganistan sınırına askerî güç konuşlandırmıştı. Bu olaydan sonra İran, Taliban’ı ulusal ve ideolojik çıkarlarına karşı bir düşman ve “terör örgütü” olarak tanımlayarak çoğu zaman Taliban’a karşı olan cepheyi desteklemiştir. ABD’nin 2001’de Afganistan’ı işgali sonrası değişen konjonktür, İran’ı Taliban’la iş birliği yapmaya itmiştir. 20 yıl sonra ABD’nin ülkeden çekilmesi ve Taliban’ın Afganistan’ı tekrar kontrol altına alması, İran’ın temkinli bir politika izlemesine sebep olurken düşünce kuruluşlarında çıkan yazılar; Taliban liderliğindeki bir hükûmetin, orta ve uzun vadede İran’ın ulusal çıkarları için tehdit olacağı yönündedir.

Muhammed Sultanpur’un Uluslararası Barış Çalışmaları Merkezinde yayımlanan “İran İslam Cumhuriyeti’nin Afganistan’a Yönelik Dış Politikası, Realizm veya İdealizm” başlıklı yazısında, ABD’nin bölgeden çekilmesini isteyen ülkeler arasında Afganistan ve Pakistan ile uzun bir sınırı olan İran’ın, Taliban’ın gelecekteki davranışlarına karşı en kırılgan durumda olan ülke olduğu belirtilmektedir. Sultanpur; yazısında, Türkiye’nin ve Türkiye’ye yakın olan ülkelerin, Afganistan’daki nüfuzundan çekincesini şöyle ifade etmiştir: “Suriye’de son on yıldır Suriye hükûmeti, Hizbullah ve İran’ın karşısında cephe alan Türkiye, Pakistan ve Katar ekseninin Afganistan’daki nüfuzu dikkate alındığında bu eksenin, Suriye’dekine benzer bir çatışmayı İran’ın doğu sınırlarına taşıyabilme kabiliyetine sahip olduğu dikkate alınmalıdır.” Bu ifade, aynı zamanda İran hükûmetine bir uyarı niteliği de taşımaktadır.

Behnaz Esedikiya’nın Uluslararası Barış Çalışmaları Merkezinde yayımlanan “Afganistan’daki Gelişmeler ve Bölgenin Jeopolitik Haritası” başlıklı yazısında, Afganistan’dan çekilmenin ardından bölgesel güçlerin, bölge istikrarının korunması veya etki alanlarının genişletilmesi amacıyla oluşan boşluğu doldurma çabasının yoğunlaştığını ifade etmiştir. Ayrıca Afganistan’daki bu boşluktan doğan belirsiz ortamda, nüfuz rekabetinin ve muhtemelen yeni “jeopolitik çatışmaların” başlayacağı vurgulanmaktadır. Yazıda, bölgedeki tüm ülkelerin, Afganistan’ın geleceğine katılımlarını etkileyen özel çıkarları olduğu ve bölgedeki güç oyununun yeniden şekillendiği belirtilmektedir. İran’ın da yaklaşık 900 km sınırı olan bu ülkeden gelecek tehditlere hazırlıklı olması ve nüfuz alanını kaybetmemesi gerektiği aktarılmıştır. Ayrıca “Sınır ve güvenlik sorunlarının mevcudiyeti, iki ülke arasındaki hidropolitik sorunlar, göç ve mülteci sorunları ile bunların İran ve Afganistan üzerindeki etkisi dâhil olmak üzere coğrafi determinizm gerçekleri nedeniyle doğu sınırlarından İran’a jeopolitik baskılar yoğunlaşacaktır.” ifadeleri bu doğrultuda yer bulmuştur.

Taliban “İslam Hilafetini” Canlandırma Peşinde

İran, uzun yıllar Taliban’ı ideolojik çıkarlarına karşı bir düşman olarak görmüştür. Diğer taraftan Taliban, aynı şekilde Şiileri temsil ettiği için İran’a düşman gözüyle bakmıştır. İran ve Taliban arasındaki görece yakınlaşmaya rağmen her iki taraf da birbirini ideolojik eğilimleri doğrultusunda potansiyel tehdit olarak görmeye devam edecektir. Sultanpur, İran’ın Taliban’la farklılaşan ideolojik eğilimlerinin, ileriye dönük sorunları tetikleyeceğini belirtmiştir. Ona göre Şii İran, her zaman Sünni-Selefi aşırılıkçı akımlar tarafından bölgedeki bir numaralı düşman olarak görülmüştür. Bu durum, önümüzdeki dönemlerde bölgedeki güç dengesinin değişmesi ve kimi ülkelerin çıkarlarının İran’la çatışması hâlinde İran’a karşı ciddi bir koza dönüşebilir.

İslam Zülkadirpur’un Cumhurbaşkanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezinde yayımlanan “DEAŞ’ın Siyah Bayrağından Taliban’ın Beyaz Bayrağına” başlıklı yazısında, Taliban’a yönelik herhangi bir ideolojik iyimserlik veya kötümserlikten ziyade “Bu örgütün otoriter eğilimlerine karşı duyarlı olunmalı, evrensel amaç ve niyetleri konusunda endişelenilmelidir.” denilmektedir. Zülkadirpur, Taliban yönetimiyle ilgili endişelerin en bariz bileşenlerinden birinin, örgüt bayrağının “Afganistan ulusal bayrağının” yerine “ulusal bayrak” olarak dikte edilmesi olduğunu belirtmektedir. Bunu, örgütün sadece Afganistan’la yetinmeyip DEAŞ gibi İslam ülkelerinin tümüne göz dikeceği şeklinde açıklamaktadır. Taliban’ın “kelime-i tevhit” yazılı tek tip beyaz bayrağının, DEAŞ’ın tek tip siyah bayrağına benzetilebileceğinin ve DEAŞ’ın genişleme niyetinin Taliban’da da olduğunun unutulmaması gerektiğinin altı çizilmiş; Taliban tarafından böyle bir bayrak seçilmesinin altında yatan gerekçeler şöyle sıralanmıştır:

