Rusya’nın Ukrayna’yı İşgali ve İran Nükleer Krizi

Rusya’nın Ukrayna’yı İşgali ve İran Nükleer Krizi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Avrupa’nın 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana karşılaştığı en önemli güvenlik meydan okuması olurken İran’ın dünya güçleri ile Viyana’da gerçekleştirdiği nükleer görüşmelerin sekizinci turu, kritik bir eşiğe vardı. Rusya’nın bu iki konudaki rolü son derece merkezîdir. Uluslararası sistem perspektifinden bakıldığında, her iki krizin de etki kapsamının çok önemli olduğu aşikâr. Bir yandan Rusya, NATO genişlemesi karşısında güvenlik ve savunma stratejisinin bahanesi ve gerekçesiyle Ukrayna işgalini başlatmış; öte yandan, Güvenlik Konseyinin daimî üyesi olarak İran nükleer meselesinde bariz bir rol oynamıştır. Aslında Rusya hem İran nükleer altyapısının inşasına doğrudan müdahil olması hem de İran ile Batı arasındaki müzakerelerde ara buluculuk yapması dolayısıyla İran nükleer meselesinin ana aktörlerinden biridir. Analitik bir perspektiften bakıldığında görünürde ayrı gibi duran bu iki kriz, ortak bir zemini ve bağlantıyı paylaşmakta ve özellikle şu soruyu ortaya çıkmaktadır: Rusya, Ukrayna’da kendi yayılmacı gündemini ileriye taşımak için özellikle 2014 sonrasında, İran nükleer sorunundaki güçlü rolünü nasıl araçsallaştırdı?

Rusya’nın Uluslararası Güç Statüsüne Dönüşü

İran’ın nükleer programının gelişimi ve İran-Batı ilişkilerinde bir krize dönüşmesi, Moskova’ya nükleer silahların yayılmasının önlenmesi noktasında Batı tarafından bir müttefik olarak tanınma fırsatı sağladı. Rusya bu arada İran’da stratejik ortak olarak nüfuzunu artırıp kendini sürekli Tahran’ın karar verici çevrelerinde Batı’ya karşı bir dengeleyici aktör olarak konumlandırdı. Moskova’nın son yıllarda özellikle İran’ın güvenlik ve askerî bürokrasisinde nüfuzunu pekiştirmesi ve İran’ın güç/iktidar yapısındaki çatlaklardan faydalanması; nükleer sorununa Moskova müdahil olmadıkça çözüm bulunmasının neredeyse imkânsız olduğu kanısını yarattı. 

Moskova Kasım 2014’te, 45.000’den fazla Rus askeri Ukrayna sınırlarına konuşlandırırken ve ayrılıkçıları silahlandırırken The New York Times, Rusya’nın nükleer müzakereleri ilerletmedeki kilit rolünü gündeme taşıyordu. İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokuyla ilgili anlaşmazlık üzerine müzakerelerin çıkmaza girmesinden sonra Rusya, İran’ın ürettiği ve nükleer silah yapımında kullanılan uranyumu alıp sadece Buşehr Reaktörü’nde kullanılabilecek nükleer yakıta dönüştürme teklifinde bulundu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2014’te ABD’nin Barack Obama yönetimini Ukrayna sınırındaki Rus askerî varlığını görmezden gelmeye ikna etmek için bu kozu kullandı. “Rusya’nın İran nükleer sorununun çözümünde dünya barış ve güvenliğinin sağlanmasında oynadığı yapıcı rol” öylesine öne çıkarıldı ki Temmuz 2015’te Obama, Putin’e İran Nükleer Anlaşması’ndaki önemli rolü için övgüde bulundu. Keza Kremlin, İran nükleer sorununun çözülmesinin nükleer silahların yayılmasını önleme rejiminin güçlendirilmesine ve Orta Doğu’da gerginliklerin azaltılmasına yardım edebileceğini ifade ederek Moskova’nın yeniden uluslararası bir güç statüsünü haiz olduğunu vurguladı. Ancak Kremlin bölgesel barışa katkı sağladığını iddia etse de dönemin Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ile bir araya gelmesinin ardından Putin, Rusya’nın bölgedeki ve Suriye’deki konumunu güçlendirmek için İran’a bağlı Şii milisleri kara gücü olarak kullanma yoluna gitti.

Yaptırım Karşıtı Strateji ve Yaptırım Rejimlerinin Başarısızlığının Ortaya Koyulması

Putin’in Ukrayna’daki jeopolitik yayılmacılığına hizmet eden enstrümanlarından biri yaptırımlara karşı hükûmetinin yıllardır uygulamakta olduğu stratejidir. Ekonomi analistleri Rusya’nın mali politikası ve yaptırımlarla mücadele stratejisine atıfta bulunurken “Rusya Kalesi” ifadesini kullanmaktadır. Moskova’nın stratejisi; süt sanayisinin geliştirilmesinden finansal mesajlaşma sisteminin ilerletilmesine, Rusya’nın askerî harekâtının sonucu olarak karşılaşabileceği mali şokların absorbe edilebilmesi için merkez bankasının altın ve döviz rezervlerinin artırılmasına kadar bir dizi ekonomik tedbir içermektedir. İlginçtir ki Kırım’ın işgalinden sonra Rusya Ekonomik Kalkınma Bakanlığı, Rus Dış Ticaret Akademisi uzmanlarının yardımıyla yaptırım mekanizmalarının son 70 yılda dünya çapında nasıl uygulandığını analiz etmeye karar verdi. Söz konusu araştırmada yaptırım mekanizmasının ve İran modeli üzerindeki sonuçlarının çalışılmasının Rusya için büyük önem taşıdığı sonucuna varıldı. Bunun nedeni; birincisi, İran’a en ağır yaptırımların uygulanması ve ikincisi, Rus ve İran ekonomilerinin hidrokarbon ihracatlarına epey bağımlı olmasıdır. Dolayısıyla Rusya’ya yaptırım uygulanmasının sonuçları Çin ve Küba’dan ziyade İran örneği üzerinden daha iyi öngörülebilir. Buna uygun olarak Rusya, İran’ın yaptırımlara direnme biçiminden dersler çıkarıp kendi yaptırım karşıtı tedbirlerini geliştirmek için onlardan yararlandı.

