İran’daki Protestoların Geleceği

İran’daki Protestoların Geleceği
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Mehsa Emini’nin Tahran’da İrşat Devriyeleri (ahlak polisi) tarafından tesettür kurallarına aykırı giyindiği için gözaltına alınması ve gözaltındayken darp edildiği iddiaları ile hastaneye kaldırılmasının ardından 16 Eylül'de ölmesi üzerine başlayan protestolar, hâlihazırda neredeyse bütün şehirlere yayılmış ve dördüncü haftasına girmiş bulunmaktadır. Devlet şu ana kadar birçok yönteme başvurmasına rağmen protestoları kontrol altına alabilmiş değil. Şu ana kadar Tahran, Batı Azerbaycan, Doğu Azerbaycan, Kürdistan, Kirmanşah, Isfahan, Elborz, Horasan-i Razavi, Sistan ve Beluçistan başta olmak üzere 17 ilde 185’in üzerinde insan hayatını kaybetmiştir

İran’da; toplumsal sorunlar, ihtiyaçlar ve talepleri sağlıklı ve meşru yol ve yöntemlerle siyaset erkine kanalize edecek mekanizmalar olmadığı için bu gibi durumlarda kitleler sokaklarda hak arayışına yönelmektedir. İslam Cumhuriyeti her ne kadar bu doğrultuda Devrim sonrasında çeşitli dönemlerde farklı siyasi örgütlenmeyi denemiş ve sosyopolitik dinamikleri şekillendirmeye çalışmış olsa da nihai bir yöntem geliştirememiştir. Örneğin Devrim’den hemen sonra yeni egemen ideoloji ve Velayet-i Fakih’e dayalı devlet modeli gereğince bütün seküler dinamikler (1979-1983) siyaset sahnesinden tasfiye edilmiştir. İslam Cumhuriyeti Partisi bünyesinde homojen bir siyasi yapı oluşturma çabaları (1979-1987) başarısız olmuş ve sosyopolitik dinamikler, sağ İslamcılar ve sol İslamcılar şeklinde ayrışmışlardır. Bu süreç, 1990’ların ortasından itibaren reformcular ve muhafazakârlar şeklinde yeniden kodlanmış ve 2013’te Hasan Ruhani’nin iktidara gelmesiyle reformcular, muhafazakârlar ve ılımlılar şeklinde bir kez daha kategorize edilmiştir.

Müesses nizamın tutumundan anlaşıldığı kadarıyla Devrim’den bu yana denenmiş olan İslamcı-seküler, sol-sağ, reformcu-muhafazakâr ve ılımlı-muhafazakâr kutuplaşmaları üzerinden ülke siyaseti dizayn edilmeye son verilmiş ve yeni dönemde sistem taraftarları-sistem karşıtları şeklinde bir kutuplaştırma yaklaşımı benimsendiği görülmüştür. Bu bağlamda süreç, müesses nizam ile diğer sosyopolitik dinamikler arasında keskin bir kutuplaşmaya doğru ilerlemektedir. Bu süreci, son olayda gösterilen tepkilerde daha açık bir şekilde gözlemlemek mümkündür. 

Toplum, söz konusu dinamikler vasıtasıyla sesini devlete ulaştırmaya çalışmış ancak her seferinde başarısız olmuş veya müesses nizam bu dinamikleri; toplumsal sorunları, ihtiyaçları ve talepleri hep ertelemek için kullanmıştır. Toplum özellikle bu hususta, Ruhani’nin ikinci döneminden itibaren sosyopolitik dinamiklere olan inanç ve güvenini yitirmeye başlamıştır. Dolayısıyla Ocak 2018’de Meşhed’de Devrim Rehberi Ali Hamenei’nin temsilcisi ve cuma imamı olan Ayetullah Alemü’l Hüda’nın, Ruhani hükûmetini sıkıştırmak üzere tertip ettiği protestolar, çok kısa sürede tamamen kendilerinin kontrolünden çıkmış ve sistem karşıtı gösterilere dönüşmüştür. Bir benzeri, Kasım 2019’da açıklanan akaryakıt zammına tepki olarak ortaya çıkmıştır. Devlet, her iki olayda da sert yüzünü göstermiş ve yüzlerce insanın hayatını kaybetmesi ve binlerce insanın tutuklanması neticesinde bir hafta sonra olayları bastırabilmiştir. Ancak Emini’nin ölümüne tepki olarak başlamış olan protestolar, dördüncü haftasına girmiş olmasına rağmen hâlâ kontrol altına alınabilmiş değil. 