1- Taliban’ın beyaz bayrağı üzerinde yer alan kelime-i tevhit, İslam birliğini temsil ettiğine inanılan bir semboldür. Allah’ın birliğini ve Müslümanların bir arada bulunmasını ifade eden bu kelimeye kendi bayrağında yer vererek kurulacak “emirliğin” dünya Müslümanları açısından birleştirici rolüne işarette bulunulmaktadır.

2- Taliban bayrağında Afganistan’ın ulusal veya tarihî kimliğine dair hiçbir işaretin olmaması, bu örgütün Afganistan toprakları ötesi bir niyeti ve amacı olduğu anlamı taşımaktadır.

3- DEAŞ bayrağına çok benzeyen Taliban bayrağı; İslam’ın küreselleşmesinin, niyetlerinde ve zihinlerinde gizli bir İslam imparatorluğunun oluşturulmasının göstergelerinden biridir.

Yazara göre “Taliban’ın amacı, bayrağındaki sembolden anlaşılmaktadır. Bu amaç, Kuzey Afrika’dan Hindistan’a uzanan İslam topraklarını içeren bir İslam imparatorluğunu veya İslam hilafetini yeniden canlandırmaktır.” Yazar, İran’ı ve bölge ülkelerini hem Taliban konusunda hem de Taliban’ın yükselişini model alabilecek DEAŞ benzeri örgütlerin canlanması konusunda uyanık olmaları için uyarmaktadır.

Taliban Karşıtı Mücadeleye Destek Çağrısı

İran’daki reformcular, Taliban karşıtı gruplara yardım etme çağrısında bulunurken hükûmeti elinde bulunduran muhafazakârlar ise “bekle gör” politikasıyla çağrıları görmezden gelmektedir. Sultanpur’un yazısında “Eğer İslam Cumhuriyeti, Afganistan’daki Şiilerin ve Farsça konuşanların çıkarlarını savunmak için asgari imkânları kullanmazsa bu konu, sistemin ABD ile mücadelesindeki temel iddiasını ve Devrim’in ana doktrinini baltalayacaktır. Doğu sınırlarındaki nesnel çıkarların kaybına ek olarak İran’ın, bölgedeki manevi ve kültürel etkisinin azalmasına neden olacaktır.” ifadeleri geçmektedir. Sultanpur’a göre bölgede Taliban’dan gelebilecek riski azaltmak için Farsça konuşulan bölgeler ve Şii bölgelerdeki direniş hareketleri desteklenmelidir. Zira direnişçilere desteğin, gelecekteki riskleri azaltarak potansiyel tehlikelere karşı koyacağına işaret edilmiş; bu konunun, İslam Cumhuriyeti’nin doğu sınırlarında Selefi aşırılık ve Türkiye ile Pakistan’ın etkisine karşı güçlü bir koz olabileceği belirtilmiştir.

İran ve Avrasya Araştırmaları Enstitüsünün Dr. Cafer Mehdevi ile söyleşisinde ise Mehdevi; Pencşir’deki Taliban karşıtı direnişin, ülkenin diğer illerine yayılmayacağını ve bu direnişin başta Pencşir halkı olmak üzere Afganistan halkı tarafından desteklenmeyeceğini belirtmiştir. Ayrıca Pencşir ve bu bölgedeki direnişin, hiçbir şekilde ciddi bir gelişme olarak ele alınmaması gerektiğinin altını çizmektedir. Mehdevi’ye göre çoğu ülke, geleceği olmayan bir alana yatırım yapmak istemeyecektir ki Pencşir direnişi de geleceği olmayan bir harekettir.

Sonuç olarak Taliban karşısında gelişen tavır, İran’da artık kronik bir sorun hâline gelerek toplumsal ayrışmayı tetikleyen yeni bir etmen olarak görülebilir. İran’da hâkim ideoloji, dünyadaki gelişmelere ideolojik tutumlardan ziyade reel politik ve jeopolitik açıdan bakmaktadır. Bu bakış açısı, ideolojik olarak asla uyuşma sağlanamayacak Taliban hareketi ile bu hareketin, ABD ile yaşadığı gerilim nedeniyle yakınlaşmaya sebep olmuştur. Ancak bu yakınlaşma, gelişmeleri jeopolitik yaklaşımdan çok insan hakları merkezli değerlendiren kimi muhalifler ile radikal Sünni bir örgütün dünya halifeliğine hazırlanması potansiyelinden çekinen İranlılar için geçerli değildir. Bu kesimler, resmî çevrelerin kabul etmeye hevesli göründükleri “değişen Taliban imajının” aksine Taliban’a karşı temkinli olmaya devam etmektedir. Muhalifler, mezhepsel farklılıkları bir kenara bırakarak Afganistan’da Taliban karşıtı Şiilerin ve Farsça konuşan unsurların desteklenmesinden yanadır. Taliban’ın Afganistan’da Tacik ve Şiilere dönük siyaseti, anlaşıldığı kadarıyla İran’da muhafazakârlar ile reformcular arasındaki tartışmayı daha da körükleyecek gibi görünmektedir.