Dahası Moskova İran’a karşı uygulanan yaptırım politikasının etkili görünmesi hâlinde Batı’nın Moskova’yı izole etmek için Rusya’yı hedef almaya karar vermesi durumunda benzer bir politika setini kullanabileceğini kaydetti. Böylece Rusya, İran kartını Batı ile kendisi arasındaki siyasi ve güvenlik etkileşimlerinde pazarlık aracı olarak kullanırken ve İran nükleer programına karşı yaptırımları veto etmezken Tahran’a yönelik yaptırım rejimini zayıflatmaya ve engellemeye çalışmıştır.

Enerji Güvenliği ve Avrupa Gaz Arzı Üzerinde Tekel

Putin yıllar içinde bir taraftan Rusya’nın ekonomisini Ukrayna’da Batı ile askerî bir karşılaşma için hazırlarken diğer taraftan Avrupa enerji piyasası üzerindeki tekelini sürdürmeye ve Avrupa ülkelerinin Rus gazına bağımlı kalmalarını sağlamaya çalıştı. Nitekim Avrupa uzun süredir Rus gazına bağımlılığını azaltmaya çare aramaktadır. Ruslar da İran nükleer sorununun çözülmesinin ve İran’ın, Avrupa ile ilişkilerinin normalleşmesinin Avrupa’nın aradığı çözüm için gerçek bir fırsat olabileceğinin çok iyi farkındadır. İran üzerindeki nükleer yaptırımların kaldırılması, İran’ın petrol ve gaz piyasasına serbest girişi, Avrupa gaz arzı üzerindeki Rus tekeline meydan okumakla birlikte küresel piyasalarda petrol ve gaz fiyatlarını düşürecektir. Gaz rezervleri bakımından İran, Rusya’nın ardından ikinci sırada yer almaktadır; bu rezervler 34 trilyon metreküptür ve dünya toplam rezervinin %17’sini oluşturmaktadır. Rusya Federasyonu Hükûmeti Analitik Merkezi tahminlerine göre İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılmasının Rus ekonomisi üzerinde ciddi olumsuz etkileri olabilir. Rusya Ulusal Enerji Güvenliği Vakfı Başkanı Konstantin Simonov Avrupa’nın gaz alımlarını ekonomik endişelere değil siyasi hesaplara dayandırdığı ve bu anlamda İran’ın Rus gazı için gerçekten tehlikeli bir rakip olduğu görüşünü dile getirdi. Dolayısıyla İran’ın nükleer programı üzerinde İran ile Batı arasında varılacak anlaşmanın parçası olarak İran’ın enerji ihracatına uygulanan yaptırımlar/kısıtlamalar kaldırılırsa İran gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçişine ilaveten Katar ve İspanya ile sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) alanında yapılacak iş birliği, Rusya’nın Avrupa üzerindeki kozunu zayıflatacaktır.

Dönemin İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in Moskova’nın nükleer müzakerelerdeki engelleyici rolüne ilişkin sızdırılan mülakatının ayrıntıları, Batı ile İran arasındaki gerginlik hâlinin sürmesinin Rusya için en uygun ve pragmatik senaryo olduğu görüşünü güçlendirmektedir. Bu yüzden nükleer anlaşmazlığın çözümünün en kritik ve zorlayıcı günlerinde Moskova bu bağlamda gerekli önlemleri alacaktır.

Son olarak “nükleer bir İran” Moskova’nın çıkarlarına aykırı olabilirken “İran’ın nükleerleşmesi tehdidi”nin bölgesel ve uluslararası bir krize dönüşmesi, Rus-Batı ilişkilerinde Rusya’ya etkin bir kaldıraç sunmuştur. Fakat Batı’da Rusya’nın Ukrayna’yı işgali o denli bir meydan okuma olarak algılanmıştır ki Batı dünyası ivedilikle aldığı yıpratıcı yaptırım kararlarının yanında yeni büründüğü halet-i ruhiye ile artık İran nükleer krizini, ikincil bir kriz olarak görmektedir. Dolayısıyla son haftada yaşanan gelişmelerde görüldüğü gibi Viyana görüşmelerinde Batı cenahı daha fazla taviz vermeye hazır görünmektedir. Ancak sürecin gidişatına yön verecek kritik sorulardan birisi nükleer görüşmelerin hâlâ merkezinde yer alan Rusya’nın, yeni gelişmelere nasıl bir tavır takınacağı olurken diğeri ise İran’ın Rusya’ya rağmen Batı’yla uzlaşmaya ne derece gönüllü olacağıdır.