Koronavirüs ve İklim Değişikliği

Koronavirüs ve İklim Değişikliği
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İklim değişikliği ile mücadele 19. yy’dan beri süregelen ancak üzerinde görüş birliğine varılmakta zorlanılan bir konudur. Son olarak 2015 yılında imzalanan iklim değişikliği yönetişiminin son anlaşması olan Paris Anlaşması  2020 sonrası iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturacak büyük bir adım olmuştur. Ancak 2017 yılında Trump yönetiminin anlaşmadan çekileceğini belirtmesiyle süreç tekrardan tartışmalı bir hâl almıştır. Ayrıca karbon salınımlarıyla dünyayı en çok kirleten ilk 20 ülke arasında bulunan İran (7.) ve Türkiye (15.) de bu anlaşmayı hâlâ onaylamamıştır. İklim mücadelesi bu yönde ilerlerken Aralık 2019’da Çin’de ortaya çıkan ve küreselleşmenin de etkisiyle tüm dünyaya kısa sürede yayılan koronavirüs ile birlikte devletler tam anlamıyla sarsıldı. İklim değişikliğine kıyasla etkileri daha hızlı bir şekilde gözlemlenen ve zararı en aza indirebilmek için bazı önlemler alınabilen henüz birkaç aylık bir salgın bile küresel ekonomiyi bu kadar etkiliyorsa çok daha uzun süredir var olan ve etkileri henüz tam olarak ölçülemeyen iklim değişikliği krizinin üstesinden nasıl gelineceği, bugün tekrar düşünmemiz gereken en önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Koronavirüsün Sebebi İklim Değişikliği mi?

Bazı çevreler iklim değişikliğini inkâr etse de insan faaliyetlerinin iklim değişikliğine neden olduğu konusunda birçok bilimsel çalışma mevcuttur. Endüstriyel faaliyetler, doğal kaynakların aşırı ve yanlış kullanımı gibi tutumlar sonucundaki tahribat ve doğanın kendini dengeleyememesiyle bozulan ekolojik dengenin beraberinde birçok hastalığı getirdiği bilinmektedir. Koronavirüsün 11 Mart 2020’de küresel salgın olarak ilan edilmesiyle birlikte salgının iklim değişikliği ile bağlantısının olup olmadığına dair birçok görüş ortaya atıldı.

Bazı bilim insanları koronavirüs ve iklim değişikliğinin kökeninin ortak olduğunu belirtiyor. Örneğin Dr. Richard Dixon’a göre iklim değişikliği, eriyen buzullardan ölümcül virüslerin yayılmasına neden oluyor. Atmosferdeki sıcaklığın artması ve bununla birlikte buzulların erimesiyle buzlarda donmuş hâlde bulunan virüs ve bakterilerin salınması ölümlere neden olabiliyor. Diğer taraftan Harvard Üniversitesi İklim, Sağlık ve Küresel Çevre Merkezi Direktörü Dr. Aaron Bernstein, koronavirüsün hızla yayılmasını iklim değişikliğinin tetiklediğine dair doğrudan kanıt olmadığını belirtiyor. Ancak iklim değişikliğinin dünyadaki diğer türlerle ilişkimizi değiştirdiğini bunun da sağlık ve enfeksiyon riski açısından önemli olduğunu vurguluyor. Bernstein’e göre gezegen ısınırken karada ve denizde yaşayan çeşitli türler sıcaktan uzaklaşmak için kutuplara yöneliyor. Bu da normalde temas etmemesi gereken pek çok türün temas etmesi anlamına geliyor ve patojenlere yeni konaklara yerleşmek için bir fırsat doğuruyor. İklim değişikliğinin temel nedenlerinin çoğu aynı zamanda küresel salgın risklerini de artırıyor. Ayrıca ormansızlaşma, dünyadaki habitat kaybının en büyük nedeni. Yaşam alanı kaybı hayvanları göç etmeye, potansiyel olarak diğer hayvanlarla ve insanlarla temas etmeye ve mikropları paylaşmaya zorluyor.

