NATO ve Hazar Zirvelerinin Ardından Rusya ve İran

NATO ve Hazar Zirvelerinin Ardından Rusya ve İran
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz
Kıdemli Uzman Bilgehan Alagöz

Dünya kamuoyunun büyük bölümünün Madrid’de gerçekleşen NATO Zirvesi’ne odaklandığı günlerde, önemli bir toplantı daha gerçekleşti. 29 Haziran’da Türkmenistan’da 6. Hazar Ülkeleri Devlet Başkanları Zirvesi yapıldı. Toplantıya; Türkmenistan Devlet Başkanı Serdar Berdimuhammedov, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi katıldı. NATO Zirvesi’ne damga vuran konu, şüphesiz Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve akabinde tetiklenen güvenlik sorunları olmuştur. Hazar Zirvesi ise toplantıda alınan kararlardan ziyade Putin’in Batı’ya karşı çaresiz olmadığını gösterdiği kullanışlı bir fırsat olması açısından önemlidir. İlaveten NATO gündemini meşgul eden diğer önemli bir konunun İran’ın nükleer faaliyetleri olduğu ve 28 Haziran’da Katar’da, İran ve ABD’nin dolaylı görüşmelere başladığı göz önünde bulundurulduğunda, İran Cumhurbaşkanı’nın Hazar Zirvesi’ne katılması, uluslararası topluma İran’ın yalnız olmadığı mesajını vermiştir.

Bu bağlamda NATO’nun Madrid Zirvesi bitiminde ortaya çıkan 2022 NATO Stratejik Konsepti’ndeki kimi ifadeler, Hazar Zirvesi’nin nasıl bir ekseni sembolize ettiğini anlamak açısından önemlidir. Kurulduğu tarihten itibaren stratejisini belirlemek üzere çeşitli belgeler hazırlayan NATO, son “stratejik konsept”ini 2010 Lizbon Zirvesi’nde kabul etmiş; nükleer ve konvansiyonel caydırıcılık vurgusunun ön plana çıkarılmasıyla İran, NATO gündemine girmiştir. Hatta bu doğrultuda Malatya Kürecik’e füze savunma sisteminin bir unsurunu oluşturan erken uyarı radarının konuşlandırılması kararlaştırılmış ve sistem, 2012’de NATO tarafından kurulmuştur. O tarihlerde, İran’ın bundan rahatsızlık duyduğu görülmüştür. Dolayısıyla 2010’dan itibaren NATO’nun Avrupa-Atlantik’e odaklı bir ittifak olmaktan çıktığını söylemek mümkündür. NATO’nun 2022 Stratejik Konsepti’nde ise bu çizginin daha da netlik kazandığı görülmektedir. Metinde; Rusya, müttefiklerin güvenliğine yönelik en önemli ve doğrudan tehdit olarak adlandırılmış, İran’ın nükleer ve füze programlarını geliştirmeye devam ettiği vurgulanmıştır.

NATO’nun böylesi sert ifadelerle Soğuk Savaş Dönemi’ni anımsatan bir bloklaşma ile Rusya’ya dönük katı bir duruş sergilemesi önemlidir. Bu yeni politikaya âdeta cevap verircesine Rusya da jeopolitik avantajlarını sonuna kadar kullanmaya kararlı olduğunu Hazar Zirvesi üzerinden göstermek istemiştir. Zira Rusya, kendisine uygulanan yaptırımların küresel enerji krizini tetiklemesini bir avantaja çevirmeyi istemekte; bu açıdan önemli bir enerji merkezi olan Hazar kıyıdaşı devletlerle diyaloğu artırmayı hedeflemektedir. Bu bağlamda Putin; toplantıda, yoğun bir şekilde ekonomik iş birliğinin önemine değinmiştir. Ayrıca 2000-2002 yılları arasında temelini Rusya, İran ve Hindistan’ın attığı, ardından Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Belarus, Tacikistan, Türkmenistan, Ukrayna ve Bulgaristan’ın da dâhil olduğu, Avrasya’nın en büyük bağlantı projelerinden biri olan, İran limanlarını ve demir yollarını kullanarak Hindistan'dan Finlandiya'ya mal taşımayı kolaylaştırmak için tasarlanmış Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru projesini vurgulamıştır. Böylelikle Rusya, kendisine dönük ekonomik yaptırımların etkisini bertaraf etmek için başta İran ile olmak üzere Hazar kıyıdaşı tüm ülkelerle iş birliğini öncelikli tutacağının sinyalini vermiştir.

