Lübnan ve Irak Protestoları Nasıl Okunmalı?

Lübnan ve Irak Protestoları Nasıl Okunmalı?
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Siyasi gerilimler sebebiyle uzun soluklu iç savaşların yaşandığı Irak ve Lübnan sokakları özellikle son bir aydır büyük kitlesel protestolara sahne olmaktadır. Herhangi bir siyasi parti ya da grup tarafından organize edilmeyen hükûmet karşıtı bu protestoların mezhepsel bir karakterden ziyade yolsuzluk ve yoksulluk karşıtı bir duruş sergilemesi dikkatleri çekmektedir. Protestoların gerçekleşmesine sebep olan yolsuzluk, kayırmacılık, ekonomik darboğaz, işsizlik ve dış müdahale gibi sorunlar temelde iki ülkenin de siyasal sisteminin yapısal karakteristiğinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla protestolara giden süreci anlamak için öncelikli olarak bu ülkelerin siyasal sistemlerinin yapısal karakteristiğine odaklanmak gerekmektedir.

Lübnan’da 1920 yılında Fransız manda yönetiminin kurulmasından itibaren siyasal güç dağılımı Maruni, Sünni, Şii, Ortodoks ve Dürzi gibi mezhepsel gruplar arasında gerçekleşmiştir. Mezhebe dayalı temsil sistemi olarak adlandırılan bu siyasal sistem, Lübnan Anayasası’nda da garanti altına alınmıştır. Dolayısıyla Lübnan’ın kuruluş ideolojisi ortak bir “Lübnanlılık” kimliği inşa etmek yerine, ulus altı kimliklerin daha da güçlenmesine sebep olmuştur. Bu durum da alt kimlikleri temsil eden ailelerin ve grupların güçlerini artırmak için birbiriyle siyasi ve askerî mücadelelere girmelerine zemin hazırlamıştır.

Irak’ın Lübnanlaşması adı verilen süreç ise 2003 sonrası Irak’taki siyasal güç paylaşımına gönderme yapmak için kullanılmaktadır. Lübnan’daki mezhebe dayalı temsil sisteminden ilham alan Irak’taki muhassasa sistemi de aynı şekilde, idari pozisyonları mezhep ve etnik temelli olarak örgütlenen siyasi gruplar arasında dağıtmayı amaçlamıştır. Bu bakımdan muhassasa sistemi de Şii, Sünni, Kürt gibi ulus altı kimliklerin ulus kimliğine baskın gelmesine neden olduğu gibi aynı zamanda özellikle rakip Şii grupları arasındaki güç mücadelesini de körüklemiştir.

Dolayısıyla her iki ülkenin yönetim yapısındaki yapısal benzerlik, ulus altı mezhepsel kimliklerin kemikleşmesine ve aynı zamanda mezhepsel gruplar içinde önde gelen aileler arasında siyasal mücadelelere neden olmuştur. Lübnan’da Maruniler arasında Franjiyeh-Gemayel, Dürziler arasında Jumblatt-Arslan ve Sünniler arasında Hariri-Mikati ailelerinin güç mücadelesi konuya ilişkin en önemli örneklerdir. Irak’ta ise on yıllara dayanan Şiiler arasındaki Sadr-Hekim ve Kürtler arasındaki Barzani-Talabani ailelerinin güç mücadelesi muhassasa sisteminde özellikle hükûmet içerisinde kilit bakanlıkları ele geçirme mücadelesi şeklinde varlığını sürdürmüştür.

İki ülkede de kurumsallaşan siyasal güç paylaşımının tarafları, sistem içerisinde paylarına düşen bakanlık ve devlet kuruluşlarında siyasi ve ekonomik klikler yaratma yoluna girmiştir. Bu klikler, alt kimliklerin mücadelesinin devlet kademesindeki temsilleridir. Mezhepsel olarak örgütlenen Hizbullah ve Bedir Tugayları gibi ulus ötesi silahlı hareketler ise siyasal-ekonomik sistemden pay alma mücadelesine sonradan dâhil olmuştur. Bu hareketler ideolojik önceliklerini geri planda tutarak ve “silahsızlanmadan”, kurulu sistem içerisinde kendilerine yer açmaya çalışmıştır.

Dolayısıyla Lübnan ve Irak’ta ulusal kimliğe baskın gelen ve farklı iç ve dış politika öncelikleri olan mezhepsel elitler ve ulus ötesi hareketlerin sürdürdüğü alt kimlik stratejileri, kronikleşen bir yönetim zafiyetine ve on yıllardır süren siyasal-ekonomik krizlere neden olmuştur. Bununla birlikte istikrarsızlaşan her iki ülke de dış müdahalelere daha açık hâle gelmiştir. Dolayısıyla bugün her iki ülkede de kronikleşen ve protestolara sebep olan siyasi tıkanıklık, idari sistemde mezhepsel-ailesel kayırmacılık, işsizlik, devlet hizmetlerinin yetersizliği gibi konular son zamanlarda ortaya çıkan yeni bir durum değildir. Aksine bu durum her iki ülkedeki sistemin yapısal karakterinin yıllar içerisinde ortaya çıkardığı sonuçla alakalıdır.