İç Dinamiklerin Emini’nin Ölümüne ve Protestolara Tepkisi

Emini’nin ölüm haberinden hemen sonra birçok din adamı, politikacı, sanat ve spor camiasından kimseler tepkilerini kamuoyu ile paylaşmışlardır. Muhammed Hatemi, Ayetullah Mahmud Emced, eski Cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani’nin kızı Faize Haşimi Rafsancani (Sert tepkisinden dolayı tutuklanmış ve Evin Hapishanesine nakledilmiştir.), eski millî takım kaptanı Ali Kerimi; senarist, yönetmen ve oyuncu Mehran Müdiri ve daha birçok tanınan şahsiyet protestolara açıktan destek vermiştir. Bu tepkiler neticesinde sanat ve spor camiasından birçok kimse gözaltına alınmış ve birçok üniversite hocası da gösterilerde gözaltına alınmış olan öğrenciler serbest bırakılana kadar derslere katılmama boykotuna gitmiştir. Enteresan olan ise Ruhani’nin şimdiye kadar sessizliğini korumuş olmasıdır. Hamenei, protestoların başlamasından kısa bir süre sonra devlet politikalarının belirlenmesinde devrim rehberine danışmanlık rolü ifa eden Düzenin Yararını Teşhis Konseyinin yeni dönem üyelerinin atamasını yapmış ve birçok kez kendisine aleni eleştirilerde hatta ithamlarda bulunan Mahmud Ahmedinejad’ı tekrar bu konseyin üyeliğine atarken Ruhani’yi atamamıştır. Hamenei böylelikle sistem içerisinde kendilerine rakip olabilecek veya risk oluşturabilecek her aktörü nasıl tasfiye ettiklerini göstermiştir. 

Ilımlı politikacılardan Kargozaran Partisi Sekreteri Gulam Hüseyin Kerbasçi, katıldığı TV programında kadınların %70-80’inin tesettür kanununa uygun giyinmediklerinin altını çizmiş ve devletin üzerine düşenin ise ilgili kanunda gerekli değişikliklere gitmek olduğunu savunmuştur. Kerbasçi, zorunlu tesettür kanununa karşı olduğunu ifade ederken aynı programa katılmış bulunan muhafazakâr gazeteci Abdullah Genci de yaptıkları saha çalışmalarında, 20 milyon kadının bu kanuna karşı olduğunu belirtmiştir. Siyaseten neredeyse tamamen pasifleştirilmiş olan reformcu ve ılımlı dinamikler, protestolara somut destek bağlamında henüz bir açıklamada bulunmamıştır. Yukarıda da belirtildiği üzere müesses nizam, yeni dönemde sosyopolitik dinamikleri sistem taraftarları ve sistem karşıtları şeklinde kategorize etmeye kararlı olduğundan reformcu veya ılımlı kesimlerden protestolara katılımı teşvik edenleri doğrudan sistem karşıtı olarak kodlayacak ve bu vesileyle kolaylıkla tasfiye edebilecektir. Bu yüzden söz konusu kesimler, eylemlere somut destek bağlamında suskunluklarını korumaktadır.

Yurt Dışı Muhalefetin Tepkisi

Olayın patlak verdiği ilk günden itibaren Emini’nin Kürt asıllı olması hasebiyle ilk olarak sistem karşıtı Kürt örgütler ve gruplar aktif bir şekilde protestolara yön vermeye çalışmıştır. Protestolara damgasını vuran “Kadın, Yaşam ve Özgürlük” sloganı, bu gruplar tarafından ortaya atılmış; kısa süre içerisinde yaygınlık kazanmıştır. Şehzade Rıza Pehlevi, yayımladığı mesajlarda ise İran halkını göstericilere destek vermeye davet etmiş; orduyu da halkın yanında yer almaya çağırmıştır. Halkın Mücahitleri Örgütü lideri Meryem Recevi de halkı sokaklara çağırırken son açıklamasında, bunun artık sıradan bir protesto süreci olmadığını ve devrim süreci olduğunu ileri sürmüştür. Geçiş Konseyi Sekreteri Hasan Şeriatmedari yaptığı çağrıda, halkı protestolara davet ederken aynı zamanda ülke genelinde boykot çağrısında bulunmuştur. Birkaç gün gecikmeli olarak protestolara destek vermeye başlayan Güney Azerbaycan Millî Hareketi, alternatif bir slogan olan “Özgürlük, Adalet ve Millî Devlet” ile sahneye çıkmıştır. Bu bağlamda bu protestoları önceki protestolardan ayırt eden önemli özelliklerden biri de ilk kez ulusal ve etnik/bölgesel düzeydeki bütün sistem karşıtı aktörlerin ortak bir eyleme katılım göstermeleridir. 

