Seyyid Hüseyin Museviyan Röportajı Çevirisi

Seyyid Hüseyin Museviyan Röportajı Çevirisi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Seyyid Hüseyin Museviyan, İran’ın tecrübeli eski diplomatlarından birisi. Muhammed Hatemi’nin Cumhurbaşkanlığı döneminde MGK Genel Sekreteri olan Hasan Ruhani’nin ekibinde Batılı ülkelerle nükleer müzakereleri yürüten üst düzey isimler arasında yer alan Museviyan, Mahmud Ahmedinejad’ın Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, nükleer müzakereler esnasında Batılılara taviz hatta nükleer sırları verdiği gerekçesiyle yargılanmış, tutuklanmış, sonrasında arabulucular sayesinde serbest bırakılmıştı. 2008’den beri ABD’de Princeton Üniversitesinde araştırmalarda bulunan Dr. Museviyan zaman zaman İran’a da gidiyor ve Cumhurbaşkanı Ruhani ile yakın ilişkilerini sürdürüyor. Museviyan’ın bölge güvenliğine dair görüşleri İran’daki bazı siyasetçilerin görüşlerini ortaya koyması bakımından dikkat çekici hususlar barındırıyor.

Yayınlanan çevirilerin İRAM’ın kurumsal görüşü yansıtmadığını hatırlatırız.

Ortadoğu ülkelerinin bazılarında savaşlar, huzursuzluklar var. Bu durumun bölgenin güçlü ülkelerinin (İran, Türkiye ve Suudi Arabistan) jeopolitik rekabetinin sonucunda mı oluştuğunu düşünüyorsunuz?

Museviyan: Mevcut durum Ortadoğu’daki İslami ülkelerin kapasitelerini, güç ve kuvvetlerini yıkmaya doğru ilerliyor ve bu durumdan hâlihazırda kazançlı çıkacak olan İsrail olacaktır. Ortadoğu’daki yeni jeopolitik durumu konu edinen birçok analiz yayınlandı ama bana göre mevcut durumun devam etmesi ile birlikte ortaya çıkabilecek ihtimalleri aşağıdaki açıklamalar özetleyebilir:

  • Bölgedeki terörizmin ilerlemesi ve diğer ülkelere sıçraması
  • Bölgedeki Müslüman ülkelerin bazılarında kalıcı iç savaşların çıkması ve diğer ülkelere sıçraması
  • Etnik ve mezhepsel çatışma alanlarının yayılması
  • İran ve Arabistan gibi İslam dünyasının güçlü ülkeleri arasında gerginlik ve husumetin artması
  • İslam dünyasının-Müslüman ülkelerin ordularının kapasite, güç ve kaynaklarının heba edilmesi
  • Bölgedeki bazı Müslüman ülkelerin bölünmesi-parçalanması
  • Tefrikanın(İkiliğin-Ayrışmanın) artması sonucunda Arap Birliği gibi İslami kurumların, İslami ortaklıkların dağılması
  • Ortadoğu’da beşeri sermaye göçünün artması ve nitelikli nüfusun bölgeden gitmesi
  • Sermayenin bölge ülkelerinden çıkarak Batı ülkelerine yönelmesi
  • Ve son olarak Ortadoğu milletlerinin kökünün kuruması ve bölgedeki İslami güçlerin dağılması

Bence tüm bu ihtimaller bölgenin hâkim güçlerinin beceriksizliği-yetersizliği yüzünden olabileceği gibi düşman istihbarat teşkilatlarının bölgeye sızması sebebiyle de gerçek olabilir veya her iki gerekçe birden etkili olabilir. Ben bölge ülkelerinin jeopolitik rekabetleri sonucunda Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerin çökmesi senaryosunun uygulanmasından endişeliyim. Böylesi bir senaryo neticesinde Müslüman ülkeler mağlup olacak ve kazanan İsrail olacaktır.

Başarısız darbe girişiminin yaşandığı Türkiye’de geniş kapsamlı bir hesaplaşmadan sonra yargı ve orduda temizlik süreci yaşıyor. Bölgesel ilişkilerde etkili bir ülke olarak Türkiye’nin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin ordusunun zayıflaması bölgesel gücünün de zayıflamasına sebep olur mu?

Museviyan: Geçtiğimiz 40 yılda İslam dünyasının ordularının durumuna bakınız. Irak’ın İran’a saldırdığı dönemde Ortadoğu’nun en güçlü orduları İran ve Irak ordularıydı ve her iki ordu da beşeri ve silah bakımından büyük yatırımlarını kaybettiler. Irak’ın Kuveyt’e saldırısından sonra Arap dünyasının en güçlü ordusu olan Irak ordusu tamamen yok olmuştu. NATO’nun Libya’ya saldırısı neticesinde Arap ve İslam dünyasının en güçlü ordularından bir diğeri yok oldu. Arabistan’ın Yemen’e saldırısıyla birlikte Arap ve İslam dünyasının bir diğer iki güçlü ordusu yani Arabistan ve Yemen onarılmaz zararlar gördü ve bu çatışma her iki ordunun da tamamen zayıflamasına kadar sürebilir.

Türkiye ve Mısır’da baş gösteren krizler İslam dünyasının en güçlü ordularından Türkiye ve Mısır ordularını da zayıflatmaktadır. Füze denemeleri gibi İran’ın askeri gücünün artışı karşısındaki duyarlılıklara da bu bağlamda/doğrultuda bakınız. Tüm bu olaylar karşısında, İsrail ordusu en ufak bir sorunla karşılaşmadan çok ilginç bir şekilde takviye edilip geliştiriliyor. İslam dünyası stratejistlerinin(düşünürlerinin) bu sorunu düşünerek çare bulmalarının zamanı gelmiştir.

