İran’daki Son Gösteriler ve Yeni Dalga Yaptırımlar

İran’daki Son Gösteriler ve Yeni Dalga Yaptırımlar
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

8 Mayıs’ta Trump yönetiminin ABD’nin İran ve 5+1 ülkeleri arasında imzalanan Nükleer Anlaşmadan tek taraflı çekildiğini ilan etmesinin ardından ilk tur yaptırımların uygulanış tarihi olarak belirlediği 6 Ağustos günü geldi çattı. ABD hükümetinin tek taraflı olarak uygulamaya koyduğu yaptırımlara göre bugünden itibaren altın alım satımı, otomotiv, uçak, maden, bilgisayar ve yazılım sektörleri gibi çok sayıda alanda İran’a yaptırımlar uygulanacak. ABD yaptırımlara bütün ülkelerin uymasını beklerken tereddütlü ülkelere “uymayanlar sonuçlarına katlanır” diye tehditler savurmaktan da geri kalmıyor. Bu arada ilginç nokta, 6 Ağustos’a ve daha kapsamlı yaptırımların başlayacağı 4 Kasım’a gelmeden İran’ın farklı bölgelerinde toplumsal gösterilerin başlamasıydı. Çok sayıda şehir ve kasabada son bir haftadır gösteriler düzenleniyor. Geçen yılın aralık ayında olduğu gibi göstericiler attıkları sloganlarla yine rejimin temellerini hedef alıyorlar. 

Aslına bakılacak olursa henüz yaptırımlar başlamadan ağustos ayının ilk günlerinde insanların sokaklara dökülmesini, ağırlaşan ekonomik şartların halkın gündelik hayatına yansımasının etkisi olmaktan çok, psikolojik bir umutsuzluk halinin kitlelere hâkim olması olarak yorumlanması daha doğru olacaktır. Zira kapsamlı yaptırımlar resmen başlamamış bir durumda ve İran son beş yılın en üst düzey petrol satış seviyesine sahipken yaşanan bu gösteriler büyük oranda ülkedeki döviz fiyatlarının artmasından kaynaklanan panik ortamından neşet etmektedir. Başka bir ifadeyle, kasım ayındaki yaptırımlarla İran’ın petrol ihracında yaşanan ciddi azalma, daha da önemlisi ülkeye döviz transferinin yasaklanması ancak gelecek yılın bütçesini önemli ölçüde etkileyecektir. Zira ekonomi büyük oranda devlet kontrolü altında olduğu için hükümet, Obama dönemindeki yaptırımlarda olduğu gibi, ekonomik krizin halka yansımasını çeşitli araçlarla mümkün mertebe geciktirmeye ve krizi zamana yaymaya çalışacaktır. O halde sokakların şimdiden hareketlenmesini nasıl yorumlamak gerekir?

Öncelikle, Ruhani yönetimi henüz Ahmedinejad’ın ikinci döneminde yaptırımlardan dolayı yaşanan ekonomik sorunları giderememiş durumda. İran’ın devletçi ve karmaşık ekonomik yapısı dolayısıyla sorunların halka yansıması Ruhani hükümetine kadar ertelenebilmiştir. Nükleer anlaşmanın getirdiği iyimserlik ve olumlu hava ekonomik problemlerle baş etme hususunda gerek halka gerek yetkililere doping etkisinde bulunmuş ve İran’a yabancı yatırımların artmasıyla birlikte bir-iki yıl içinde tüm ekonomik göstergelerde çok büyük gelişmeler kaydedileceği beklentisi oluşmuştu. Fakat Trump’ın seçilmesi ve ardından Nükleer Anlaşmadan çekilme kararı tüm bu beklentileri bir anda yerle bir etmiş oldu.

