İran’ın Terörle Mücadele Stratejisinde Ana Dinamikler ve Sonuçları

İran’ın Terörle Mücadele Stratejisinde Ana Dinamikler ve Sonuçları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran’da 5 Mayıs'ta Kürdistan eyaleti Divandere/Çihil Çeşme Dağları bölgesinde çıkan çatışmada Devrim Muhafızları Ordusu (DMO)/Beyt-el Mukaddes Karargâhına bağlı bir albay ve iki asker hayatını kaybetmiş, beş asker ise yaralanmıştır. Bu saldırı sonrasında İran güvenlik güçleri tarafından bölgede terörle mücadele operasyonu başlatılmış ve 16 kişilik bir grup yakalanarak silahlarıyla birlikte ele geçirilmiştir. Bunun ardından aynı bölgede DMO güçleri ve İran Hava Kuvvetlerinin de desteği ile geniş ve yoğun bir operasyon süreci başlatılmıştır. Eylemin ve yakalanan şahısların, PKK/PJAK terör örgütü ile bağlantısı olduğu yönünde değerlendirmeler yapılmıştır. Gerçekleştirilen son terör saldırıları ve ardından başlatılan operasyonlar, İran’ın terörle mücadele stratejisine dair bir çerçeve ortaya koymanın gerekliliğini ve önemini göstermiş; bu gelişmeler, İran’ın terörle mücadele stratejisinde belirli dinamiklerin bir süreklilik içinde işleve sahip olduğunu bir kez daha somutlaştırmıştır.

Etnik-ayrılıkçı, etno-mezhepsel ve ideolojik motivasyonlu pek çok terör örgütünün faaliyet gösterdiği İran’da, terörle mücadeleye dair ana dinamikler; farklı motivasyon temellerine, yapılanma ve eylem tiplerine sahip olan terör örgütleri ile mücadelede standart bir biçimde etki göstermektedir. Bu durum, İran’ın iç güvenlik bağlamında terörle mücadele stratejisine yön veren söz konusu ana dinamiklerin olumsuz sonuçlar yaratmasına yol açmaktadır. İran’ın terörle mücadele stratejisine yön veren ana dinamiklerin anlaşılması, yarattığı etkilerin ve sonuçların açıklanması yanında geleceğe dair bir öngörü projeksiyonu imkânını da elverişli kılmaktadır. Söz konusu dinamikler İran’da terörizmin seyrine, dönüşümüne ve geleceğine ilişkin belirli ipuçları sunmaktadır.

Bu bağlamda İran’ın terörle mücadele stratejisi tarihsel süreç açısından incelendiğinde ilk olarak kendisini gösteren dinamik bütünsel bir yaklaşımın benimsenmesidir. İran’ın, farklı motivasyonlara sahip olan ve farklı hareket tarzlarını benimseyen terör örgütlerinin tümüne yönelik olarak aynı stratejik hamleleri uygulaması, terörizme sebep olan farklı sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve siyasi şartların net bir biçimde analiz edilmemesine yol açmaktadır. Bu koşulların sağlıklı biçimde analiz edilememesi ise İran’da terörizmi oluşturan ve derinleştiren nedenlerin yeniden üretilmesine sebep olmaktadır.

Diğer yandan İran’ın terörle mücadele stratejisi kapsamında gözlemlenen en temel özelliklerden bir diğeri reaksiyoner ve caydırıcılığa dayalı bir anlayışın hâkim olmasıdır. Buna göre İran’da terörle mücadele operasyonları genellikle terör eylemlerinin ardından başlatılmakta; bu operasyonların karakteri ise daha çok askerî güç kullanımı ve “intikam” odaklı bir niteliğe sahip oluşlarıyla açığa çıkmaktadır. Bu durum, etki-tepki prensibi çerçevesinde askerî güç doğrultusunda bir caydırıcılık sergilemeyi esas alan İran’ın, alan kontrolü ve teröristlerin güvenli alanlarını (safe heavens) yok etmeye yönelik bir stratejiyi kısmi şekilde uyguladığını da göstermektedir. İran; Batı Azerbaycan ve Kürdistan eyaletlerinde faaliyet gösteren etnik-ayrılıkçı örgütlerin güvenli alanı niteliğindeki Irak’ın kuzeyi ve Sistan-Beluçistan eyaletinde faaliyet gösteren etno-mezhepsel örgütlerin güvenli alanları olan İran-Pakistan sınır hattı bölgelerine yönelik olarak özellikle İran’da gerçekleştirilen terör eylemlerinin ardından askerî operasyonlar düzenlenmektedir. Fakat bu operasyonlar uzun vadeli bir sonuç üretmemekte; kısa bir sürenin ardından terör örgütleri konuşlandıkları alanlarda faaliyetlerini devam ettirebilmektedir.

