Devrim Sonrası İran’ın Bahreyn Şiileriyle İlişkisi

Devrim Sonrası İran’ın Bahreyn Şiileriyle İlişkisi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

1971 yılında İngiltere’nin Körfez Bölgesi’nden çekilmesiyle bağımsızlığına kavuşan Bahreyn, aynı yıl İran tarafından iç politikasında tartışmalara neden olsa da bağımsız bir ülke olarak tanınmıştır. Ancak 1979 İslam Devrimi’yle birlikte İran’da iktidara gelen yeni yönetim, bölge ülkelerine devrim ihracı yapmaya çalışmıştır. Bu politika ile İran, nüfusunun yaklaşık %70’ini Şiiler oluşturduğu hâlde Sünnilerin iktidarında bulunan Bahreyn’i, devrim ihracının yapılması planlanan önemli ülkelerden biri olarak görmüştür. Nitekim Bahreyn yetkilileri İran İslam Devrimi’nden bu yana Bahreyn’de yaşanan pek çok iç çatışmanın arkasında İran’ın olduğunu iddia edegelmiştir. Fakat İranlı yetkililer bu yöndeki iddiaları hiçbir zaman kabul etmemiştir.

İran’ın Bahreyn Şii Toplumuna Yönelik Politikaları

İran uzun zamandan beri Bahreyn üzerinde hak iddialarında bulunmaktadır. Nitekim bu iddialar zaman zaman İran yetkililerinin aldığı kararlara ve gerçekleştirdiği konuşmalara da yansımıştır. Örneğin 1957’de İran Meclisi Bahreyn’in ilhakını öngören bir yasa tasarısını imzalamış bununla da yetinmeyip mecliste Bahreyn temsilciliğine tahsis edilmiş iki boş koltuk bırakmıştır. Devrim sonrası döneme bakıldığında da benzer bir şekilde 2009 yılında İran Rehberlik Ofisi mensubu ve bir dönem meclis başkanlığı yapan Natık Nuri bir konuşmasında Bahreyn’i İran’ın 14. eyaleti olarak değerlendirip bu ülkenin İran’ın ana topraklarına ilhak edilmesi gerektiğini söylemiştir. Bu iki örnek hem Fars milliyetçiliğiyle bilinen Pehlevi Dönemi’nde hem de “Ümmet Teorisi” ve “İslami Ümmül Kura Teorisi” kapsamındaki söylemlerinde İslam ülkeleri arasında sınır tanımayan Velayet-i Fakih Dönemi’nde İran merkezli politikaların izlendiğini göstermektedir. İran’ın bu tutumlarına karşı Al-i Halife yönetiminin kurmuş olduğu güçlü ittifaklar sayesinde İran’ın iddiaları hiçbir zaman siyaset alanında karşılık bulamamıştır. Bahreyn 1880 yılında İngiltere’yle imzaladığı anlaşmayla İngiltere’nin hamiliğini kabul edip bu sayede uzun süre İran’ın hak iddialarına karşı kendini korumuştur. Nitekim 1971 yılında İngiltere bölgeden çekilirken de İran’ın Bahreyn’in bağımsızlığını kabul etmesini sağlamıştır. Bu tarihten sonra Bahreyn’in ilhak edilmesi konusunda yolların kapandığını fark eden İran, özellikle Devrim sonrası dönemde Bahreyn’de Şii bir yönetimin iktidara gelmesi yönünde çaba göstermiştir.

Ancak önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de Al-i Halife yönetimi İran’ın bu tehdidini güçlü ve stratejik müttefikleri sayesinde bertaraf etmeyi başarmıştır. Bu bağlamda Al-i Halife yönetimi bölgesel bazda daima Suudi Arabistan’ın yanında yer alırken uluslararası alanda ABD ve İngiltere’yle ittifaklar kurmuştur. Öyle ki ABD’nin bölgedeki en önemli askerî donanmalarından biri olan beşinci filosu ve İngiltere’nin bölgedeki ilk daimî deniz üssü Bahreyn’de yer almaktadır. Bu durum karşısında İran, Bahreyn’deki Şii nüfustan yararlanarak yönetime karşı toplumu mobilize etmeyi amaçlamakta ve içerdeki muhalif sesleri dünyaya duyurmak adına sahip olduğu medya organlarından yararlanmaktadır. Nitekim 14 Şubat 2011 sonrasında Bahreyn’de başlayan protestolar, İran’ın resmî medya organlarına ve İran destekli diğer medya organlarına yoğun bir şekilde yansımıştır.

