Reisi Dönemi’nde İran-Hindistan İlişkilerinin Muhtemel Çerçevesi

Reisi Dönemi’nde İran-Hindistan İlişkilerinin Muhtemel Çerçevesi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Hindistan Başbakanı Narendra Modi, ülkesinin yeni cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin ardından İbrahim Reisi’yi ilk tebrik eden yabancı liderler arasında yer aldı. Modi, seçim sonuçlarının açıklanmasından kısa bir süre sonra 20 Haziran’da Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Hindistan ve İran arasındaki sıcak bağları daha da güçlendirmek için Reisi ile çalışmayı dört gözle bekliyorum.” ifadelerini kullandı.

Yeni Delhi’nin, 5 Ağustos’ta Hasan Ruhani’den görevi devralacak olan Reisi hükûmeti ile erken ilişki kurması bekleniyor. Nitekim gerek Viyana’daki nükleer müzakerelerde önemli bir mesafe katedildiği söylemleri gerekse ABD’nin çekilme hazırlığında olduğu Afganistan’da yeni güç dinamiklerinin oluştuğu bu dönemde Yeni Delhi, Tahran üzerinden çok fraksiyonlu bir strateji geliştirmeyi gerekli buluyor. Özellikle Pakistan’ın, ABD birliklerinin ülkeden çekilmesinden sonra Taliban ile olan ilişkileri ve coğrafi üstünlüğü vesilesiyle Afganistan’daki nüfuz alanını sağlamlaştırmaya istekli olması ve Pakistan ile derin bağları ve stratejik iş birliği bulunan Çin’in bölgedeki varlığını genişletmeye istekli olduğu söylemleri; Hindistan’ın, İran ile olan ilişkilerindeki kırılmaları hafifletmek için hızlı hareket etmesini gerektirebilir. Ancak Modi hükûmetinin, Tahran’daki yeni hükûmetle angajmanının hızını ve gidişatını belirlemesi, 2015 Nükleer Anlaşması’nın (KOEP, Kapsamlı Ortak Eylem Planı) yeniden canlandırılması için İran ve ABD arasında Viyana’da yapılan görüşmelerin sonucuna bağlıdır. Zira taraflar arasındaki ilişkiler özellikle son yıllarda Hindistan-ABD ilişkilerinden etkilenmiş ve yaptırımlar, Yeni Delhi’nin Tahran ile ilişkilerinin dozunu belirleyen temel etken olmuştur. Bu bağlamda iki ülke arasındaki medeniyet bağlarına rağmen Yeni Delhi ve Tahran arasındaki ilişkiler özellikle ABD ve Hindistan arasında imzalanan 2008 Nükleer Anlaşması sonrasında, İran’a kademeli olarak uygulanan ambargolar nedeniyle ciddi engellerle karşı karşıya kalmıştır. Nitekim ABD ile geliştirilen ilişkiler, Yeni Delhi’yi dış politikada özerklik mesajları verse bile yaptırım kararlarına uymak zorunda bırakmış ve bu bağlamda zengin enerji kaynaklarına sahip Körfez ülkesiyle ticari ve ekonomik bağlarını asgari seviyelere düşürmesini gerektirmiştir.

Yeni Delhi’nin Tahran ile ekonomik ilişkileri; Barack Obama yönetiminin, Tahran ile Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinin beş daimî üyesi ve Almanya (P5+1) arasında 2015’te imzalanan KOEP’in ardından İran’a yönelik yaptırımları hafifletmesiyle yeniden ivme kazanmıştı. Ancak Obama’nın halefi Donald Trump’ın, ABD’yi Mayıs 2018’de KOEP’ten çekmesinden sonra ABD, İran’a yönelik yaptırımları yeniden yürürlüğe koymuştu. Bu dönemde Hindistan, ilk başlarda her ne kadar dış politikada bağımsız bir politika yürüttüğünü ve İran’a yönelik sadece BM kararlı ambargolara uyacağını belirtse de ABD baskısına boyun eğmek ve Haziran 2019’a kadar İran’dan ham petrol alımını durdurmak zorunda kalmıştı.

