Özgür Dağlık Karabağ ve Jeopolitik Anlamı

Özgür Dağlık Karabağ ve Jeopolitik Anlamı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Bir ayı doldurmak üzere olan Dağlık Karabağ çatışmaları, ABD ve Rusya’nın ara buluculuk girişimleri ile yeni ve muhtemelen kısa bir “ateşkes” dönemini daha tecrübe ediyor. Daha önce ilan edilen ateşkeslerin uzun ömürlü olmaması bunun da fazla uzun ömürlü olmayabileceğini gösteriyor. Nitekim Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in diplomatik çözüm için tek yolun Ermenistan’a ait işgal güçlerinin bir an önce Azerbaycan topraklarından çıkması olduğunu belirten sert bir dille ikazı da Ermenistan Başbakanı Paşinyan’ın “Bazı tavizler verebiliriz ama Dağlık Karabağ kırmızı çizgimizdir.” mealindeki açıklaması da ara bulucu güçlerin diplomatik ağırlıklarına rağmen görüşmelerden beklentilerin yüksek olmaması gerektiğini gösteriyor.

Azerbaycan güçlerinin dağlık arazi şartlarına ve otuz yıllık savunma istihkâmına rağmen oldukça hızlı bir şekilde ilk savunma hatlarını yarması ve önemli bölgeleri ele geçirmesi birçok uluslararası yorumcunun “savaşın şimdiden bittiği ve sonuçlarının belli olduğu” şeklinde yorumlar yapmasına neden oluyor. Gerçekten de ekim ayı sonu itibarıyla durum değerlendirmesi yapıldığında, Azerbaycan güçlerinin ilerlemesini durduracak tek gücün üçüncü bir ülkenin doğrudan savaşa müdahil olması olduğu anlaşılıyor. Her ne kadar şimdiye dek Rusya ve İran gibi bazı bölge ülkeleri Erivan’a silah ve lojistik desteğinde bulunmuşlar ve tatbikat ve güç kaydırma gibi gözdağı verme eylemlerine girmişlerse de iki ülkenin de doğrudan çatışmaya taraf olması beklenmiyor. Rusya açısından bakıldığında Ermenistan’a doğrudan sınırı olmaması, Ukrayna ve Gürcistan işgallerinin aksine kullanabileceği yerel unsurların zayıf olması, göstermelik de olsa bir hukuksal dayanağa sahip olmasını engelliyor. Moskova’nın doğrudan uluslararası hukuk ihlali yapıp savaşa girmesinin de herhangi bir zemini bulunmuyor. İran tarafından bakıldığında ise Azerbaycan güçlerinin sınır bölgelerini kontrol altına alması, Tahran’ın endişe duyduğu sınır ihlallerini ve “yabancı savaşçıların ülke içine sızma” faktörünü etkisiz hâle getirdiğinden bazı çevrelerin dillendirdiği gibi herhangi bir sınır ötesi operasyonu anlamsız kalıyor.

Bakü’nün bundan sonraki aşamada askerî operasyonlar ya da müzakere yoluyla işgali sona erdireceğinden çok az kimsenin şüphesi bulunuyor. Gerçekleşmesi hâlinde bu durum, Güney Kafkasya’daki otuz yıllık yapay dengenin bozulması ve yeni, doğal bir dengenin kurulması anlamına geliyor. Azerbaycan üzerindeki baskının kalkması sonucu Bakü’nün artan öz güveni, Bakü ve Ankara arasında yıllardır üçüncü ülkelerin muhtemel tepkileri düşünülerek atılamayan adımların daha rahat bir şekilde atılmasına izin verebilir. Türkiye’nin ülkede kalıcı bir üs kurması, gümrük birliği gibi yapısal entegrasyona yönelik adımlar, iki ülke arasındaki iş birliğini benzersiz bir seviyeye taşıyacak ve Akdeniz ile Hazar Denizi arasındaki stratejik bir bölgede ciddi bir güç temerküzü oluşturabilecektir. Türkiye ve Azerbaycan arasındaki iş birliği alanlarının çoktandır bir ortağı olan Tiflis yönetimi de bu yapılanmanın parçası olacaktır. Yine toprakları Rusya işgali altında olan ve Türkiye ile son yıllarda geniş kapsamlı bir yakınlaşma içinde bulunan Ukrayna’nın da bu eksene katılmak isteyeceği öngörülebilir. Nitekim Rusya’nın Kırım işgaline Avrupa ülkelerinin verdiği tepki ile Dağlık Karabağ işgaline Ankara’nın verdiği tepki karşılaştırıldığında Türkiye’nin yakın müttefiklerinin güvenliğini tesis etmede çok daha güvenilir bir partner olduğu açıkça görülmektedir. Böylesi bir yapısal iş birliği bu ülkelerin üzerindeki Rusya baskısını azaltacağı gibi başta enerji ve savunma sanayisi olmak üzere stratejik alanlarda büyük ölçekli projelerin hayata geçirilmesini kolaylaştıracaktır.

Savaş sonucu yönetim becerisi içeride ve dışarıda sorgulanacak olan Erivan, son yıllardaki tavrının aksine PKK unsurlarına destek vermede daha az istekli olabilir, bu durum da özellikle Ağrı-Kars bölgesindeki terör faaliyetlerinin azalmasına neden olabilir. Yeni durum bölgesel politikalarda Azerbaycan’ın pazarlık gücünü de artıracak, örneğin iç işlerine müdahale etmeye kalkan ülkelere gereken cevabı verebilecek ya da uluslararası petrol projeleri veya Hazar’ın statüsü gibi konularda aba altından sopa göstermeye çalışan güçlere karşı eli çok daha güçlü olacaktır. Her hâlükârda gerekli kararlılığın gösterilmesi ve ince dengelerin gözetilmesi hâlinde işgalin sona ermesinden sonra Anadolu ile Güney Kafkaslar arasındaki iş birliği ve entegrasyon, son yüzyıllarda eşine az rastlanır bir seviyeye çıkacaktır.


Bu makale ilk olarak 28.10.2020 tarihinde TRT Farsça'da yayımlanmıştır.

https://www.trt.net.tr/persian/brnmh-h/2020/10/28/qrhbg-azd-w-mfhym-rhbrdy-an-1517715