İran’ın benimsediği reaksiyoner ve caydırıcılık temelli yaklaşım, terörle mücadele stratejilerinde önemli bir yere sahip olan önleme (prevention) yaklaşımının büyük oranda göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Bireylerin terör örgütlerine yönelimlerinin ve terör ağlarının oluşumunun engellenmesini hedefleyen önleme temelli yaklaşım, İran açısından yalnızca terör eylemlerinin veya eylem hazırlıklarının engellenmesi düzeyinde algılanmaktadır. Bunun sonucunda terör örgütlerine yönelik katılımlar, terörizme yönelimdeki itiş ve çekiş güçleri ortadan kaldırılamamakta ve engellenememektedir. Bireylerin terörizme yönelimlerini önleyebilecek toplumsal, ekonomik ve siyasi gelişmelerin göz ardı edilmesi, askerî ve hukuki yaptırımlar ile caydırıcılık temelli önleme sağlanmaya çalışılması kısa vadeli başarılar üretirken orta ve uzun vadede terörizmin ve terör örgütlerinin lehine sonuçlar yaratmaktadır.

İran’da, terörle mücadeleye ilişkin yasal mevzuatta yer alan idam cezası ve terör örgütü iltisakı ile tutuklu bulunan kişilerin hapishanelerde işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları yönündeki iddialar terörle mücadele stratejisinin aleyhine sonuçlar doğurmaktadır. Zira bu durumlar, terör örgütleri tarafından bir intikam argümanına dönüştürülebilmekte ve hapishane koşulları ise radikalleşme süreçlerine ivme kazandırabilecek ortamlar hazırlayabilmektedir. İdam cezası ile cezalandırılan terör örgütü militanları terör örgütleri tarafından “şehit” olarak nitelendirilmekte ve bu kişilerin ölümü örgütler tarafından birer “intikam” gerekçesi olarak araçsallaştırılabilmektedir. Bununla birlikte terör örgütleri ile iltisak gerekçesiyle tutuklu bulunan çoğu sempatizan, hapishane koşulları dolayısıyla radikalleşme sürecini tamamlayarak bir militan konumuna gelebilmektedir.

İran’ın terörle mücadele stratejisinin söylemsel dinamiği, terör eylemlerine ve terör örgütlerine yönelik tanımlama ve nitelendirmelerden oluşmaktadır. İran’daki en yüksek siyasi ve askerî makamlar tarafından İran’da faaliyet gösteren terör örgütleri sıkça ABD-İsrail-Suudi Arabistan ortaklığının İran içerisindeki uzantıları olarak kodlanmakta ve gerçekleştirilen terör eylemleri ise bu ortaklığın İran’a yönelik saldırıları olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte terör örgütleri “karşı-devrimci unsurlar” ve “İslam Cumhuriyeti nizamını yıkmaya çalışan gruplar” olarak tanımlanmakta ve ulusal güvenlik söylemi genellikle bu tanımların gölgesinde kalmaktadır. Bu durum, terörizmin kolaylaştırıcı faktörü olarak kabul edilen dış desteğin İran tarafından terörizmin ana ve kök sebebi (rootcause) olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır. Dış desteğin, terörizmin kök sebebi olarak değerlendirilmesi şeklindeki yanlış; terörizmi yaratan temel koşulların göz ardı edilmesi ve anlaşılamamasına ve yine terörizmin yeniden üretilmesine neden olmaktadır.

Son olarak İran’ın terörle mücadele stratejisinde etkili olan ana dinamikler arasında kurumlar arası rekabeti de saymak mümkündür. İran’da terörle mücadele süreçleri DMO Kara Kuvvetleri, DMO İstihbarat Birimi ve Besic Teşkilatı ile İstihbarat Bakanlığının görev ve sorumluluğunda yürütülmektedir. Bu süreçlerde özellikle DMO ve İstihbarat Bakanlığı arasında yaşanan rekabet, terörle mücadele stratejisinin başarısını etkileyebilmekte ve bazı durumlarda terör eylemlerinin önlenememesine yol açabilmektedir.

Söz konusu ana dinamikler İran’da terörizm ve terörle mücadeleye dair genel bir çerçeve ve profil ortaya koymaktadır. İran’da etkili olan söz konusu yaklaşım ve anlayışlar İran içerisinde olduğu gibi bölgede ve özellikle İran ile sınırdaş olan ülkelerde de güvenlik risklerini beslemektedir. İran’da faaliyet gösteren terör örgütleri ile mücadelede benimsenecek olan yaklaşımın başarısı diğer ülkelerdeki risklerin düzeyini de aynı oranda etkileyecektir. Bu bağlamda İran’da faaliyet gösteren terör örgütlerinin uzantıları ile mücadele eden Türkiye, Pakistan ve Irak’ın bu süreçleri yakından takip etmeleri ve terörle mücadele stratejileri bağlamında İran’ın daha pro-aktif yaklaşımlar benimsemesine yönelik telkin ve teklifleri önem taşıyacaktır.