Koronavirüs Tartışmalarının Gölgesinde İran’ın Şiileştirme Politikaları

Koronavirüs Tartışmalarının Gölgesinde İran’ın Şiileştirme Politikaları
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Son günlerde İran’ın ve dünyanın en önemli gündem konusu kuşkusuz koronavirüs salgınıdır. Ancak İran'da bu salgınla bağlantılı başka meseleler de yeniden tartışmaya açılmış durumdadır. Koronavirüsün İran’da ilk kez Kum kentinde ölüme neden olması, bu kentin siyasi ve ideolojik misyonunu tekrar gündeme getirdi. İran’ın önde gelen Sünni din adamlarından Mevlana Abdülhamit, 13 Mart 2020 tarihinde yayınladığı bir video kaydında koronavirüsün Kum’da dinî eğitim almakta olan Çinli Müslüman öğrenciler yoluyla bu şehre bulaştığının ileri sürüldüğünü hatırlatarak Uluslararası el-Mustafa Üniversitesini, dinî bilgisi zayıf Sünni gençlerin beyinlerini yıkadığı gerekçesiyle eleştirdi. Abdülhamit’e göre bu durum Tahran’ın izlediği İslam ümmetinin birliğine ve mezhepler arası yakınlaşma politikasına aykırıdır. Ayrıca Abdülhamit, aynı kayıtta üniversitenin derslerini beğenmeyip ülkelerine dönmek isteyen öğrencilerin zorla alıkonulduğunu ve geri dönmemeleri için pasaportlarının alındığını iddia etti. Abdülhamit’in bu üniversiteyi hedef alan açıklamaları yeni tartışmaları da beraberinde getirerek İran’ın Şiileştirme politikaları amaç ve araçları ile bir kez daha tartışmaya açıldı. Üniversite yayımladığı açıklamada Abdülhamit’in söylemlerinin doğru olmadığını, bu söylemlerin şu ana kadar mezun olan Sünni akademisyenlere ve din adamlarına bir ihanet olduğunu ileri sürmüş olsa da açıklamalar bu husustaki gerçeği değiştirmemektedir.

İran’ın bölgede ve İslam dünyasında etkili bir ülke olmasını sağlayan en önemli unsurlardan biri Şiiliktir. Şiilik İran tarihi için Safeviler Dönemi'nde olduğu gibi İran İslam Cumhuriyeti’nin jeopolitik tasarımında da önemli bir yer işgal etmektedir. Jeopolitik tasarım, belli bir kültür sisteminin devlet kanalıyla hedef alınan coğrafyada kültürel ve beşerî bir dünya inşa etme girişimi olarak adlandırılabilir. 1979 Devrimi’nden sonra Humeyni’nin kurduğu sistem sayesinde İran hem bölgedeki hem de tüm dünyadaki Şii toplulukları her ne kadar bunlar farklı etnik gruplara mensup olsalar da belli bir ölçüde mobilize etme imkânı bulmuş ve kendi sistemini inşa etmeyi başarmıştır.

İran’ın Şiileştirme Politikası

İran Anayasası, İslam dini ve Şii mezhebi temelinde bir devlet yapısı öngörmüştür. Devletin tüm organ ve kurumlarında ve ülkenin idaresinde Şii mezhebinin öğretileri esas alınmaktadır. Önemli kurum ve konumlarda sadece “Velayet-i Fakih Teorisi”ne tam bağlılıkları tespit edilen kişiler yer alabilmekte, kişisel ve toplumsal davranışlar Şii mezhebine bağlı kurallara göre değerlendirilmektedir. Ayrıca aile, eğitim ve kültür alanlarında da Şii değerlere uygun şekilde düzenlemeler yapılmaktadır. İran İslam Cumhuriyeti Anayasası'nın 12. maddesinde yer alan “İran’ın resmî dini İslam ve resmî mezhebi Şii (Caferi) mezhebidir ve bu madde sonsuza değin değiştirilemez.” ibaresiyle diğer tüm seçenekler baştan reddedilmiştir.