Son olarak Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, münafıkların elebaşı Meryem Recevi ile görüştü. Bu görüşmeyi Suudi Arabistan’ın organize ettiği, bu örgütün bundan önceki toplantılarına da Suudi yetkililerin katıldığı söyleniyor. Arabistan’ın bu şekilde davranmasının sebebi nedir? Suudilerin amacı kargaşaları ve güvensizlikleri atlatabilen tek bölgesel güç olan İran’ın güven ve istikrarını bozmak mıdır? Suudiler güç dengelerini kendi lehine çevirmek/değiştirmek için mi çabalıyor?

Museviyan: Bu da uygulanmakta olan daha büyük bir senaryonun parçasıdır. Bugün Riyad’ın gerçek yöneticileri Tel Aviv’dir. Müslüman ülkeleri istikrarsızlaştırmak için terörist gruplar destekleniyor. İran aleyhine Münafıklara (Halkın Mücahitleri Örgütü’nü kastediyor) meşruiyet kazandırmak ve desteklemek için gösterilen çabalar da bu doğrultuda gerçekleşiyor.

-İran, kendi lehine bölgesel güç yapısını nasıl koruyabilir? İran’ın dünyada ve bölgede kendi milli çıkarlarını koruyabilmesi için uluslararası güçlerle mücadelesi nasıl olmalıdır? Amerika, Rusya, Avrupa Birliği ve AB’den ayrılmış olan Britanya ile İran’ın ilişkileri nasıl olmalı ve bu ilişkileri yeniden tanımlamaya ihtiyacımız var mı?

Museviyan: Bölge şartları öyle bir durumdaki hiçbir ülke kendi lehine bölgenin yapısını değiştiremeyecek ve sonunda hepsi mağlup olacaklar. İran’ın stratejisi bölgede kolektif işbirliğini sağlama temeline dayanmalıdır. Bu doğrultuda BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi ülkelerle ve bölgedeki güçlerle diyalog kaçınılmaz olacaktır. Aksi halde Ortadoğu için tasarlanmış senaryolar gerçekleşecek ve hepsi aynı sonla bitecektir: İran mağlup olacaktır.

-Sizce Brexit AB’nin ve Britanya’nın gücünün azalmasına neden olacak mı? Bazıları Britanya’nın ayrılmasının AB’nin İran’a daha da yaklaşmasına neden olacağına inanıyor. Bu düşünceyi kabul ediyor musunuz? Britanya’nın uluslararası siyaset üzerindeki etkinliğinde ne gibi değişiklikler olacaktır?

Museviyan: Önemli olan İran İslam Cumhuriyeti’nin uygun planlama ile hem Avrupa ile kendi ilişkilerinin sağlamlaştırması hem de İngiltere’nin İran aleyhindeki düşmanlıklarını sonlandırmaya çalışmasıdır. İngilizlerin, geçtiğimiz 60 yılda İran milletinin hakkına çok zulmettiği bir gerçektir. Ancak bugün İngiltere dünya imparatoru değil, hatta Avrupa’da Almanya’dan daha zayıf konumda. Yine de, İngilizlerin bölgedeki etkisi halen diğer Avrupa ülkelerinden daha fazladır. Londra bu gerçeği anlamak ve onun eserlerini düzeltmekle İran’la ilişkileri yenileme konusuna göz atmalı ve yeni ilişkileri karşılıklı saygı temeli üzerine kurmalı, müdahale etmeksizin İran’ın milli hâkimiyetine saygı duymalıdır.

-Önümüzdeki birkaç aya kadar Amerika’da seçim yapılacak ve bu seçim uluslararası siyasette ve bölgesel güçlerle ABD’nin bu güçlere yaklaşımını etkileyebilir. Her iki aday da İran’a o denli olumlu bakmıyorlar. Bizim hangi sorunlarla karşılaşacağımızı düşünüyorsunuz? ABD seçimlerinin sonunda kazanan hakkında sizin öngörünüz nedir, Clinton mu yoksa Trump mı?

Museviyan: Clinton ya da Trump’tan hangisinin kazanacağı şu an için öngörülebilir değil; ama iki nokta önemlidir: Birincisi: Her iki aday İran aleyhindeki şartları Obama dönemine nazaran daha da zorlaştıracaklar. İkincisi: İran ve Amerika’nın birbirlerine güvenemeyecekleri gayet açıktır. Ama stratejik soru şudur ki güvensizliğe rağmen, acaba iki ülke arasındaki düşmanlığın artması gerekli midir?

Bizim önce ulusal düzeyde bir konsensüse ulaşmamız gerekir ki güvenmemek ve diplomatik ilişki kurmamak hangisi İran’ın milli çıkarlarına daha uygundur: Amerika ile husumetin azaltılması mı artırılması mı? Her iki ülkede de bazı güçler düşmanlığın artırılması bazıları da azaltılması gerektiğine inanmaktadır. Eğer İran’ın milli çıkarları Amerika ile çatışma ve çalkantının artması yönünde ise her iki mevcut aday bu isteği yerine getirmek için uygun adaylardır ve belki bu durumda Trump daha uygun olur. Ancak ülkenin karar alıcı mekanizmaları görüş birliğiyle düşmanlığın azaltılmasından yana ise: Birincisi: Obama’nın kalan başkanlığı döneminden istifade edilmelidir. İkincisi: ABD’nin her iki başkan adayı için de söz konusu düşmanlığın kontrol altına alınması için şimdiden gerekli tedbirleri ve planları hazırlamak gerekir.

http://fa.shafaqna.com/news/214802