NATO’nun Rusya ve Suriye Yaklaşımı

NATO’nun Rusya ve Suriye Yaklaşımı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Uluslararası ortak güvenlik örgütü olan NATO’nun Soğuk Savaş döneminde öncelikli hedefi Doğu Blok’una karşı Batı demokrasilerinin güvenliğini sağlamaktı. Daha sonra Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle NATO, misyonunu değiştirerek farklı tehditlere karşı uygun öncelikler belirleyerek yeni güvenlik konseptleri geliştirdi. Ancak ittifakın bazı politikaları üye devletlerin çıkarlarıyla örtüşürken bazı politikaları farklılaşmaktadır. Bu durumda NATO hem ittifakın genel çıkarlarını hem de üye ülkelerin farklı çıkarlarını bir noktada buluşturarak örgütün ortak hedefleri hâline getirmeye çalışmaktadır. Bu görev NATO Genel Sekreteri tarafından yerine getirilmektedir.

3-4 Aralık’ta Londra’da düzenlenen NATO Zirvesi’nde konuşma yapan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, ittifakın tek bir tehdit üzerine değil birden çok, karmaşık ve öngörülmesi zor olan tehditler üzerinde odaklandığını açıklamıştır. Stoltenberg NATO’nun karşılaştığı güvenlik tehditlerini de şöyle sıralamış ve yorumlamıştır. 1) Rusya agresif politikalar izleyerek nükleer silahlara daha fazla kaynak ayırmakta, orta menzilli nükleer başlıklı füzeleri Avrupa’ya yerleştirerek Avrupa’nın güvenliğini tehdit etmektedir; 2) Irak, Suriye ve İsrail’de terörizm tekrar yükselişe geçmektedir; 3) siber alanda siber güvenlik sorunlarıyla karşı karşıyayız; 4) Çin’in yükselişi nedeniyle küresel güç dengesinde değişim yaşanmaktadır.

Rusya Tehdidi

Rusya NATO’yu ulusal güvenliği için en büyük tehditler arasında saymaktadır. Aynı şekilde NATO da Rusya’yı en büyük tehditler arasında görmektedir. Rusya’dan en fazla tehdit algılayan NATO üyesi ülkelerin başında ise eski Sovyetler Birliği üç Baltık ülkesi (Estonya, Letonya ve Litvanya) ve eski Doğu Bloku ülkesi olan Polonya gelmektedir. Zaman zaman bu listeye Romanya da eklenmektedir. Bu ülkeler, coğrafi yakınlık ve tarihsel hafızaları nedeniyle Rusya’yı en büyük güvenlik tehdidi olarak görmekte ve NATO’nun öncelikli hedefinin Rusya tehdidiyle mücadele olması gerektiğine inanmaktadır. Fakat NATO üyesi ülkeler arasında “Rusya tehdidine” karşı farklı görüşler de yok değildir.

Almanya, Doğu Avrupa ülkelerinden farklı olarak Rusya’yı kendi güvenliği için bir tehdit olarak görmemektedir. Hatta enerji alanında Rusya ile yakın bir iş birliği içindedir. Fakat 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhakı ve ardından Ukrayna’nın doğu bölgesine yönelik müdahalesi Rusya’ya bakış açısını değiştirmiş, Rusya’yı Avrupa güvenliği için güvenlik riski oluşturabilecek bir aktör haline getirmiştir. Almanya, Avrupa güvenliği için Rusya kaynaklı tehdidin azaltılması amacıyla Moskova ile diyalogun sürdürülmesinin önemli olduğunu düşünmektedir.

Macron iktidarındaki Fransa ise Rusya’yı düşman olarak görmenin yanlış olduğuna inanmaktadır. Fransa’ya göre Avrupa, ABD’nin NATO üzerinden sağladığı güvenlik garantisine dayanmaktan vazgeçerek kendi güvenlik olanaklarını geliştirmeli ve Polonya’nın şüpheciliğine aldırmadan Rusya ile yeniden diyalog kurmalıdır. Aksi takdirde Avrupa jeopolitik güç olarak yok olmaya mahkûmdur. Yani Fransa, Avrupa’nın NATO’dan bağımsız bir aktör olması ve Rusya ile ilişkilerini yeniden kurması gerektiğini savunmaktadır. Bu noktada Fransa’nın Rusya yaklaşımı, NATO’nun yaklaşımından farklılaşırken, Rusya’nın NATO yaklaşımıyla Fransa’nın NATO yaklaşımı örtüşmektedir.

Ulusal güvenlik doktrininde Çin ve Rusya’yı en önemli jeopolitik rakip olarak ilan eden ABD, ekonomik ve askerî anlamda mücadelesini Çin odaklı sürdürmektedir. ABD’nin jeopolitik hedefi Çin’in çevrelenmesi ve dengelenmesine yöneliktir. ABD’nin Çin’le mücadele stratejisinde Rusya ile diyalog önemli yere sahip olmuş, Rusya-Çin ilişkilerini zayıflatarak ABD-Rusya iş birliğini artırılması Trump’ın öncelikli dış politika amaçlarından biri haline gelmiştir. Trump’ın “Rusya ile diyalog” yaklaşımı Macron’un yaklaşımıyla paralellik gösteriyor olsa da ABD’nin Avrupa politikasının önceliklerinden biri Rusya’yı Avrupa dışında tutmak ve Doğu Avrupa ülkelerinin güvenlik endişelerini karşılamaktır.