Irak ve Lübnan Protestolarındaki Benzerlikler

Irak ve Lübnan protestolarının en önemli benzerliği her ikisinin de mezhepsel bir itici güce sahip olmaması ve aksine seküler bir motivasyon taşımasıdır. Mezhepsel elit grupların ve farklı dış politika öncelikleri olan ulus ötesi hareketlerin iktidarı yönlendirmesi, siyasal çıkmazlar sonucu her iki ülkenin yönetim sorunu yaşaması ve bununla birlikte yaşam standartlarının düşmesi göstericilerin üzerinde durduğu en önemli konulardır. Bahsedilen yönetim sorunu, Lübnanlı ve Iraklıların rutin yaşamlarında da etkisini göstermektedir. Dolayısıyla bu durum devletin büyüyen işsizlik sorunu ile baş edememesi bir kenara su, elektrik hatta çöp toplama gibi temel hizmetleri bile karşılayamadığı bir sürece evirilmiştir. Uzun süren iç savaşlar sonucu siyasal istikrarsızlığı deneyimleyen Lübnanlı ve Iraklılar, bu kez mezhepsel farklılıklara bakmaksızın bir bütün hâlinde sosyoekonomik problemleri tecrübe etmeye başlamıştır. Dolayısıyla göstericiler daha çok, ülkeyi yıllarca yöneten mezhepsel elitlerle birlikte sisteme sonradan dâhil olan İran destekli Hizbullah, Bedir Tugayları, Asa’ib Ehl il-Hak gibi ulus ötesi hareketleri de gittikçe büyüyen siyasal, sosyal ve ekonomik krizin parçası olarak görmüştür.

Her iki ülkede son bir ay içerisinde büyüyen protesto gösterilerinin diğer bir benzerliği de spontane bir şekilde gelişmesi, lider eksikliği yaşaması ve dolayısıyla hâlihazırda diplomatik kazanım kabiliyetine sahip olmamasıdır. Başka bir deyişle, sistemin yıllar boyunca mezhepsel hatlarda siyasi davranış göstermeye zorladığı kitlelerin hükûmetlere taleplerini hangi formel düzlemde ve hangi organizasyon ya da aracılarla ileteceği belli değildir. Rakip siyasi partiler ve ailelerin oluşturduğu hükûmet kanatlarından gelen tepkilerse oldukça çeşitlidir. Örneğin Lübnan’da ABD-Suudi Arabistan cenahına yakın protestolar sonucu istifasını veren Başbakan Saad Hariri’nin Sünni Müstakbel Hareketi ve Maruni Lübnan Kuvvetleri yeni bir seçimden yana dururken İran-Suriye kanadına yakın Şii Hizbullah ve Emel hareketleri ise protestolar süresince kurulu kabinenin devamından yana olmuş ve ülkenin bazı noktalarında göstericilerle karşı karşıya gelmişlerdir. Aynı şekilde Irak’ta son genel seçimleri ilk sırada tamamlayan Şii Sadr Hareketi göstericilerin şikâyetlerinin haklılığının altını çizerek hükûmeti istifaya çağırmıştır. Ancak sonrasında Haşdi Şabi’nin İran’a yakın kanadının siyasi kolu Başbakan Adil Abdülmehdi’nin istifasının önüne geçerek gösterilerin ABD destekli olduğunu iddia etmiştir. Dolayısıyla bu iki ülkede devlet aygıtı içerisinde yaşanan mevcut siyasi rekabetin, göstericilerin taleplerine yanıt verebilecek ve süreci uzlaşıyla yatıştıracak bir devlet retoriğinin benimsenmesine engel olduğu ortaya çıkmıştır.

Irak ve Lübnan Protestolarındaki Farklılıklar

Yaklaşık bir aydır devam eden Irak ve Lübnan protestoları ülkenin mevcut sisteminin yarattığı siyasal, sosyal ve ekonomik problemlere ortak bir tepki taşırken yaygınlık yönünden birbirinden ayrılmaktadır. Lübnan protestoları, Lübnan’ın kozmopolit başkenti Beyrut’un yanı sıra Sünni yoğunluklu Trablusşam ve Sayda, Maruni Hıristiyan Cünye ve beklenmedik bir şekilde Hizbullah ve Emel’in güçlü olduğu ve Şiilerin baskın olduğu Sur, Baalbek ve Nebatiye gibi şehirlere kadar yayılmıştır. Başka bir deyişle Lübnan’daki gösteriler, bütün mezheplerin geniş bir katılım sağladığı ve ülke genelinde yankı bulan bir özellik taşıyarak ülke içindeki bütün mezhepsel elitlere ve ulus ötesi hareketlere karşı bir protesto zincirine dönüşmüştür.