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) sorumlusu Inger Andersen’e göre doğa, insanlığın doğal dünyaya zarar vermesi sonucu, salgın ve devam eden iklim kriziyle bize bir mesaj gönderiyor. Andersen, acil önceliğin insanları koronavirüsten korumak ve yayılmasını önlemek olduğunu ancak uzun vadede habitat ve biyolojik çeşitlilik kaybıyla mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı. Daha önce patojenlerin vahşi ve evcil hayvanlardan insanlara geçmesi için bu kadar çok fırsat olmamıştı diyen Andersen, ortaya çıkan tüm bulaşıcı hastalıkların % 75’inin vahşi yaşamdan geldiğini belirtti. Buna ek olarak Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC), dört yeni bulaşıcı hastalıktan üçünün insan-hayvan temasından geldiğini tahmin ediyor. Örneğin, ebola ve MERS gibi diğer salgınlar zarar görmüş doğal yaşam alanlarındaki hayvanlardan insanlara bir sıçrama ile tetiklendi.

Koronavirüsün iklim kriziyle ilgili olup olmadığı konuşulurken gündeme getirilen iki ihtimal daha var. ABD virüsün Çin tarafından Wuhan kentinde bulunan bir laboratuvardan yayıldığı iddialarına desteğini sürdürürken İran ise salgının ABD’nin biyolojik saldırısı olabileceği iddialarında bulundu.

Koronavirüs ve Çevreye Etkisi

Koronavirüsün belki de tek olumlu etkisi çevreye verilen zararın hafiflemesi oldu. Ancak bunun kısa vadeli olduğu yadsınamaz bir gerçek. Genel olarak hava kirliliği her yıl dünya çapında tahmini yedi milyon insanı öldürüyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verileri, 10 kişiden 9’unun yüksek düzeyde kirletici içeren hava soluduğunu göstermektedir. Kentsel alanlarda yaşayan insanların %80’inden fazlası DSÖ yönerge sınırlarını aşan hava kalitesi seviyelerine maruz kalmaktadır. Bu durumdan en çok düşük ve orta gelirli ülkeler etkilenmektedir. Oranlar bu kadar yüksekken koronavirüs salgını sırasında NASA ve Avrupa Uzay Ajansı’ndan gelen uydu görüntüleri oldukça dikkate değer. Veriler, 1 Ocak-25 Şubat 2020 tarihleri arasındaki azot dioksit değişimi ile aynı tarihlerin 2019-2020 Wuhan için geçerli verilerini ortaya koyuyor. Çin Ekoloji ve Çevre Bakanlığına göre “kaliteli hava günlerinin” ortalama sayısı şubat ayında geçen yılın aynı dönemine göre %21,5 arttı. Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezine (CREA) göre ise 3 Şubat’tan 1 Mart’a kadar koronavirüs krizine dair alınan önlemler nedeniyle karbondioksit (CO2) emisyonları en az %25 azaldı. CREA, bunun 200 milyon ton CO2’ye (MtCO2) eşdeğer olduğunu tahmin ediyor. NASA bilim insanları en son 2008 yılında yaşanan ekonomik durgunluk sırasında bu kadar geniş bir alanda azot dioksitte böyle bir düşüş gördüklerini söyledi ancak bu süreç ekonominin toparlanmaya başlamasıyla kısa sürede bitmişti.

 

 

Bazı uzmanlar koronavirüsün iklim mücadelesine olumsuz etkisi olacağını söylüyor. Örneğin Stanford Üniversitesi Profesörü Rob Jackson’a göre koronavirüs krizi küresel karbon emisyonlarında geçici bir düşüşe yol açmış olsa da salgın sonrası ekonomik toparlanmaya ihtiyaç duyacak olan devletler iklim dostu politikalarını erteleyecek hatta iptal edecek ve bu durum uzun vadede iklim değişikliği mücadelesi için ciddi bir tehdit oluşturacak. East Anglia Üniversitesi Profesörü Corinne Le Quéré, salgın krizinin şimdiye kadar sadece karbondioksit büyümesini yavaşlattığını ancak tersine çevirmeyeceğini söyledi. Son olarak araştırmalara göre dünya aynı miktarda karbon emisyonu üretmeye devam ederse bugün doğan bir çocuk, 71. doğum gününde ortalama 4 °C daha sıcak olan bir dünyada yaşayacak olabilir. Bu da kısa süreli düşüşün salgının bitiminden sonra da devam etmesi gerektiğinin en önemli sebeplerinden biri.

