İranlı Türkolog Hüseyin Muhammedzade Sadik Vefat Etti
Bir süredir Tahran’da hastanede yatan İranlı Türkolog, mütercim, şair, araştırmacı yazar Hüseyin Muhammedzade Sadik (Düzgün), 24 Ağustos Çarşamba günü sabaha karşı kalp krizinden vefat etti. Cenazesi, doğduğu şehir olan Tebriz’e götürülerek defnedildi. İran’da Türkoloji alanında akademik yetkinliğe sahip ilk Türkologlardan biri olan Düzgün’ün vefatıyla ülkede, İslam Devrimi öncesi yetişen birincil nesil Türkologların devri kapanmış oldu. Türkoloji araştırmalarının yanı sıra yayıncılık ve eğitim faaliyetleriyle de tanınan Düzgün’den geriye, ders verdiği pek çok öğrenci ve yayımladığı 300 kadar çalışması kaldı. Bilhassa Azerbaycan Türkçesi, edebiyatı, kültürü ve yazma eserlerine ilişkin kaleme aldığı çalışmalarla İran Türkoloji’sinde ciddi yer edindi. Çalışmalarının bazıları, Azerbaycan Cumhuriyeti ve Türkiye’de de dikkat çekti.
Düzgün, 1945 yılında Tebriz’in Sırhab Mahallesi’nde eşraftan bir ailede dünyaya geldi. İlk olarak dedesi Abbas Kulu Han’ın yanında okuma yazma ve Kur’an öğrendi. Babasının görevi gereği ilkokula Hudaferin kasabasında başladı fakat ikinci sınıftan itibaren Tebriz’de devam etti. 1959 yılında Lokman Lisesinde edebiyat şubesinde okumaya başladı. Dil ve edebiyata olan ilgisi ve bu alandaki istidadı bu yıllarda belirginleşti. Öyle ki kendisine “şair” lakabı verildi. Örgün eğitimin yanı sıra Mirza Gulam Hüseyin Herisi, Ağa Mirza Umran ve Ali Ekber Vakayi gibi dönemin önemli isimlerinden felsefe, fıkıh, usul ve ahkâm gibi dersler aldı. Aynı yıllarda ana dili Azerbaycan Türkçesinin üzerinde durdu ve bu alanda yayımlanmış pek çok eseri okudu. Akabinde Tebriz Öğretmen Okulunda (Danişsera) Fars Dili ve Edebiyatı Bölümüne girdi.
Mezun olunca Tebriz’de köy okullarında öğretmenlik yapmaya başladı. Öğretmenliği sırasında da ana dili Azerbaycan Türkçesinin üzerinde durdu. Bu dönemki intibaları, ilerleyen yıllarda hazırlayacağı, Azerbaycan Türkçesinin öğretiminde fayda sağlayacak dil bilgisi ve sözlüklere zemin teşkil etti. 1970 yılında Fars Dili ve Edebiyatı lisans derecesini aldı. Yüksek lisansını Tahran Üniversitesinde tamamladı. Doktora eğitimine Türkiye’de devam etti. İstanbul Üniversitesinden 1983 yılında ise doktora derecesi aldı. Doktora tezi, Prof. Dr. Tahsin Yazıcı’nın danışmanlığında, “Mirza Ağa Tebrizi’nin Hayatı, Kişiliği, Eserleri ve Risale-yi Ahlakiye’nin İncelenmesi” başlığını taşıyor. Sovyetler Birliği dağılmadan önce araştırma yapmak, konferans vermek üzere Azerbaycan’da bulundu ve kendisine burada fahri doktora tevdi edildi. İran’a döndükten sonra, bir yandan Türkoloji araştırmalarına yoğunlaştı; diğer yandan ise yayıncılık faaliyetleri yürütmeye başladı.
Düzgün’ün ilk olarak Farsça yazıları yayımlandı. 1966 yılında Tebriz Eğitim-Öğretim Dergisi’nde “Mitra [Meleği] ve Mihregan Bayramı” başlığını taşıyan kısa makale, ilk yazısı olarak geçiyor. 1968 yılında Tebriz’deki Asr-ı Novin (Yeni Asır) gazetesinin edebiyat sayfasını idare etmeye başladı. 1968 yılında, Pehlevi yönetimi tarafından tehlike olarak addedilen Azerbaycan Türkçesi ve edebiyatına ilişkin çalışmaları sebebiyle tutuklandı ve cezaevine düştü. Bu süreçte; Galadan Galaya, Hani Bes Yoldaşın Ördek ve Savaş Nağmeleri adlı üç şiir kitabı hazırladı. Ancak kitaplarına el konuldu ve kendisine teslim edilmedi. Cezaevinden çıkınca da kendisine yurt dışı çıkış yasağı getirildi. Bu yasak ancak 1979 İslam Devrimi’nden sonra kalktı. Düzgün, 1969 yılında ise yine Tebriz’de iki haftada bir çıkan Hüner ve İçtima başlıklı edebiyat dergisini kurdu. Böylelikle neredeyse vefatına kadar sürecek yayıncılık hayatı da başlamış oldu. Devrim’e doğru Pehlevi yönetimi tarafından etnik gruplara karşı gevşemeye başlayan kontrolle birlikte 1978 yılında Azadlık ile Yoldaş dergilerini çıkardı. Devrim’den sonra ise İnkılap Yolunda, Yeni Yol ve Sehend dergilerini yayımladı. Yine 1985 yılında Adalet Bakanlığı tarafından Türkiye Türkçesinde yeminli tercüman olarak tayin edildi. Akademik bir kariyer yapmasa da ülkenin muhtelif üniversitelerinde Azerbaycan Türkçesi ve edebiyatına ilişkin dersler ve ilgililer için seminerler verdi.
Velut bir kaleme sahip olan Düzgün, Devrim sonrası yaşanan nispi özgürlük ortamında başta Ahmed Kesrevi gibi sabık yönetimin Azerbaycan Türklerine bakışını teşkil eden yazarların görüşlerine karşı çıktı. Bunun yanı sıra Azerbaycan Edebiyatı’nın zenginliğini göstermek adına Fuzuli, Nesimi, Sarraf, Hekim Hideci, Ebülkasım Nebati başta gelmek üzere pek çok klasik şairin eserini yayımladı. Nizami Gencevi gibi Farsça yazan Azerbaycanlı ediplere ilişkin monografiler neşretti. Kaçar Dönemi’nden kalma, Kavaid-i Zeban-ı Türki gibi el yazmalarını gün yüzüne çıkardı. Ayrıca kendi kaleme aldığı Türkçe şiirleri de muhtelif kitaplarla okuyucuyla buluşturdu. Türkiye Türkçesi, Rusça, Farsça, Arapça ve Azerbaycan Türkçesine hâkim olan Düzgün, pek çok tercüme de yaptı. Örneğin Türkolojinin önemli kaynaklarından Divanü Lügati-t Türk’ü ve Yunus Emre’nin şiirlerini Farsçaya; Devrim Rehberi Ayetullah Humeyni’nin Divan’ını da Azerbaycan Türkçesine çevirdi. Mektepli bir Türkolog olarak Düzgün, bütün bu çalışmalarıyla İran’da Devrim sonrası yetişen Azerbaycanlı entelektüel kesimde saygı uyandırdı.