Halktaki Hayal Kırıklığı

Bununla birlikte, sokak gösterileri ve doların ani fırlayışındaki tek etken eski yaptırımlardan kaynaklanan ekonomik kriz değil. Trump’ın anlaşmadan çekilirken sarf ettiği “tarihin gördüğü en ağır yaptırımları uygulayacağız” tehdidi, İranlı ve ülkede iş yapma niyetinde olan yabancı sermaye tarafından ciddiye alınmış, nakit hatta gayrimenkul varlıkların dolara ve altına çevrilmesi sokaktaki insanlar arasında dahi büyük yaygınlık kazanmıştır. Bundan dolayıdır ki Trump seçildiğinde 3 bin 500 tümen civarında olan 1 ABD doları yaklaşık bir yıllık süre zarfında 12 bin tümen seviyesine çıkarak büyük bir artış göstermiştir. İlk şokun ardından dolar 10 bin tümen seviyesine gerilese de bu süreçte ülkeden mal varlığı çıkışı da ciddi oranlarda artmış durumdadır. Tüm bunlar İran’ın Venezuela benzeri bir çöküş yaşayacağı yönündeki spekülasyonları arttırmış ve halkın tepkilerinin sokağa yansımasına neden olmuştur. Diğer yandan başta su ve elektrik kesintileri olmak üzere sıcak yaz günlerinde halkın hayatını zorlaştıran yönetimsel sorunlar da ekonomik zorluklara tuz-biber ekmiş, bardağı taşıran damla olmuştur.

Öte yandan gösteriler esnasında atılan sloganlardan da anlaşıldığı üzere protestoların artmasındaki diğer önemli bir etken Ruhani yönetiminden duyulan hayal kırıklığıdır. Ruhani’nin dünya ile iyi ilişkiler vaadiyle seçildiği 2013, ama özellikle de nükleer anlaşmanın imzalandığı 2015 yılında şehirli orta sınıfta oluşan büyük ümitler ve beklentiler bugün itibariyle tam bir hayal kırıklığına dönüşmüş ve artık ülkede çok temel bir değişiklik gerektiği düşüncesi hâkim olmaya başlamıştır.

Türkiye’nin Pozisyonu

Gerginleşen ABD-İran ilişkileri ve Tahran’a uygulanacak kapsamlı ekonomik yaptırımlar Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Diğer birçok ülke gibi ABD’nin tek taraflı yaptırımlarına uymayacağını açıklayan Ankara, değişik nedenlerden ötürü son birkaç yıldır Washington’un baskısı altında. Temmuz ayının ortalarında Türkiye’ye ziyaret düzenleyen ABD Hazine ve Dışişleri yetkililerinin taleplerine olumlu yanıt verildiğine dair bir işaret görülmüyor. Aksine, başta Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere üst düzey isimler bu tür tek taraflı yaptırımların kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirtmekte. Obama dönemindeki yaptırımlarla ilgili suçlamalar nedeniyle Halkbank’ın üst düzey bir yetkilisinin halen ABD’de yargılandığı göz önüne alındığında yeni dönemdeki yaptırımlar da Türkiye-ABD arasında 15 Temmuz darbe kalkışmasıyla zirveye ulaşan gerginliğin daha da artmasına sebep olabilir.

Şu noktanın altının özellikle çizilmesi gerekiyor: İran konusundaki Türk-ABD ihtilafı iki ülke arasındaki anlaşmazlığın kaynağı değil sonuçlarından birisidir. ABD ve İran arasındaki ilişkiler son kırk yılın zirvesinde iken ABD’de yerleşik çetenin Türkiye’de bir askeri darbe girişiminde bulunması ya da 2011-2015 yaptırımlar döneminde İran’a Türkiye’den çok daha fazla alan ve imkân sağlayan BAE gibi ülkelerin ABD tarafından hiçbir şekilde gündeme getirilmemesi, İran’a yaptırımlar hususunun ABD yönetimi tarafından yalnızca bir bahane olarak kullanıldığını kanıtlar nitelikte. Aslında Türkiye’nin İran konusundaki tutumu oldukça açık ve anlaşılabilir: Ankara son dönemde kendisine de yöneltilen yaptırım silahının uluslararası ilişkilerde bu kadar rahat ve sık kullanılmasından rahatsızlık duyuyor ve tüm dış politika ihtilaflarına rağmen İran’ın ekonomik, sosyal ve siyasi dokusunu tahrip edecek kadar sert yaptırımlara maruz bırakılmasını doğru bulmuyor. Suriye’deki istikrarsızlığın Türkiye’ye ve bölgeye verdiği zararlar ortada iken İran’da meydana gelebilecek bir güç boşluğu Türkiye’yi son derece ağır sonuçlarla karşı karşıya bırakacaktır. Tek bir örnek vermek gerekirse, Türkiye’deki İranlı ve Afgan göçmen sayısının daha şimdiden bir milyonu geçtiği düşünüldüğünde İran’da yaşanabilecek büyük bir kaosun yol açabileceği riskin ne denli büyük olduğu anlaşılacaktır.