Bu çerçevede, Hazar Denizi’ne kıyısı olan ülkelerin 2018’de yaptığı Hazar Denizi’nin Statüsü Anlaşması’nı hatırlamak gerekir. Hazar'ın statüsüyle ilgili fikir birliğine varmakta zorlanan ve 20 yıldan fazla bir süre müzakereler yapan kıyıdaş ülkeler, Ağustos 2018’de gerçekleşen 5. Hazar Ülkeleri Devlet Başkanları Zirvesi’nin sonunda bir anlaşmaya varmıştır. Özel statünün verileceği Hazar Denizi ile ilgili bu Anlaşma’da en çok dikkat çeken husus ise kıyıdaş beş ülke dışında Hazar Denizi'nde yabancı askerî varlıkların bulunmasının yasaklanması olmuştu. Bu talebin özellikle Rusya ve İran’dan geldiği, bölgede nüfuzunu artırmak isteyen ABD’ye karşı net bir mesaj vermek istedikleri; o dönem çokça tartışılmıştı. Ne var ki bu Anlaşma, bu önemli maddeyi içermesine rağmen İran’ı tam anlamıyla memnun etmemiştir. Zira birçok İranlıya göre bu Anlaşma, eskiden İran’a ait olan fakat Güney Kafkasya'nın büyük bir bölümünü Rusya'ya veren 1828 Türkmençay Antlaşması’na benzemektedir. Bu sebeple de her ne kadar 2018’de dönemin Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani Anlaşma’yı imzalamışsa da sonrasında İran İslami Şûra Meclisinde onay süreci tamamlanmamıştır.

Rusya; Avrupa ve ABD’den gelen baskılar karşısında Kafkasya ve Orta Asya’daki nüfuzunu artırmayı stratejik açıdan önemli görürken İran’ın Hazar’ın Statüsü Anlaşması’nı hâlâ onaylamamış olması, iki ülke ilişkileri açısından potansiyel bir sorun teşkil etmektedir. Bunun yakın zamandaki en önemli sinyali, mart ayında Rusya’nın Viyana’daki nükleer müzakereleri kilitlemesiyle gelmiştir. Ukrayna işgali sonrası ABD ve AB ülkelerinin yaptırımlarına tabi olan Rusya, İran’ı bir nevi kullanışlı araç hâline getirmek istemiş; ABD ve AB’den Ukrayna işgaline karşı uygulanan yaptırımların İran ile ticaretini engellememesini garanti etmeleri talebinde bulunmuştur. Ayrıca Rusya’nın, İran’dan da önemli bir isteği olmuştur. Kendisinin 2019’da onayladığı Hazar Denizi’nin Statüsü Anlaşması’nı, İran Meclisinin de onaylamasını istemiştir. 29 Haziran’daki Hazar Zirvesi’nde de Putin, Reisi’den Anlaşma’nın onaylanacağına dair bir açıklama beklemişse de Reisi bununla ilgili bir beyanda bulunmamıştır. Ancak tüm bunlara rağmen NATO Madrid Zirvesi’nin yoğun bir şekilde Rusya ve İran gündemine boğulması, bu iki ülkeyi önemli konulardaki fikir ayrılıklarına rağmen pek çok meselede ortak bir tavır almaya sevk etmektedir. Bu bağlamda Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un 22 Haziran’da Tahran’a gitmesi ve ertesi gün İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile görüşmesi dikkat çekicidir. Bu görüşmede; Lavrov’un, İran’ın geçen yıl başlatılan Şangay İşbirliği Örgütüne (ŞİÖ) tam üyelik süreci ile ilgili şu sözleri önemlidir: "Yükselen çok kutuplu dünya düzeninde ŞİÖ’nün kilit merkezlerden biri hâline gelmesinde Tahran’ın önemli bir katkı yapacağına inanıyoruz. Bu yılın eylül ayında gerçekleşecek ŞİÖ zirvesinde Semerkant'ta bu sürecin yasal çerçevelerini açıkça ortaya koyan bir mutabakat anlaşması imzalanacak ve bu süreç çok fazla uzamamalı." Hazar kıyıdaşı devletlerin, ŞİÖ’nün Rusya dışındaki en önemli üyesi olan Çin ile yakın ilişkileri olduğu düşünüldüğünde; Lavrov’un, Hazar Zirvesi öncesi gittiği Tahran’da, İran’ın ŞİÖ üyeliğini gündeme getirmesi ayrı bir anlam taşımaktadır. Rusya, NATO’dan yönelen tehdit karşısında bir blok oluşturmak ve buna Hazar kıyıdaşlarını dâhil etmek isterken bir yandan da Çin’in buradaki etkisini sınırlamaya çalışmaktadır. Bu noktada da özellikle İran’ın ŞİÖ üyelik sürecinin hızlandırılmasını vurgulayarak Çin’den ziyade kendisinin kararlarının etkin olduğu mesajını hem İran’a hem de Hazar kıyıdaşlarına vermek istemektedir.

