Rusya’nın Yemen Özelinde Orta Doğu’daki Varlığı

Rusya’nın Yemen Özelinde Orta Doğu’daki Varlığı
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Küresel ölçekte önemli bir aktör olan Rusya, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte girdiği fetret devrinden 2000’li yıllarda çıkmış ve yeniden yükselişe geçmiştir. Petrol fiyatlarının da katkısıyla ekonomik anlamda 2000’li yıllarda toparlanan Rusya, Sovyetler Dönemi’nde olduğu gibi dış politikada daha aktif bir tavır sergilemeye başlamıştır. Giderek güçlenen Rusya gerek Karadeniz gerekse de Orta Doğu’da daha fazla boy göstermektedir. Ancak Arap Baharı’nın etkisiyle ortaya çıkan ve Batı’dan destek gören yeni iktidarların ilk iş olarak Rusya’yla nispeten oturmuş ilişkilerini gözden geçirmeye başlaması, Rusya’nın bölgedeki politikalarını gözden geçirmesine neden olmuş ve bu yüzden, İran ve Suriye ile olan ilişkilerini güçlendirmeye çalıştığı gözlemlenmiştir. Bunu belirtmekle birlikte Rusya’nın İsrail ile olan ilişkilerinde son derece temkinli olduğunu söylemekte fayda vardır. Rusya’nın, bölgedeki ülkelerle kurulan ilişkilerde, İsrail ile doğrudan karşı karşıya gelmemek için son derece hassas davrandığı ve bu bağlamda İsrail ile ilişkilerin bu hassasiyet “sabitesi” ekseninde kurgulandığı görülmektedir.

Orta Doğu Politikası Rusya İçin Neden Önemli?

Rusya’nın Orta Doğu’daki varlığını açıklayabilecek üç temel nokta bulunmaktadır. Bunlardan ilki, küresel rakibi ABD’nin güçlü olduğu ancak son zamanlarda yalpaladığı bir coğrafyada varlık göstermek, mutlak rakibine karşı bir cephe oluşturmaktır. Bu kapsamda Rusya, bölgede pozisyonunu sağlamlaştırarak -ABD’nin netleşmeyen politikalarından da faydalanma yoluyla- boşluk oluşan noktaları doldurmaya çalışmaktadır.

İkinci olarak Rusya’nın aşırılık tehditlerini engellemek için güvenlik kaygılarıyla vekil güç politikasına başvurduğu söylenebilir. Orta Doğu’da bulunan aşırı örgütlerin, bölgelerinde güç elde ederek buradan dünyaya terör ihraç etme ihtimalleri, Rusya tarafından bir tehdit olarak algılanmakta ve Rusya, bu tehlikeleri ülke sınırlarına varmadan yok etmek istemektedir. Bunun için kendisine yerel müttefikler bulan Rusya; savaşı, sınırlarına taşınmadan sürdürmek istemektedir. DEAŞ’ın bulunduğu bölgenin sınırlarını aşıp Türkiye’de, Avrupa’da vs. terör operasyonları düzenleyip ülkelerin güvenli alanlarını tehdit etmesi, bu durumu örneklendirebilir.

Son olarak Orta Doğu’nun geniş bir pazar olması, Rusya’yı bölgeye çeken bir diğer faktör olarak görülmektedir. ABD ve Avrupa’nın otoriter olarak nitelendirdiği Orta Doğu yöneticileriyle ilişkiler geliştiren Rusya, bölgedeki aktörlere silah satarak ekonomik kazanç sağlamak ve Batı’nın pazar payını azaltmak istemektedir.

Tüm bunlar göz önüne alındığında Orta Doğu’nun Rusya için vazgeçilmez bir bölge olduğu görülmektedir. Suriye ve İran’la ilişkileri aşikâr olan Rusya, bölgede var olan diğer aktörlerle de etkileşim kurarak konumunu güçlendirme peşindedir. Rusya’yla tarihsel ilişkileri bulunan ve güneyi Sovyetler dağılmadan önce Marksizm’le yönetilen Yemen de jeopolitik konumu nedeniyle Rusya’nın varlık göstermek istediği sahalardan biridir.

Yemen’de Rusya

Rusya, Yemen’deki savaşa doğrudan dâhil olmasa da savaşan taraflarla iletişim kanalını daima açık tutmuştur. 2017 yılına kadar başkent Sana’daki büyükelçiliğinin faaliyetlerini sonlandırmamış, Yemen’le ilişkilerinin kuvvetli olduğunu ve barış görüşmeleri olacaksa moderatörlük görevini üstlenmekten geri durmayacağını vurgulamaktan çekinmemiştir. Müttefiki İran’ın desteklediği Husilerin safında yer almayan Rusya’nın, Yemen’e müdahale edeceği iddia edilse de bunlar söylentiden öteye geçmemiştir. Bir mezhep savaşından çok daha fazlasının cereyan ettiği Yemen’de, Rusya’nın etkin olarak var olmamasının altında bazı gerekçeler yatmaktadır.

İlk olarak Yemen, Rusya’nın Kızıldeniz’de güttüğü politikalar için bir yapboz parçası hükmündedir. Rusya’nın 2017 yılında Sudan’la imzaladığı ve bunun sonucunda kurulmasına karar verilen deniz üssü, 2020 yılında faaliyete geçmiştir. Ancak bunun yanında, Rusya’nın Aden Körfezi’ni kontrol edebilecek bir nokta olan Babülmendep Boğazı’nda da bir üs edinmesi, bu kazanımı pekiştirecektir. Çin, ABD, Fransa ve Türkiye gibi ülkelerin Babülmendep’te birer üsse sahip oldukları göz önüne alınırsa Yemen topraklarında yer alan Babülmendep Boğazı’nın Rusya açısından önemi kavranacaktır. Bu durum hesaba katıldığında kimin kazanacağı belli olmayan bir savaşta, Rusya’nın bir tarafı destekleyerek olası kazançları riske atmaktan çekindiği görülebilir.