Diğer taraftan İranlı yetkililer de yaptıkları resmî açıklamalarla Bahreynli Şii muhalif gruplara destek vermiştir. Bu açıklamalardan birkaçına bakacak olursak; 21 Mart 2011’de Hamenei yaptığı bir konuşmada İran’ın Bahreyn protestocularını Şii-Sünni çatışması kapsamında destek vermediğini ancak İran Anayasası’nın 154. maddesi uyarınca zulme karşı mücadele etmek gerekçesiyle destek verdiğini belirtmiştir. Hamenei pek çok konuşmasında benzer açıklamalar yaparak Bahreyn halkını mazlum, Bahreyn yönetimini ise zalim olarak nitelendirmiştir. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani 2013 BM Genel Kurulu Toplantıları konuşmasında Bahreyn’de halkın oyuna dayalı bir demokratik sisteme destek verdiğini söylemiştir. İran Parlamentosu da (İran İslami Şûra Meclisi) Suudi Arabistan’ın 2011 yılında protestoları yatıştırmak için Bahreyn’e yaptığı asker sevkiyatını bir bildiri yayımlayarak kınamıştır. Buna benzer şekilde pek çok İranlı yetkili açıklamalarıyla Bahreyn’deki Şii ayaklanmalarına destek vermiştir. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi adına İran’ın destek verdiği iddia edilen önemli grupları ve yaptığı faaliyetleri kısaca gözden geçirmekte fayda var.

El-Vifak Cemiyeti

El-Vifak Cemiyeti 2002 yılında Şeyh Ali Selman, Dr. Said Şahabi, Şeyh Abdül Emir el-Cumari gibi ülkenin önemli Şii âlimlerinden oluşan 100 kişinin katılımıyla kurulmuştur. El-Vifak Cemiyeti aslında 1994 ve 1998 protestolarının ana gövdesini oluşturan İhrar Hareketi’nin devamı niteliğindedir. Bu cemiyet ülkedeki karar vericilerin halkın oyuyla iktidara gelmesini öngören demokratik sistemi savunmaktadır. 2010 Temsilciler Meclisi Seçimlerine katılan el-Vifak, Şiilere tahsis edilen 18 sandalyenin tamamını kazanmayı başarmıştır. Ancak 2014 protestoları esnasında el-Vifak Cemiyeti’nin genel sekreteri Şeyh Ali Selman tutuklanıp hapse atılmıştır. Bir dönem İran’ın Kum şehrinde dinî eğitim alan Şeyh Ali Selman, halkı yönetime karşı kışkırtmak ve dış güçlere casusluk yapmakla suçlanmıştır. Ali Selman, 2014’te almış olduğu 4 yıllık hapis cezası 2016 yılında 9 yıla çıkartıldığından hâlen hapiste tutulmaktadır. Aynı şekilde 2016 yılından itibaren el-Vifak Cemiyeti’nin bütün faaliyetleri de Bahreyn kraliyet ailesi tarafından askıya alınmıştır.

Tuiyye Cemiyeti

Bu cemiyetin liderliğini Ayetullah Şeyh İsa Kasım üstlenmektedir. Şeyh İsa Kasım, Bahreyn’in saygın taklit merciilerinden biri olup Ayetullah Ali Sistani’nin Bahreyn’deki temsilciliğini yapmaktadır. Bazı kaynaklara göre Kasım aynı zamanda İran Devrim Rehberi Hamenei’nin de Bahreyn’deki dinî temsilciliğini yürütmektedir. Tuiyye Cemiyeti daha çok kültürel ve taklit merciiliği gibi dinî meseleler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu siyasi partinin lideri Şeyh İsa Kasım 2016 yılında kraliyet ailesi tarafından mezhepçilik ve dış mihraklarla iş birliği yapma gerekçesiyle vatandaşlıktan çıkarılmıştır. İsa Kasım’ın, 22 yaşındayken Bahreyn vatandaşlığını almış olması sebebiyle İran kökenli olduğu iddia edilmektedir. Vatandaşlıktan çıkarıldıktan sonra sıklıkla Irak ve İran’da görülmüştür. Kasım Süleymani’nin ölümünden sonra ABD ve Suudi Arabistan’a karşı sert söylemlerde bulunan İsa Kasım’ın hâlihazırda İran’ın Kum kentinde ikamet ettiği söylenmektedir.