Hazar Zirvesi ekseninde değinilmesi gereken diğer önemli bir konu da İran, Türkmenistan ve Azerbaycan arasında giderek artan diyalogdur. Kasım 2021’de bu üç ülke arasında yapılmış olan doğal gaz anlaşması oldukça önemlidir. Söz konusu anlaşmaya göre İran, Türkmenistan’dan doğal gaz alıp aynı miktarda doğal gazı Azerbaycan’a vermektedir. 29 Haziran’da Hazar Zirvesi kapsamında Reisi ve Berdimuhammedov yaptıkları ikili görüşmede, bu anlaşmanın detaylarını görüşmüş ve kapasite artırma kararı almışlardır. Söz konusu bu durum, küresel enerji krizi karşısında Hazar kıyıdaşı bu üç devletin durumu avantaja çevirmek ve aralarındaki anlaşmazlık konularını geride bırakıp iş birliği fırsatlarını değerlendirmek istediklerini göstermektedir. Benzer bir şekilde Kazakistan ve İran arasında da ilişkiler artmaktadır. 19 Haziran’da İran’ı ziyaret eden Tokayev, Reisi ile birlikte çeşitli konularda iş birliğini içeren 9 mutabakat zaptı imzalamıştır. Ancak bu görüşmenin odak noktasını; küresel enerji krizinde Kazakistan’ın, İran limanları üzerinden dünya pazarına daha fazla petrol satmayı istemesi oluşturmaktadır. 

Tüm bunlar ekseninde Hazar Zirvesi kapsamında İran ve Rusya ilişkilerine dair belirtilmesi gereken en önemli husus, bu iki devletin Hazar Denizi’nin statüsü konusunda esasen ayrı noktalarda oldukları ve kıyıdaş ülkelerle ilişkilerde iki ülkenin ajandalarının farklı olduğudur. Ne var ki her iki ülkenin de uluslararası toplumla yaşadıkları sıkıntılar, onları bu önemli ayrışmayı göz ardı etmeye zorlamaktadır. İran, nükleer müzakerelerde somut bir sonuç alamadığı ve ekonomik yaptırımların ağır baskısı altında kaldığı müddetçe Rusya ile ilişkileri iyi tutmaya zorunludur. Nitekim Doha’da, ABD ile başlayan dolaylı müzakerelerin kesintiye uğramasının hemen ardından, 1 Temmuz’da İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Nükleer Başmüzakereci Ali Bakıri Keni’nin Rus mevkidaşı ile görüşmek üzere Moskova’ya gitmesi, nükleer müzakere süreciyle ilgili Rusya’ya olan bağımlılığın bir işaretidir. Keza NATO Stratejik Konsepti’nin odak noktasını oluşturan, ABD ve AB’nin ağır yaptırımlarına maruz kalan Rusya için de Orta Doğu, Kafkasya ve Orta Asya’daki gücünü korumak daha da stratejik bir hâle gelmekte; bu noktada İran ile ilişkileri stabil tutmak, kilit konuya dönüşmektedir. Tüm bunlar çerçevesinde 6. Hazar Zirvesi’nin, her iki ülke için de NATO ekseninde oluşan blok karşısında dirençli olduklarını ve yalnız olmadıklarını göstermek için uygun bir zemin olduğunu söylemek mümkündür.