İran’da Durum Ne?

Koronavirüs salgını devam ederken İran bu salgından en çok zarar gören ülkeler arasında. DSÖ 22 Nisan verilerine göre 85.996 vaka ve 5.391 ölüm sayısı ile İran vaka sayısına göre dünya sıralamasında sekizinci, ölüm sayısına göre ise yedinci sırada yer alıyor. Ülke, iklim değişikliğinden de en çok etkilenen ülkelerden biri konumunda ve sık sık hava kirliliği ile gündeme gelmekte. Özellikle Tahran, dünya genelinde şehirlerdeki hava kirliliği sıralamasında 12. sırada yer alıyor. İstatistiklere göre kirlilik Tahran’daki her bir vatandaşa yıllık 300 dolarlık bir zarar vermekte. Tahran Belediyesi Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Genel Müdürü Shina Ansari, Tahran’da hava kirliğinin ekonomik maliyetinin yılda yaklaşık 2,4 milyar dolar olduğunu belirtmişti. Sağlık Bakanlığı Araştırma ve Teknoloji Bakan Yardımcısı'na göre İran'daki yedi büyük şehirde hava kirliliğinin etkisi üzerine yapılan araştırmalar, bu şehirlerde her yıl 29.500 kişinin kirlilik nedeniyle öldüğünü gösteriyor. İran genelinde ise yıllık yaklaşık 33 bin kişi hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Koronavirüs sebebiyle alınan önlemler sayesinde İran’da da kısa süreli olarak hava kirliliği azaldı.

Hava kirliliği problemi koronavirüs ile mücadelede belirleyici bir faktör olabilir. Çünkü bu durum özellikle solunum güçlüğü yaratan hastalıkların, İran ve Çin’de daha ölümcül olduğunu ispat edebilir. Tahran’da veya Çin’in Hubei eyaletinde yaşayan insanlar bazı dönemlerde her gün bir paket veya daha fazla sigaraya eşdeğer kalitede nefes almak zorunda kalıyor. 2003’te SARS salgını üzerine yapılan bir araştırma Çin’in en kirli bölgelerindeki ölüm oranlarının en az kirli olanlardan iki kat daha yüksek olduğu sonucuna varmıştı.

Küresel salgın karbondioksit emisyonlarında geçici bir düşüşe yol açarken uzmanlar, çevresel hususlarda ortaya konulan hedeflerin ciddiye alınmaması durumunda uzun vadede iklim değişikliğinin ciddi bir tehdit oluşturacağını vurguluyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) Başkanı Fatih Birol, küresel emisyonları azaltmamızı gerektiren iklim değişikliğinin yarattığı tehdidin devam ettiğini ve krizin, mücadelemizden taviz vermeye sebep olmaması gerektiğini belirtti. Birol’a göre hükûmetler mevcut durumu iklim isteklerini artırmak ve temiz enerji teknolojilerine odaklanan sürdürülebilir teşvik paketleri başlatmak için kullanabilir. Ayrıca Yeni İklim Ekonomisi’nin (the New Climate Economy) raporuna göre düşük karbonlu bir ekonomiye geçmek 2030 yılına kadar 26 trilyon dolarlık bir büyüme fırsatı ve 65 milyon yeni iş yaratabilir. Koronavirüs, bilimin ve doğaya nasıl davrandığımızın önemini, krizlere karşı savunmasızlığımızı tekrardan hatırlatması açısından da oldukça önemlidir. Son olarak Victor Galaz’ın da dediği gibi “Korona krizi 100 metrelik bir yarış ve iklim krizi bir maraton. İkisini de aynı anda koşmalıyız.”