Laricani’nin Lübnan ve Suriye Ziyareti Ne Anlama Geliyor?

Laricani’nin Lübnan ve Suriye Ziyareti Ne Anlama Geliyor?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran İslami Şûra Meclisi Başkanı Ali Laricani 16-18 Şubat tarihleri arasında Suriye ve Lübnan’a resmî ziyarette bulundu. Laricani üç günlük ziyaretinin ilk ayağı olan Suriye’de Beşar Esed ve mevkidaşı Hamuda Sabbağ; ikinci ayağı Lübnan’da ise Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Başbakan Hasan Diyyab ve Lübnanlı mevkidaşı Nebih Berri ile bir araya geldi. Laricani ayrıca Filistin İslami Cihad temsilcileriyle de bir görüşme gerçekleştirdi. Suriye ve Lübnan’da üst düzey yetkilerle terörizmle mücadeleden ekonomik iş birliğine, tarım ve sanayi alanlarındaki ikili iş birliği imkânlarından hükûmetler arası yakınlığa kadar pek çok konunun ele alındığını belirterek görüşmelerin “olumlu” geçtiğini aktardı.

Görüşmelerle ilgili Lübnan ve Suriye’yi ayrı ayrı değerlendirmek gerekmektedir. İlk olarak Suriye ve Lübnan, İran’ın Orta Doğu’da oldukça güçlü ilişkiler kurduğu ve nüfuzunun en fazla hissedildiği ülkelerdendir. İran bu nüfuzun önemli bir bölümünü yakın zaman önce kaybettiği Kudüs Gücü komutanı Kasım Süleymani’ye borçludur. Bu nedenle Süleymani’den sonra bahsi geçen ülkelere yapılan ziyaretler Süleymani sonrası “müttefiklerle bağları yenileme” çabaları olarak yorumlanabilir. Zira İran’ın güvenlik doktrininde “direniş ekseni” olarak görülen bu ülkelerle ilişkilerinin bağlı ve güçlü kalması hayati önem arz etmektedir.

İkinci olarak Lübnan ziyareti zamanlama açısından dikkat çekmektedir. Zira yakın dönemde Lübnan’da Hizbullah ile yakın bağlarıyla tanınan Hasan Diyyab önderliğinde yeni bir kabine oluşturulmuştu. Laricani de Diyyab’ı ziyaret eden ilk yabancı yetkili oldu. Her ne kadar Diyyab’ın Hizbullah’a ve dolayısıyla İran’a bağlı olduğunu söylemek mümkünse de ülkede otorite ve güvenin iktidar ile halk arasında tekrar tesis edilmeye çalışıldığı, ekonomik ve siyasi alandaki müzmin sorunların hâlâ devam etmekte olduğu bu kırılgan günlerde İran’ın yeni kabineyle iletişimini doğrudan geliştirmeye, Lübnan’da nüfuz alanını kaybetmemeye odaklandığını söyleyebiliriz.

Laricani’nin Suriye ziyaretiyle ilgili farklı ülke basınlarına yansıyan haberlere göre zamanlamanın bu ziyaret için de dikkate değer olduğu yorumunu yapabiliriz. Ziyaretin özellikle İran basınında “Türkiye işgali”ne karşı güçlü bir mesaj olduğu vurgulandı. Esed rejiminin dokuz yıl sonra Suriye topraklarının büyük bir bölümünde tekrar kontrolü sağladığını hesaba katarsak İran’ın Türkiye sınırındaki çatışmaları Suriye krizinde yaşanan birden fazla konu ve sorunun çözümündeki son aşama olarak gördüğü aşikâr. İran açısından bakıldığında “son terörist yerleşimini özgürleştirmek” nihai aşamada İran’ın Suriye politikası için önemli. Dolayısıyla İdlib’de yaşanan hareketli günlerin ortasında Laricani’nin Suriye’yi desteklemeye devam edeceğini ifade etmesini Türkiye’nin İdlib’de bulunmasına yönelik bir mesaj olarak okumak yanlış olmayacaktır. Türkiye’nin bahsi geçen bölgede askerî olarak varlık göstermesi açıkça İran’ı rahatsız etmiş görünüyor.

Tüm bunlara ek olarak İran’ın Esed rejimi ve Rusya ile birlikte yürüttüğü faaliyetler İblib’de yaşanılan insanî krizi günden güne arttırmaktadır. Bu nedenle İran son zamanlarda uluslararası toplumun artan baskılarına maruz kalmaktadır. Örneğin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 6 Şubat tarihinde İdlib’de yaşanan gelişmelere yönelik acil bir toplantı düzenlemişti. Toplantıda ABD, İngiltere, Fransa ve BM yetkilileri İran’a yönelik açık eleştirilerde bulunmuştu. Fakat İran, yaklaşık 10 yıldır yürüttüğü kendince bu “direnişi” istediği yönde sonlandırmaya ve “İlişkimiz stratejik değil köklü bir dostluğa dayalı” dediği Suriye’nin yanında olmaya kararlı olduğunu hem Türkiye hem de uluslararası topluma bu ziyaretle açık bir şekilde gösterdi.