Modi hükûmeti; ABD ile yaptığı görüşmeler neticesinde Tahran ile olan ilişkisini sürdürmek, Çin’in Pakistan üzerinden geliştirdiği Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) projesine karşı strateji geliştirmek ve Pakistan’ı baypas ederek Afganistan ve Orta Asya ülkelerine doğrudan erişim sağlamak amacıyla Çabahar Limanının geliştirilmesi için Trump yönetiminden bir feragat almayı başardı. Ancak devamında Trump hükûmetinin, İran ile iş birliği yapan şirketleri geniş kapsamlı yaptırımlara maruz bırakacağı söylemleri, Hindistan’ın söz konusu projede ağır hareket etmesine yol açtı. Yeni Delhi’nin bu tutumuna karşı çeşitli vesilelerle rahatsızlığını dile getiren ve yaptırımlara rağmen Yeni Delhi’ye enerji ve ulaşım alanında büyük indirim ve fırsatlar sunan Tahran’ın tüm çabalarına rağmen gerekli adımların atılmaması projenin akim kalmasına neden oldu. Her ne kadar Hindistan, 31 Ocak 2021 tarihinde yaklaşık 8,5 milyon dolar karşılığında tedarik ettiği ekipman yükleme ve boşaltma için kullanılabilecek 140 tonluk iki mobil liman vincini, İran’daki Çabahar Limanı yetkililerine teslim etse de söz verilen ikinci tedariklerin ulaştırılmaması sonucunda İran, projenin ana bileşeni olan Sistan ve Beluçistan-Afganistan Demir Yolu Projesi de dâhil olmak üzere projeyi yerli kaynaklarla ilerletmeye başladı. Ayrıca İran, Haf-Herat Demir Yolunu da yine yerel imkânlarla tamamlamış ve 10 Aralık 2020’de açılışını yaparak Afganistan ile öngörülen demir yolu ağının ilk etabını tamamladığını duyurmuştu. Hindistan, Pakistan’ı baypas ederek İran üzerinden Afganistan ve Orta Asya’ya deniz yoluyla erişim sağlamak için Çabahar Limanının geliştirilmesi projesine zaten dâhil olduğu için demir yolu hattını inşa etmeye hevesliydi. Ancak ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları, projede ilerlemeyi engellemiş ve İran’ın projeyi kendi imkânları ile devam ettirmesine neden olmuştu.

ABD yaptırımları nedeniyle ikinci plana atılan bir diğer proje ise İran’ın Farzad-B Doğal Gaz Sahasının geliştirilmesiydi. 2008 yılında Hindistanlı bir şirketin iş birliği ile keşfedilen ve yaklaşık 651 milyar metreküp gaz rezervi bulunduğu tahmin edilen sahanın geliştirilmesi için Hindistan’a çok sayıda çağrıda bulunulmasına ve güvenlik, ulaşım ve enerji alanında birçok kolaylığın sağlanmasına rağmen ABD yaptırımlarından dolayı bir sonuç alınamaması üzerine Tahran, projenin yerli bir şirket olan İran Petropars Grubuna verildiğini Yeni Delhi’ye bildirmişti. İran’ın projeyi yerli bir şirkete vermesi ve Hindistan’ın saf dışı bırakılması, Hindistan medyasında büyük yankı bulmuş ve bu durum Yeni Delhi açısından büyük kayıp olarak lanse edilmişti.

ABD’nin İran’a uyguladığı maksimum baskı politikası kapsamındaki yaptırımlar nedeniyle Yeni Delhi’nin; katılmadığı projelere, Joe Biden’ın gelişiyle birlikte nükleer müzakerelerin başlamasından sonra tekrar katılma fırsatı arayacağı bilinmektedir. Nitekim Yeni Delhi tarafından bu süreçte yapılan açıklamalarda, İran ile petrol ticaretinin başlatılmak istendiği belirtilmiş ve bunun için nükleer müzakerelerin olumlu sonuç vermesi temenni edilmişti. Bu bağlamda Biden yönetiminin Tahran’la yeniden anlaşmaya varma ihtimali, Yeni Delhi’nin; İran’dan ham petrol ithal etmeye yeniden başlayacağının ve ABD’nin, yaptırımları kaldıracağı veya hafifleteceği zaman altyapı ve hidrokarbon projelerine yatırıma geri döneceğinin sinyalini vermesine neden olmuştur. Söz konusu söylemlerin sayısında özellikle son zamanlarda, İran-Çin 25 Yıllık Kapsamlı İş Birliği Anlaşması’nın gündeme gelmesinin ardından artış görülmüş ve bu durum, Hindistan’ın İran’ı tamamen Çin’e kaptırmaması gerektiği söylemlerini de beraberinde getirmiştir.