Diğer Aktörlerin Tutumları

Konumuza dönecek olursak yaptırımların belkemiğini oluşturan petrol ihracatı hususunda İran’ın temel alıcılarının tavırlarında farklılıklar müşahede edilmektedir. İran’dan petrol alımını durduran ya da önemli ölçüde azaltan Güney Kore ya da Japonya gibi ülkelerin aksine Çin İran’dan petrol alımını durdurma ya da azaltma niyetinde olmadığının altını birçok kez çizmiştir. Önemli petrol tedarikçilerinden Hindistan’ın şu ana kadar kesin bir karar vermediği anlaşılmaktadır. Öte yandan Rusya İran’a siyasi destek sağlarken Avrupa ülkeleri ise ABD’yi doğrudan karşılarına almadan İran ile iş yapmayı sürdürmelerine olanak sağlayacak ara formüller üzerinde çalışmaktadır.

Başta Fransa ve Almanya olmak üzere AB ülkeleri hem uzun zamandır faaliyet gösterdikleri ve özellikle nükleer anlaşmadan sonra büyük beklentilere sahip oldukları bakir İran pazarını kaybetmek istemiyor hem de ABD’nin son dönemdeki buyurgan ve tek yanlı dilinden ciddi rahatsızlık duyuyor. Bu bağlamda ABD’nin tek taraflı yaptırımları hususunda benzer pozisyona sahip Türkiye, Almanya ve Fransa ve Rusya arasında düzenlenecek dörtlü toplantı önem arz etmektedir. Çin ve Pakistan gibi ülkelerin de tek yanlı yaptırımlara uymaması halinde İran sahası ABD ve diğer ülkeler arasında bir bilek güreşi alanına çevrilebilir.

Bundan Sonra Ne Olacak?

Daha önce de vurgulandığı gibi 6 Ağustos ve özellikle de 4 Kasım’da yürürlüğe girecek yaptırımlarla zaten zor durumda olan İran ekonomisi daha da kırılgan hale gelecek ve şimdilik marjinal kesimlerin başlattığı gösterilere orta sınıflar da katılabilecektir. Bu noktada yurt dışından yayın yapan Farsça kanalların açıkça gösterilere destek verdiği görülüyor. Diğer yandan yıllardır dile getirilen rejim muhaliflerinin dağınıklığının ve lider yokluğunun özellikle devrik Muhammed Rıza Şahın oğlu Rıza Pehlevi’nin ismi etrafında aşılmaya çalışıldığı görülüyor. Yine farklı ideolojilere sahip İranlıların özellikle ABD ve Avrupa’da çok sayıda siyasi parti ve oluşum kurdukları gözlemlenmektedir. Bu durum ülke dışında yaşayan muhaliflerin olayların gelişim sürecinden beklenti içinde olduklarına dair yorumlanabilir.

Ekonomik kırılganlığın ve yaptırım sürecinin ABD’nin lehine işlediği açıktır, bu durumda İran’ın uzlaşma yolları bulma hususunda fazla vakti olmadığı düşünülebilir. Nitekim Trump’ın her konuşmasında İran’dan taleplerini artırdığı dikkatlerden kaçmıyor. Seçildikten sonra nükleer anlaşmaya teknik itirazlarda bulunan Trump, ardından İran’ın bölgesel faaliyetlerini ve giderek artan bir şekilde rejimin meşruiyetini sorgulamaktadır. Nitekim dolar seviyesinin 12 bin seviyesini görmesinin ardından, kabul edilmeyeceğini bilmesine rağmen yaptığı ‘ön şartsız görüşmeye hazırım’ açıklaması aslında bu durumun altını çizmek içindi. İran’daki ekonomi bürokrasisinin üst kademelerinde yapılan değişiklikler ya da diğer ülkelerin siyasi destekleri Tahran’a bir ölçüde zaman kazandırsa da İran yönetiminin ABD ile ciddi ve kapsamlı bir uzlaşmaya gitmemesi halinde mevcut krizin tüm bölgeyi ilgilendirecek farklı bir aşamaya geçmesi kuvvetle muhtemel görünüyor.


Bu makale 6.8.2018 tarihinde Anadolu Ajansında yayımlanmıştır.

https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/iran-daki-son-gosteriler-ve-yeni-dalga-yaptirimlar/1223661