Ek olarak Yemen’in, Rusya dış politikasında öncelikli bir yer tutmadığı söylenebilir. Suriye’de yoğunluğu azalmayan savaş, Ukrayna ile girilecek bir savaş durumunda NATO ile doğrudan karşı karşıya kalınacak olması, İran ile sürdürülen ilişkiler Rusya için öncelikli konular olurken Yemen’de cereyan eden savaşa müdahale edilecek bir ortam oluşmamıştır. Bunun yanında Rusya’nın, savaşa müttefiki İran’ın safında Husileri destekleyerek dâhil olması, Suudi Arabistan’la olan ilişkilerin gerginliğini artıracaktır. Mart 2020’de Suudi Arabistan’ın petrol fiyatı krizinde Rusya’ya misilleme yapmasıyla birlikte milyarlarca dolar zarar eden Rusya, yeni bir gerginliği göze alamamıştır.

Rusya’nın Yemen Senaryoları

İlk senaryoda Rusya, bugüne kadar olduğu gibi Yemen’deki dinamikler arasında denge politikası sürdürmeye devam edecektir. Rusya, Suudi Arabistan’ın ateşkes isteyerek bir nevi mağlubiyeti kabullendiği ancak sonu bir türlü gelmeyen bu savaşta, iki tarafla da ilişkilerini sürdürerek savaşın sona erdirilmesinde inisiyatif alabilecek bir pozisyon elde edebilir. Bu sayede barışa öncülük edebilecek olan Rusya, savaş sonrası kurulacak olan bir veya birden fazla iktidarla gerçekleşecek etkileşimlerinin yardımıyla Babülmendep’te kalıcı bir yer edinebilir. Sudan’da da yer edinmiş olan Rusya; Doğu Akdeniz, Kızıldeniz ve hatta Hint Okyanusu’nda dahi varlık gösterebilecek bir güç hâline dönüşecektir.

 

Harita: Yemen Denizi-Kızıldeniz-Akdeniz

Kaynak: Google Maps

 

Öte taraftan Rusya, rüzgârı arkasına almış Husilere destek vererek müttefiki İran’ın saflarında savaşa katılabilir. Ancak bu durumda, Suudi Arabistan’ı karşısına alıp ikinci bir petrol fiyatı krizi yaşayabileceği gibi Suudi Arabistan’dan savaş desteğini çekmiş olan ABD’nin, savaşa doğrudan dâhil olmasına da sebep olabilir. Bunlara ek olarak zaten gıda ve su konusunda ciddi bir insanlık trajedisi yaşanan Yemen’de Rusya’nın aktif bir şekilde müdahil olması, durumun daha da kötüleşmesine ve insani krizin büyümesine neden olma ihtimali taşımaktadır. Bu ise zaten uluslararası toplum tarafından giderek bozulan Putin ve Rusya algısını daha da kötüleştirecektir. Bu tür bir müdahalenin mevcut insanlık dramını kötüleştirmesi hâlinde Rusya’nın hedef tahtasına konulması olası gözükmektedir.

Son olarak Rusya, Babülmendep Boğazı’nda askerî üs edinme isteğinden vazgeçerek Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’nda varlık göstermek adına Kuzey Afrika’da ya da bölgedeki diğer ülkelerde kazanımlar elde etme yoluna başvurabilir. Ancak Rusya, daha önce Afrika Boynuzu’nda askerî üs edinmeyi birçok defa denese de bu yolda başarılı olamamıştı.

Sonuç olarak güçlenen ve kalkınan Rusya için Orta Doğu vazgeçilmez bir alan olmuştur. Bölgede rakipleriyle karşı karşıya gelerek gövde gösterileri yapabilen Rusya, savaşlarla dolu bu coğrafyada, ikili ilişkiler geliştirerek pazar imkânından da faydalanmaktadır. Öte taraftan Rusya, tarihsel ilişkilerinin olduğu Yemen’e dair refleksler geliştirse de savaşa dâhil olarak sistemik bir politika uygulamak yerine daha mutedil bir yol tercih etmiştir. Suudi Arabistan veya ABD’ye karşı Yemen’de yeni bir cephe açmayan Rusya, Hint Okyanusu’nda etkin bir güç olabilmek için Babülmendep Boğazı’nda kendine bir yer edinmesi gerektiğini bilmektedir. Bunun için savaşın taraflarıyla ilişkiler geliştirmeyi sürdüren Rusya, diğer taraftan Sudan’da bir askerî deniz üssü kurmuştur. Ayrıca Rusya’nın müttefiki Çin’in, Cibuti’ye bir üs kurarak bölgede varlık göstermeye başlaması ve diğer müttefik İran’ın, balistik füzeleri ve drone kapasitesiyle bölgede caydırıcı bir tehdit oluşturması, ABD karşıtı blokun bölgede güçlendiğini göstermektedir. Tüm bunlar göz önüne alındığında Rusya’nın, Suriye’de olduğu gibi bölgedeki bazı ülkelere doğrudan müdahale etmesi, İran gibi bazı ülkelerle doğrudan ilişkiler inşa etmesi ve doğrudan müdahil olamadığı kavgalarda da ABD ve Batı karşısında alternatif bir yol olma çabası; ABD karşıtı blokun Orta Doğu coğrafyasında daha yayılacak çok alanı olduğunu göstermektedir.