İran’ın Barış Pınarı Harekâtı’na Yaklaşımı

İran’ın Barış Pınarı Harekâtı’na Yaklaşımı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran’ın Türkiye’nin Kuzey Suriye’de başlattığı Barış Pınarı Harekâtı’na yönelik tepkisi artarak devam etmektedir. 8 Ekim’de operasyondan bir gün önce, İran Dışişleri Bakanlığı tarafından yayımlanan “Suriye’deki Son Gelişmeler ve Türkiye’nin Olası Suriye Operasyonu” başlıklı bildiride, Ankara’nın olası operasyonunun Türkiye’nin güvenliğini temin etmeyeceği gibi bölgede de insani bir krize yol açacağı ifade edilerek, Tahran’ın operasyona karşı olduğu belirtilmişti. Aynı şekilde Türkiye’nin olası operasyonuna ilişkin sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımla İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Adana Mutabakatı’na atıfta bulunarak Türkiye’nin, Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı göstermesi gerektiğini belirtti. İran devlet televizyonu İran Dışişleri Bakanı Zarif’in, mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu’nu aradığını ve Tahran’ın, Türkiye’nin olası Suriye operasyonuna karşı olduğu mesajını verdiğini aktardı. 9 Ekim Çarşamba günü Barış Pınarı Harekâtı’nın başlamasıyla Tahran’dan gelen tepkilerin dozu artarak devam etti. Harekâtın başladığı açıklanır açıklanmaz İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Türkiye ziyaretini iptal ettiğini açıkladı. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani devam eden operasyona ilişkin yaptığı açıklamada “Türkiye’nin güvenlik kaygıları giderilmeli ama perde arkasında yapılan anlaşmalar bölgenin yararına değil” derken, 10 Ekim Perşembe günü İran Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada Türkiye’ye Suriye’deki güçlerini geri çekme ve saldırıyı derhal durdurma çağrısı yapıldı. Tüm bunlara ek olarak Barış Pınarı Harekâtı’nın başladığı gün İran Silahlı Kuvvetleri Türkiye sınırına yakın bir bölgede askerî tatbikat gerçekleştirdi. Her ne kadar bu önceden planlanmış bir tatbikat olsa da zamanlaması açısından dikkat çekmektedir. Bu noktada “İran’ın Barış Pınarı Hareketiyle ilgili kaygısı nedir? Bu Harekât Tahran’ın Suriye’deki çıkarıyla çelişiyor mu?” gibi sorular öne çıkmaktadır.

Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e ulaşan bir koridorun oluşturulması Tahran’ın Suriye stratejisinin en önemli ayağını oluşturmaktadır. Çünkü Suriye, İran’ın güvenlik doktrini kapsamında hayati öneme sahip olan Doğu Akdeniz’de manevra kapasitesini ve caydırıcılığını artırabileceği bir stratejik derinlik sunmaktadır. Bu bağlamda İran, Suriye iç savaşının başlamasından bu yana müttefiki Esed’i istikrarlı bir şekilde desteklemiştir. İstihbarat paylaşımından askerî ve mali kaynak sağlamaya kadar Şam rejimine geniş bir yelpazede destek sağlayan Tahran, her geçen gün konumunu pekiştirerek Suriye meselesinin önemli aktörlerinden biri hâline gelmiştir. Gelinen noktada ise Tahran, Şam hükûmeti üzerindeki nüfuzu ve ülkede konuşlanmış olan on binlerce milis gücüyle Suriye meselesinin en önemli aktörlerinden biri konumundadır. Tahran’ın DEAŞ sonrası Suriye’deki temel stratejisi, 8 yıllık Suriye iç savaşında elde ettiği kazanımları muhafaza edip çatışma sonrası Suriye’yle ilgili müzakerelerde masadaki en güçlü aktörlerden biri olarak yerini almaktır.

Bu bağlamda Tahran, bu Harekât gibi bölgede ortaya yeni olasılıklar çıkarabilecek girişimleri Suriye’deki stratejik çıkarına yönelik bir tehdit olarak değerlendirmektedir. Tahran açısından Türkiye’nin öncülüğünde Suriye nüfusunun büyük çoğunluğunu temsil eden Suriye Ulusal Ordusuyla birlikte başlatılan bu harekât, bölgeyi Şam rejimi kontrolü dışında bırakacak bir girişimdir. Dolayısıyla Tahran yönetimi bir taraftan her fırsatta Türkiye’nin Suriye’ye yönelik müdahalelerine karşı duruş sergilerken diğer taraftan da Suriye’nin toprak bütünlüğünü güvence altına alan Astana Süreci’ne destek vermiştir.

Harekât Türkiye-İran İlişkilerinin Seyrini Nasıl Etkiler?

Ankara ve Tahran’ın Suriye’nin Kuzeyindeki PYD/YPG/PKK meselesine yönelik yaklaşımları farklıdır. Türkiye’nin Suriye’deki temel amacı, Kuzey Suriye’de Irak sınırı boyunca PYD/PKK’nin kesintisiz hâkim olduğu bir bölgenin oluşmasını önlemektir. Oysa Tahran, Kuzey Suriye’deki Kürt unsurların Esed rejimi ile bir çeşit uzlaşmaya varmasını sağlayarak zamanla Suriye topraklarının tamamının merkezi hükûmetin kontrolüne geçmesini hedeflemektedir. Nitekim Tahran geçmişte bir taraftan Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtlarına yönelik benzer bir tavır sergilerken diğer taraftan da Türkiye’nin olası operasyonunu önlemek için PYD/PKK unsurlarıyla Esed rejimi arasında bir çeşit uzlaşı sağlanması için çaba harcamıştır. Fiilen Halep’in kuzeybatısındaki Afrin-El Bab-Cerablus hattını kontrol eden ve İdlib’de önemli bir askerî varlığı bulunan Türkiye’nin, Fırat’ın doğusunda ilk etapta 120 km uzunluğunda ve 30 km derinliğe kadar inen bir bölgede hâkimiyet kurması, Ankara’nın Suriye’deki rolünün gerek diplomatik gerekse askerî olarak pekişeceği anlamına gelmektedir.

Türkiye’nin Suriye Ulusal Ordusuyla birlikte Kuzey Suriye’de önemli bir toprak parçasını kontrol etmesi İran’ın dengeleme ve caydırıcılık stratejisine zarar vereceği gibi operasyonel etkinliğini de kısıtlayacaktır. Tahran, Suriye’deki konumunu bölgesel ve uluslararası güçlere karşı caydırıcı bir unsur olarak kullanmayı amaçlamaktadır. Bu çerçevede Türkiye’nin Suriye’deki güçlü varlığı ve bölgedeki denklemin Ankara lehine değişme ihtimali Tahran’ı rahatsız etmektedir.