Sistem karşıtları, liderlik konusunda henüz kendi aralarında bir uzlaşıya varmamakla birlikte yurt içindeki protestolara destek vermek ve dünya kamuoyunun teveccühünü İran'a çekebilmek amacıyla eş zamanlı olarak dünyanın yaklaşık 150 şehrinde gösteri düzenlemeyi başarmıştır. Öte yandan bu kesimler, ülke içerisinde halkı sokaklarda tutmaya devam ederek sistemi devirmek amacındadır. Bu amaç doğrultusunda güvenlik güçlerine halka katılma çağrılarının yanı sıra halkın karşısında ödün vermeden duran bazı güvenlik ve istihbarat yetkililerinin bilgilerini de sosyal medyadan paylaşarak onları açık hedef hâline getirmektedirler. 

Sistem Öncülerinin Tepkileri

Devrim Rehberi Hamenei’nin gösterilere ilk tepkisi, olayların başlamasından ancak 17 gün sonra gelmiştir. Hamenei, 3 Ekim’de İran Ordusuna subay yetiştiren İmam Ali Askerî Üniversitesinde subayların mezuniyet töreni esnasında gösterilere ilişkin yaptığı açıklamada, yine dış aktörler retoriği üzerinden ABD ile İsrail’i suçlamış ve bölücü örgütlerin ülkeyi bölmeye yönelik amaçlarına ulaşamayacaklarının altını çizmiştir. Hamenei, güvenlik güçlerine sahip çıkmakla birlikte 17 gün içerisinde iki kez kamuoyunun karşısına çıkmasına rağmen olaylara değinmemekle orta ve alt kademelerdeki yetkililere “Her defasında itibarımı ortaya koyarak arkanızı temizlemek zorunda değilim.” mesajı vermiştir. Hamenei, dış güçleri suçlayıp güvenlik güçlerine destek mesajından sonra göstericilere yönelik beklenen sert uyarıdan ziyade daha ılımlı bir mesaj vermiştir. Güvenlik güçleri; bu mesajdan, göstericileri geçmişte olduğu gibi kısa sürede ama sert yöntemlerle bastırmak yerine daha uzun vadeye yayılmış ve daha az şiddetin uygulandığı bir yöntemle kontrol altına alma çıkarımında bulunmuştur. Hamenei’nin ılımlı mesajlarından sonra gözaltına alınmış olan yüzlerce genç serbest bırakılmıştır. Ancak 9 Ekim’de İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre bundan böyle gözaltına alınacak kimseler yargılanana kadar serbest bırakılmayacak ve yargılamalar hızlı ve sert cezalandırmalarla olacaktır. Bakanlığın bu açıklamasından sonra olaylara müdahale yönteminin sertleşeceğini söylemek mümkündür. Ordu Genel Komutanı Tümgeneral Abdurrahim Musevi yaptığı açıklamada, Polis Teşkilatına desteklerinin altını çizmiştir. Böylelikle eski millî takım kaptanı Ali Kerimi başta olmak üzere sistem karşıtlarının, ordunun halkı savunması için yaptıkları çağrılar akim kalmıştır.

Sonuç itibarıyla sistem karşıtları, bu kez Hamenei ve İslam Cumhuriyeti’ni devirmek amacıyla bütün kararlılıklarını sergilerken henüz sisteme etkili bir darbe vurabilmiş değildir. Güvenlik güçlerini ihtilafa düşürme çabaları da şimdiye kadar sonuçsuz kalmıştır. Müesses nizam ise mevcut politikalarından ödün vermemekte kararlı gözükmekte ve şahlık rejiminin gösterdiği zaafın sistemin devrilmesine mal olduğu deneyiminden yola çıkarak bu kararlılığını sürdüreceğinin altını çizmektedir. İran halkı, ülkenin doğusunda (Afganistan) ve batısında (Irak ve Suriye) yaşanan kaos ve kargaşanın ülke içerisine sirayet etmemesi adına protestolara destek vermek konusunda temkinli yaklaşmaktadır. Bütün bu parametreler bir arada düşünüldüğünde İran’ın bir iç savaş veya kaosa sürükleneceği değerlendirmelerinin gerçekçi olmadığını belirtmek gerekir.