Diğer taraftan İran Anayasası’nın 11. maddesinde yer alan “İran İslam Cumhuriyeti devleti, İslami devletlerin uyuşması ve birleşmesi temeline genel siyaseti yerleştirmekle ve İslam dünyasının siyasi, iktisadi ve kültürel birliği gerçekleşinceye değin sürekli çaba harcamakla ödevlidir.” ibaresine bakıldığında İran’ın, İslam dünyasına liderlik etmeyi ve İslam ülkelerini Şii merkezli bir eksende birleştirmeyi amaçladığı görülmektedir. Böylece İran, yalnızca ideolojik ve mezhebi bir devlet olmayı değil İslam dünyasında Şiiliğin yeryüzündeki dinî ve manevi otoritesi hâline gelmeyi de hedeflemiştir. İran yönetiminin İslam dünyasını birleştirme yönündeki amacı başarısız olarak görülse de Şiilik, İran için bölge topluluklarını ve dünyada bulunan Şii grupları İran’ın liderliğine ikna etmek için oldukça güçlü bir araç olmuştur. Çünkü mezhepsel kimlik İran için itikadi ve siyasi bir kimlik hâline dönüşmüş durumdadır. Bu bakımdan İran, bir yandan Şii toplulukların liderliğine talip olurken diğer yandan da Şii olmayan Müslümanları da Şiileştirme faaliyetlerini istikrarlı bir şekilde sürdürmektedir.

İran’ın Şiileştirme politikası, İslam ülkelerinde ve Müslüman toplulukların yaşadığı bölgelerde açtığı kültür merkezleri ile Şiiliğin yaygınlaştırılmasını hedeflemiş ve bu merkezleri “İslami tebliğin” önemli bir aracı hâline getirmiştir. İran, “İslami tebliği” ve “irşat” adı altında aslında Şiilik ve kendi değerlerini anlatmaktadır. Bu bağlamda İran’ın Şii yayılmacılığı için kullandığı en önemli araçların başında dinî yayınlar, üniversiteler ve kültür merkezleri gelmektedir. Bunların başında ise Uluslararası el-Mustafa Üniversitesi vardır.

İran’ın Şiileştirme Politikalarında Uluslararası el-Mustafa Üniversitesinin Rolü

Uluslararası el-Mustafa Üniversitesi 19 Aralık 2007 tarihinde Devrim Rehberi Ali Hamenei’nin yayımladığı bir bildiriyle “Dünya İslam Bilimleri Merkezi” ve “Yurt Dışı Okullar ve İlim Havzaları Örgütünün” birleşimiyle kurulmuştur. Uluslararası el-Mustafa Üniversitesine entegre edilen Dünya İslam Bilimleri Merkezinin ana görevi Şiilik eğitimi alması için yetenekli gençleri seçerek kendi amaçları doğrultusunda eğitmektir.  Kum’da bulunan merkezlerde eğitilenler dünyanın dört bir yanına İslam Devrimi’ni ve Şii öğretilerini anlatmak ve yaymak için görevlendirilmiştir.

İran, Uluslararası el-Mustafa Üniversitesini Şii kültürünün yanı sıra İslam Devrimi adı verilen ideolojik gündemini de ihraç etmek için kullanmaktadır. Bu kuruluş kültürel ve mezhepsel faaliyetler yürüterek yurt dışındaki Müslüman topluluklar arasında Fars dili ve Kur'an kursları açarak veya Şii mezhebine ait çeşitli kitapları ve ders materyallerini bölge halklarının dillerine çevirerek yayımlamaktadır. Merkezi Kum şehrinde bulunan bu kurumun, 60 ülkede şubesi ve Müslüman topluluğa sahip ülkelerin nerdeyse tümünde temsilciliği vardır. Bu temsilcilikler aracılığıyla uygun insanlar belirlenip eğitim alması için başta Kum olmak üzere Uluslararası el-Mustafa Üniversitesinin İran’daki çeşitli şubelerine gönderilmektedir.