Dolayısıyla Rusya’yı Doğu Avrupa ve Baltık ülkeleri üzerinden sınırlandırmasında İngiltere ile benzer bir strateji izleyen ABD’nin “Rusya ile diyalog” yaklaşımı Çin ve Orta Doğu gibi Avrupa dışındaki bölgelerle ilgilidir. Bu bağlamda ABD’nin “Avrupa için Rusya tehdidi” yaklaşımı NATO’nun Rusya’ya yönelik genel stratejisiyle örtüşmektedir.

Rusya konusunda diğer NATO üyesi ülkelerden farklı yaklaşıma sahip olan aktörlerden biri de Türkiye’dir. Rusya’dan tehdit algılayan Doğu Avrupa ülkelerinden farklı olarak Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde komşusu olan Rusya’ya yaklaşımı daha farklıdır. Bu bölgede Rusya’nın gücünü dengeleme yeteneğine sahip olması, Suriye sahasında Rusya ile yürüttüğü rekabet ve iş birliği neticesinde elde ettiği deneyim ve Rusya’nın gücünü yakından tanıma fırsatı, Ankara’nın tercihini diyalogdan yana kullanmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla Türkiye, “Rusya ile diyalog” ile NATO’nun ortak güvenlik politikaları arasında bir denge kurmaya çalışmaktadır.

Suriye Sorunu

NATO Suriye’ye yaklaşımını ve hedeflerini şöyle sıralamaktadır. Birincisi, ilgili tüm uluslararası aktörlerin dâhilinde Suriye’nin kuzeyindeki istikrarsızlığın sona erdirilmesi. İkincisi, Suriye’de terörle mücadelenin aktif bir şekilde devam ettirilmesi. Fakat “Rusya tehdidi” konusunda olduğu gibi NATO üyesi ülkeler Suriye konusunda da farklı bakış açılarına sahiptir.

Türkiye DEAŞ ve YPG/PYD’yi güvenlik tehdidi olarak sayarak bu terör örgütlerine karşı mücadele verirken diğer NATO üyesi ülkeler olan ABD, Fransa, Almanya YPG/PYD’yi DEAŞ’a karşı mücadele veren müttefik olarak tanımlamaktadır. Türkiye diplomatik çabalar neticesinde YPG/PYD konusunda ABD’yle varılan mutabakat sonrası 9 Ekim 2019 tarihinde Suriye’nin kuzeyine Barış Pınarı Harekâtı’nı başlatmış, bu alanın dışında kalan bölgelerde ise 22 Ekim’de Rusya’yla yapılan Soçi Mutabakatı’yla ortak hareket etmeye başlamıştır.

Türkiye kendi güney sınırlarında güvenli bölge kurmaya çalışırken Almanya da Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge kurulması gerektiğini dile getirmeye başlamıştır. Fakat Almanya’nın “güvenli bölge” yaklaşımı Türkiye’ninkinden farklılık göstermektedir. Almanya’nın önceliği İdlib olmak üzere Suriye’nin kuzeyinde olası bir istikrarsızlıktan kaynaklı mülteci krizinin önüne geçmek ve PYD/YPG’nin Türkiye tarafından tamamen ortadan kaldırılmasını engellemektir. Dolayısıyla İdlib’in istikrarı konusunda Türkiye ile benzeri yaklaşıma sahip olan Almanya, PYD konusunda Türkiye’den farklı düşünmektedir.

Fransa da Türkiye’nin PYD/YPG politikasına ve Barış Pınarı Harekâtı’na karşı çıkmış, Türkiye’nin Suriye politikalarını, sadece ABD’yle değil aynı zamanda Fransa ve Almanya ile de istişare etmesi gerektiğini dile getirmiştir. Almanya ile Fransa, Türkiye’nin Suriye’de atacağı adımlarını 27 Eki 2018’de Türkiye, Rusya, Fransa ve Almanya'nın katılımıyla yapılan İstanbul zirvelerinde olduğu gibi istişare yoluyla karar verilmesini isterken İngiltere, Türkiye ile diğer Avrupa ülkeleri olan Almanya ile Fransa arasında diyalogun kurulması yönünde çabalamaktadır.

Sonuç olarak 3-4 Aralık 2019 NATO Zirvesi’nin ardından yayımlanan Londra Deklarasyonu’nda, ittifakın her üyesinin sorunlara farklı yaklaşımı olmasına rağmen hem “Rusya tehdidi” hem de “Suriye meselesi” gibi konularda ortak karar alınabilmiştir. NATO Rusya’yı Avrupa güvenliği için bir tehdit olarak saymış fakat Rusya ile diyalog yolunun her zaman açık olduğunu belirtmiştir. Suriye konusunda “terörün her şekli ve her yöntemi NATO üyelerinin hepsi için tehdit olmaya devam edeceği” ibaresine yer vererek tüm NATO üyesi devletlerin güvenlik çıkarlarını ortak noktada buluşturmaya çalışmıştır.