Yeni Delhi’nin; İran ve Çin’in yol haritasını tamamlamasından ve 30 Mart 2021 tarihinde ilk imzaların atıldığı 25 Yıllık Kapsamlı İş Birliği Anlaşması’ndan endişe duyduğu için Tahran ile olan ilişkilerini yeni hükûmet döneminde hızlı bir şekilde düzeltmeye çalışması öngörülüyor. Zira Anlaşma ile Pekin’in bölgeye yönelik ekonomi ağırlıklı sessiz politikasının, siyasi arenada da var olma güdüsüne dönüştüğü söylemleri ve bu Anlaşma’nın, Bir Kuşak Bir Yol Girişimi’nin ana bileşeni CPEC üzerinde büyük olumlu etkisi olacağının bilinmesi, Yeni Delhi’yi harekete geçiren diğer bir sebeptir. Nitekim İran’ın; Çin’i ve Pakistan’ı, Çabahar Limanının gelişimine katılmaya davet ettiği ve Limanı, CPEC ile bağlama önerisi iddiaları, son dönemde Hindistan’da çokça dillendirilmeye başlanmış gözüküyor.

Son dönemlerde hızla gelişen İran-Çin iş birliği söylemlerinin, Reisi’nin ilk konuşmasında Çin ile iş birliğini devam ettirme yönündeki açıklamaları ile devam edeceği izlenimi oluşmaktadır. Ayrıca Şi Cinping’in, Reisi’yi seçimleri kazanmasının ardından tebrik ederek Çin ve İran’ın “kapsamlı stratejik ortaklar” olduğunu ve iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine büyük önem verdiğini vurgulaması bu minvalde önemlidir.

Son olarak geçtiğimiz günlerde İran ve Hindistan arasında iş birliği fırsatlarının konuşulduğu panelde katılımcılar arasında yer alan Tahran’ın Yeni Delhi Büyükelçisi Ali Çegeni’nin, Yeni Delhi’nin hızlı hareket etmesi gerektiğini belirterek “Zaman çok kısa ve fırsatlar sonsuza kadar kalmayacak.” ifadesi, İran’ın tamamen Çin yatırımları kontrolüne girmemesi için Yeni Delhi’nin hızlı hareket etmesi gerektiğini gözler önüne seriyor.

Bu doğrultuda bakıldığında taraflar arasındaki ilişkilerin öncelikle Viyana’daki görüşmelerden çıkacak olan sonuca göre şekillenmesi beklenirken yeni İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin, Keşmir ve Hindistan Müslümanları konusunda nasıl bir tutum takınacağı da büyük önem arz edecektir. Zira Tahran’ın, Devrim’den beri özellikle Keşmir konusunda zaman zaman yapılan ılımlı açıklamalar dışında, Hindistan ve Pakistan arasındaki gerilim yükseldiğinde genellikle İslamabad’ın tarafını tutmaktan kaçındığı görülüyor. Modi hükûmeti, 5 Ağustos 2019’da Keşmir’in özel statüsünü kaldırdığında dünya çapında gelen sert tepkilerin aksine İran, “vadideki insanların durumu” konusundaki endişelerini dile getirdi ve Hindistan’ı bölge halkına karşı “adil bir politika” benimsemeye çağırdı. İran’ın bu tutumu, Yeni Delhi tarafından pek önemsenmezken İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in, Mart 2020’de Kuzeydoğu Delhi’de özellikle Müslüman kesime yönelik meydana gelen çatışmaları “Müslümanlara karşı organize şiddet” olarak nitelendirmesi Modi hükûmetinden tepki aldı. Dolayısıyla Reisi hükûmetinin, Hindistan’da meydana gelen gösteri ve çatışmalara karşı nasıl bir tutum benimseyeceği, Yeni Delhi ile ilişkilerini belirleyen parametreler arasında olacaktır. Ayrıca Reisi’nin Pakistan ile ilişkileri de bu minvalde büyük önem arz etmektedir.