Uluslararası el-Mustafa Üniversitesinin 1399 yılı (2020) bütçesindeki payı %53 artışla 308 milyar tümene ulaşmıştır. İnternet sitesinde yer alan verilere göre 122 ülkeden 50 binden fazla erkek ve kadın öğrenciye eğitim verilmiş ve mevcut durumda 25 binden fazla kişi de mezun olmuştur. Üniversitenin başkanlığını hâlihazırda Ali Abbasi yürütmektedir.

Hamenei’nin İsfahan temsilcisi Ayetullah Tabatabai Nejad bir toplantıda, Uluslararası el-Mustafa Üniversitesi gibi kuruluşların Sünnileri Şiiliğe davet etmek için iyi bir fırsat yarattığını açıkça vurgulamıştır. Nejad’ın ifadesiyle bu kurum İslam Devrimi'ni ihraç etmek ve değerlerini yaymak için etkili adımlar atan önemli merkezlerden biridir. Ayrıca Uluslararası el-Mustafa Üniversitesinin kuruluşundan 2018 tarihine kadar başkanlığını yürüten ve Anayasa Koruyucular Konseyi Üyesi Ayetullah Ali Rıza Arafi 30 Haziran 2017 tarihinde Mehr Haber Ajansı'na verdiği bir demeçte bu üniversite vasıtasıyla dünya çapında 50 milyon kişinin Şii olduğunu iddia etmiştir. Arafi başka bir röportajında, Uluslararası el-Mustafa Üniversitesi’nin İran’ın paramiliter güçlerinin yetişmesindeki rolüne değinerek mezun olan öğrencilerin birçoğunun kendi inisiyatifleriyle Fatimiyyun ve Zeynebiyyun Tugaylarına savaşçı sıfatıyla katılarak kimilerinin bu uğurda hayatını kaybettiğini, kimilerinin yaralandığını ve bazılarının ise hâlâ savaş meydanında olduğunu belirtmiştir. Arafi aynı röportajda, bir süre önce Lübnan Hizbullahı Lideri Hasan Nasrallah ile yatsı namazından sabah namazına kadar Uluslararası el-Mustafa Üniversitesi ile ilgili konuları konuştuklarını ifade etmiştir.

Sonuç

Görüldüğü üzere İran Caferi Şiiliğinin kendine has bir yorumunu tüm İslam dünyasında aktif olarak yaymaya çalışmakta ve bu alanda başarılı olduğunu iddia etmektedir. Bu amaç doğrultusunda özel kurumlar oluşturmakta ve bu kurumlara büyük yatırımlar yapmaktadır. Eğitim kurumu olarak gösterilen bu kuruluşlar ise kendilerini; kültürel, bilimsel vb. faaliyetlerden çok siyasi etkinliklere hatta bizzat öğrencileri açık cephe çatışmalarına katılmaya yönlendirmeye adamış gibi görünmektedir. Öyle ki bu kuruluşlar özellikle de Sünniler arasında bir tür “misyonerlik” faaliyeti yürüttükleri eleştirisiyle karşılaşmaktadır. Şiiliğin özellikle de İran Şiiliğinin yayılması, İslam’ın ve Müslüman kardeşliğinin yayılması olarak okunamaz. Çünkü İran Şiiliği, ilkesel olarak İslam’ı yaymaktan ziyade “Sünni dünyanın kendi haklarını gasp ettiğine”, İslam dünyasının liderliğinin de “Masum İmamlar” silsilesine bağlı olan bir yönetici elitte olması gerektiği gibi hedeflere odaklanmış durumdadır. Böylece Sünnileri özellikle öğrencileri Şiileştirme politikalarına aracılık eden Uluslararası el-Mustafa Üniversitesi gibi kurumlar tüm İslam dünyasında ileride daha büyük tartışmalara sebep olacak gibi görünmektedir. Nitekim her etki tepki doğurmakta ve “Şii misyonerliği” olarak görülebilecek bu aktiviteler İran karşıtı cephenin de genişlemesine neden olmaktadır.