Sistan ve Beluçistan’da Gösteriler

Sistan ve Beluçistan’da Gösteriler
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran’ın Sistan ve Beluçistan ilinin Seravan kentinde meydana gelen toplumsal hareket, kısa sürede ülke gündemine yerleşti. 23 Şubat günü, İran-Pakistan sınır hattında yakıt kaçakçılığı gerçekleştirdiği iddia edilen 10 kişinin sınır muhafızları tarafından öldürülmesi, olayların fitilini ateşledi. Söz konusu 10 kişinin ölümüne tepki gösteren halk, polis araçlarını ateşe verdi ve valilik binasını işgal etti. Bu girişimlere şiddetle müdahale eden güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucunda yaralanan ve hayatını kaybeden göstericilerin de olduğu bildirildi. Yerel kaynaklar bu süreçte 37 kişinin hayatını kaybettiğini iddia etti. Bölgede önde gelen din âlimlerinden olan Mevlana Abdülhamid, Beluç vatandaşların öldürülmesini ve sonrasında halka yönelik müdahaleleri hukuka ve şeriata aykırı fiiller olarak tanımladı.

Bu gösterilerin, bölge halkında yoğunlaşan ciddi bir tepkisel birikimin dışa vurumu olarak ortaya çıktığını söylemek mümkündür. İran’ın, şahlık yönetimi döneminden bu yana sosyoekonomik bağlamda en zayıf bölgesi olan Sistan ve Beluçistan’ın çoğunluğunu oluşturan Sünni Beluç halkı, uzun yıllar boyunca sosyoekonomik sorunlara ek olarak ciddi siyasi baskılarla da karşı karşıya kalmıştır.

Bölgede uzun yıllardır sürmekte olan söz konusu sosyopolitik ve sosyoekonomik duruma tepki duyan siyasi aktivistler ve dinî figürler, İran açısından ciddi bir tehdit olarak algılanmaktadır. Bu bölgede faaliyet gösteren Ensar’ul-Furkan ve Ceyşü’l-Adl gibi etno-mezhepsel silahlı örgütlere yakınlık veya üyelik suçlamalarıyla birlikte siyasi aktivistlere ve dinî figürlere yönelik uygulanan ve son dönemde daha sistematik bir hâle gelmeye başlayan tutuklama ve idamların sürdürüldüğü Sistan ve Beluçistan’da, Sünni Beluç halkının bu uygulamalara karşı büyük bir tepki geliştirdiğini söylemek mümkündür. Bu tepki, sınır kaçakçılığı iddiasıyla 10 kişinin öldürülmesinin ardından ayaklanma ve şiddet formunda açığa çıkmıştır. Sınır kaçakçılığının, sosyoekonomik açıdan yaşanan sorunların çözümüne yönelik bir alternatif olarak görülmesi ve buna şiddetle müdahale edilmesi ile son dönemde artan siyasal baskıların bileşimi, bu ayaklanma ve şiddetin zeminini oluşturmuştur. Zira bölgede yaşayan Sünni Beluç halkı, devletin bu bölgenin kalkınma, işsizlik, yoksulluk ve kıtlık gibi temel sorunlarına kayıtsız kaldığı algısına sahiptir. Bu durum Sünni Beluç halkında, ayrımcılık algısının oluşmasına ve pekişmesine de yol açmaktadır. Bunun sonucunda sınır kaçakçılığı gibi yasa dışı ve alternatif faaliyetlere yönelen halkın bu faaliyetlerine de şiddetle müdahale edilmesi, toplumsal açıdan bir “yaşam hakkı” sorununu ortaya çıkarmakta ve buna karşı bir kitlesel tepki oluşturmaktadır. Özellikle Devrim Muhafızları Ordusunun (DMO) bu bölgede kaçakçılığı kontrol altına almak adına ortaya koyduğu girişimler, sınır ticaretine dair düzenlemelerin yetersizliği ve sınır ticareti ile sınır kaçakçılığının muğlak bir çerçeve oluşturması, söz konusu olumsuz tabloyu derinleştirmektedir.

Bu sürecin en önemli bağlamlarından bir tanesi, İran’ın bölgede karşı karşıya kalmış olduğu iç güvenlik çıkmazıdır. Ülkedeki derin ekonomik krizle birlikte iç güvenlik kaygıları bağlamında toplumsal hareketleri ülke gündeminde ilk sıraya yerleştiren İran, bu kaygının sınırlandırılması adına muhalif hareketlere karşı baskı stratejisini izlemektedir. Bu durum özellikle Kürdistan, Huzistan ile Sistan ve Beluçistan illerindeki etnik muhalif siyasi hareketler üzerinde kendisini göstermektedir. Buna bağlı olarak bu bölgelerde toplumsal hareketlere öncülük edebilecek olan çok sayıda siyasi aktivist tutuklanmıştır. Fakat İran’ın söz konusu iç güvenlik stratejisinin bir çıkmaz yarattığı Sistan ve Beluçistan’daki halk ayaklanmasında görülmüştür. Bölgede sistematik siyasi baskı ile muhalif hareketlerin önüne geçmek isteyen İran, bu baskının toplumda tepkisellik oluşturarak zemin hazırladığı bir kitle hareketini karşısında bulmuştur. Bu durum, siyasi aktivistlere yönelik baskının kitle eylemlerini engelleme işlevi yerine, yarattığı tepkisellikle birlikte tam aksi bir sonuç üretebildiğini göstermiştir.

Bu süreç ayrıca bölgedeki etno-mezhepsel silahlı örgütlerin propaganda argümanlarına ve hareket imkânlarına da katkı sağlamaktadır. Sünni Beluç halkının haklarını savunma iddiasıyla faaliyet yürüten söz konusu örgütlerin, bu süreçte halk desteği kazanmaları ve hareket alanlarını genişletmeleri açısından önemli bir toplumsal iklim ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda ilerleyen günlerde Sistan ve Beluçistan ilinde iç güvenlik sorununun derinleşmesini ve silahlı örgütlerin “intikam eylemi” olarak gerçekleştirebilecekleri terör eylemlerini beklemek mümkündür.