Emel Cemiyeti

Bu siyasi grup Bahreyn İslami Özgürlük Cephesi’nin (Islamic Front for Liberation of Bahrain) bir alt kolu olarak nitelendirilebilir. Cemiyetin manevi lideri Seyyid Hadi Müderrisi, 1981’de Al-i Halife’ye karşı darbe girişiminde bulunan kişilerden biri olarak görülüp sürgüne gönderilmiştir. Bu grubun taklit merciiliğini de vefatına kadar İranlı Ayetullah Seyyid Muhammed Şirazi yapmıştır. Günümüzde gurubun mensuplarından bazıları Hadi Müderrisî’nin ağabeyi Ayetullah Taki Müderresî’yi, bir diğer kısmı da Ayetullah Seyyid Sadik Şirazi’yi taklit etmektedir. Şirazilerin velayet-i fakih yönetimine karşı tutumlarını göz önünde bulundurduğumuzda velayet-i fakih savunucusu olan Şeyh İsa Kasım’ın bu grupla olan görüş ayrılığı da anlaşılmaktadır. Ancak nihayetinde bu görüş ayrılığı İran’ın destek verdiği diğer gruplardan ayrılmasına neden olmamaktadır.

Bahsedilen grupların dışında İran’la bağlantıları olan bazı diğer Şii grupların da olduğu söylenmektedir. Örneğin Bahreyn Hizbullahı adında bir Şii milis grubunun varlığı zaman zaman kraliyet yanlısı mecralarca gündeme getirilmektedir. Ancak bu husus ispat edilmiş bir durum değildir. Bunların yanı sıra Bahreyn yönetimi İran’ı Bahreyn sınırları içerisinde silahlı unsurları mobilize etmekle suçlamaktadır. Örneğin 2015 Kasım ayında Bahreyn polisi 47 kişiyi silahlı saldırı planladığı gerekçesiyle tutuklamış ve bu kişilerin İran’ın askerî kamplarında eğitim gördüklerini açıklamıştı. Aynı şekilde Bahreyn polisi 290 kişinin daha benzer suçlamalarla savcılığa verildiğini duyurmuştu. Nitekim savcılığa verilen 290 kişiden 286’sı 2017 yılında tutuklanmıştır. Ancak İran bu suçlamaları reddederek tutuklananların devlet karşıtı protestocular olduğunu savunmaktadır.

Sonuç

İran, 1971’de yapılan bir anlaşmayla Bahreyn’in bağımsızlığını resmen tanımıştır. Dolayısıyla Bahreyn’e yönelik hak iddiaları hukuki açıdan karşılık bulmamaktadır. Bu durumda İran, doğrudan müdahale etmek yerine Bahreyn nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Şiileri mobilize ederek Al-i Halife yönetimini zayıflatmayı ve nihayetinde Şii bir yönetimin iktidara gelmesini amaçlamaktadır. Nitekim İranlı yetkililer söylemlerinde Bahreyn’de halkın oyuyla bir yönetimin başa gelmesini istediğini vurgulamaktadır. Zira Bahreyn Şiilerinin tek bir çatı altında birleşip aynı siyasi akıma destek vereceği farz edilirse İran’ın bu söylemi onu Bahreyn’de istediğine ulaştıracaktır. Fakat Al-i Halife kraliyet ailesinin izlemiş olduğu politikalara ve bu doğrultuda destek aldığı güçlere bakıldığında ne Bahreyn Şiileri tek çatı altında birleşebilecek durumda ne de İran doğrudan bir müdahalede veya Şii gruplara askerî yardımda bulunabilecek güçtedir. Bu hususta ABD’nin beşinci filosunun Bahreyn’de olması, İngiltere’nin Bahreyn kraliyet ailesiyle olan tarihî geçmişi ve diplomatik alanlardaki desteği kilit rol oynamaktadır. Ancak Bahreyn Şiilerinin yönetime dâhil edilmesi Al-i Halife yönetiminin kaçınamayacağı bir gerçektir. Nitekim son yıllarda başta 40 kişilik Temsilciler Meclisinin 18 sandalyesinin Şiilere tahsis edilmesi gibi girişimlerle Şiiler, yönetime zayıf bir pozisyonda entegre edilmeye çalışılmaktadır. Fakat 2011 sonrası protestolar, yönetimin daha sert davranmasına, buna karşılık 18 Şii milletvekilinin istifasına ve önemli Şii cemiyetlerinin kapatılmasına yol açmıştır. Bu durum Al-i Halife yönetimi ve Şii toplumu arasındaki uçurumu göstermektedir. İran’ın Şiiler arasındaki nüfuzu ve bundan kaynaklı Al-i Halifenin tedirginliği uçurumun kapatılmasını daha da zorlaştırmaktadır.