Irak’ta ise protestolar başkent Bağdat ve ülkenin güneyinde bulunan Şii yoğunluklu Basra, Necef, Kerbela, Hille ve Nasiriye gibi şehirlerde gerçekleşmektedir. Ancak protestocuların çoğunluğunun Şii olması Irak protestolarının mezhepsel bir karaktere sahip olduğunu akıllara getirmemelidir. Aksine Şii protestocuların ülkeyi yaklaşık 16 yıldır yöneten Şii elitlere ve İran ile müttefik ulus ötesi hareketlere oldukça tepkili olduğu görülmektedir. Sünniler ve Kürtlerin ise ABD ve DEAŞ işgali ve uzun süren iç savaş ve siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle merkezden uzaklaştığı ve protestolara mesafeli olduğu gözlemlenmektedir. Ancak her iki grubun Irak içerisinde aynı yapısal problemlerden muzdarip olduğu düşünüldüğünde gelecek dönemlerde benzer bir protesto zincirinin ortaya çıkması durumunda tıpkı Lübnan’da olduğu gibi olası gösteriler içerisinde yer alması ihtimaller dâhilindedir.

Irak ve Lübnan protestoları arasında bir diğer önemli fark ise otoritelerin bu durum karşısındaki tepkisidir. Irak’ta yaklaşık bir aydır devam eden gösterilerde polis tarafından açılan ateş sonucu 250’den fazla Iraklı hayatını kaybetmiştir. Bilindiği üzere Irak’ı 2003 ABD İşgali sonrası muhassasa sistemi çerçevesinde Bedir Tugayları, İçişleri Bakanlığını ve dolayısıyla kolluk kuvvetleri kontrol etmektedir. Bu bakımdan göstericiler, farklı siyasal öncelikleri olan ulus ötesi hareketlerin, kolluk kuvvetleri aracılığıyla protestoculara gözdağı vermek istediğini iddia etmektedir. Lübnan’da ise hâlihazırda devam eden protestolar sırasında asayiş görevini Lübnan Ordusu üstlenmektedir. Bugüne dek cılız çatışmalar yaşansa da Lübnan ordusu protestocular ile ciddi bir çatışma içerisine girmemiştir. Zira Lübnan Ordusu sadece bir mezhepsel-siyasal grubun domine etmediği ve bütün mezhepsel gruplardan Lübnanlıların görev yaptığı bir kurumdur. Nitekim heterojenlik açısından göstericiler ve Lübnan Ordusu arasındaki benzerlik birçok yerde ordunun göstericiler ile empati kurduğu anlara dönüşmüştür.

Sonuç

Irak’ta kolluk güçlerinin sert müdahalesine rağmen cuma günü başlayan ve hükûmetin istifasını talep eden ikinci dalga gösteriler Bağdat ve Şii yoğunluklu Güney Irak’ta devam etmektedir. Daha da önemlisi gösterilerin ilk dalgasında bulunmayan kadın protestocular da ikinci dalga protestolara yer yer katılım sağlamaktadır. Lübnan’da ise protestolar, başlangıcından Başbakan Saad Hariri’nin istifasına kadar geçen süreç içerisinde Irak’a göre daha geniş yaş aralığı ve daha dengeli cinsiyet temsilli bir katılımla ülkenin kuzeyinden güneyine kadar birçok şehrinde sürmektedir. Karşı cenaha, bir başka deyişle mezhepsel elitlere ve ulus ötesi hareketlere bakıldığında bölünmüşlük ve yönetim zafiyeti, bahsedildiği üzere hükûmetlerin sürece tutarlı bir tavır almasını engellemeye devam etmektedir. Bu noktada ulus altı aktörlerin siyasal destek aldıkları İran, Suudi Arabistan ve ABD gibi dış aktörler de denklemin içerisine dâhil olarak süreci daha komplike bir hâle getirmektedir. Ancak belirtildiği üzere ulus kimliğine baskın gelen ulus altı kimliklerin iç rekabette üstünlük sağlamak adına “dış destek” bulma arayışı da aynı şekilde her iki ülke sisteminin yapısal karakterinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla sürecin genel resmi, her iki ülkede sistemlerin yapısal özelliklerinin ve mezhepçi alt kimlik politikaların artık ciddi bir direnişle karşılaştığını ve ulusalcılığın güçlendiğini gösterirken geniş resim bölgenin büyük aktörleri arasında ciddi bir uzlaşı sağlanmadan Lübnan ve Irak’ın sistemsel sorunlarını kısa vadede çözemeyeceğini göstermektedir.