Su Güvensizliği ve İran

Su Güvensizliği ve İran
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Su ile ilgili çeşitli riskler; insan refahına zarar verirken siyasi istikrarsızlığa, çatışmaya, yerinden edilmeye, göçe ve akut gıda güvensizliğine etkide bulunabilir. Bu faktörler ise ulusal, bölgesel ve küresel güvenliği zayıflatabilir. Su riski, binlerce yıldır bir tehdit unsuruyken bugün küresel nüfus artışı, ekonomik genişleme ve iklim değişikliğiyle birlikte yeni bir aciliyet yaratmaktadır.

 Su Stresi: Bölgesel Olarak Su Sorunu Riski Ne Kadar Ciddi?

• Su stresi; bir ülkede insanların kullanabileceği kalitedeki su miktarına yönelik hesaplamaları standardize edebilmek amacıyla kullanılabilir su ile kişi sayısı dikkate alınarak hesaplanan bir endekstir.

• Bir ülkede su stresi düşük ise bu ülkede kişi başına düşen (insan kullanımına uygun) su miktarı yeterli olarak kabul edilmekte ve bu ülkenin, kısa ve orta vadede su konusunda bir sorun yaşamaması beklenmektedir. Bir ülkede su stresi yüksek ise kişi başı kullanıma uygun su miktarı makul seviyenin altında olup bu durum gelecekte insanların ilgili bölgede su yetersizliği nedeniyle ciddi sorunlarla karşılaşacağı anlamına gelmektedir.

• Falkenmark su stresi endeksine göre bir ülke; kişi başı kullanıma uygun su miktarı 1.700 m3 üzerinde ise su rezervleri yeterli, bu miktar 1.000-1.700 m3 arasında ise su stresi yaşayan, rezervleri 500-1.000 m3 arasında ise su kıtlığı yaşayan ve 500 m3ün altında ise mutlak su kıtlığı yaşayan ülke olarak kabul edilmektedir. 2011 yılı verilerine göre Türkiye, su stresi yaşayan ülke kategorisinde yer almaktadır.

• Dünya Kaynak Örgütü tarafından yapılan çalışmaya göre 155 ülke içinde İran, su stresi bakımından 2020 yılında en kötü 14. ülke iken bu sıralamada komşu ülkeler; Irak 19, Suriye 20 ve Türkiye 28. sıradadır.

• Aynı kurum tarafından 2040 yılına yönelik yapılan projeksiyonlarda su stresi bakımından İran en kötü 13, Irak 21, Suriye 25 ve Türkiye 27. ülke durumundadır.

• Bu çalışmaya göre Türkiye’nin doğu, güney ve batısındaki tüm komşularının, Orta Doğu’nun istisnasız tüm ülkelerinin ve ayrıca Akdeniz’e kıyısı olan tüm ülkelerin ciddi su sorunu ile karşılaşacakları tahmin edilmektedir.

Bir bölgenin “su şokları”nı idare etme kapasitesi, su güvensizliğine giden süreci etkiler. Yönetişim zayıf, altyapı yetersiz ve kurumlar kırılgan ise suyla ilgili belirtilen riskler çok daha olasıdır. Bir nüfusun yeterli miktarda ve kabul edilebilir kalitede suya sürdürülebilir erişiminin sağlanamaması hâlinde ortaya çıkan su güvensizliği, bugün İran’da etkin olmayı sürdürmektedir.

İranlı yetkililerin açıklamalarına da konu olan ve bu yılın, yaz ayları için yapılan tahminlere göre son elli yılın en kurak yılı olacağı öngörülmektedir. Özellikle metropoller için zor bir dönem olacağı ve suyun karne ile dağıtılma olasılığı konusunda çeşitli uyarılar yapılmaktadır. Ülkede yirmi sekiz milyondan fazla kişi (nüfusun yaklaşık üçte biri), çoğunluğu orta ve güney bölgelerde olmak üzere su stresi çeken bölgelerde yaşamaktadır. Bu durum yalnızca İran’a özgü değildir. On yedi ülkede, dünya nüfusunun dörtte birinde, yaklaşık 1,8 milyar kişi su stresi ile mücadele etmekte ve bu ülkelerin on ikisi Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da bulunmaktadır.

İran özellikle son on yılda, su kıtlığı sorunuyla mücadele için çeşitli siyasi ve finansal sermaye yatırımlarında bulunmuştur. Sorunla mücadele hedefiyle havzalar arası su transferine odaklanan ülke, aynı zamanda tuzdan arındırmayı (desalinasyon) artırmaya yönelik çeşitli projelere yatırım yapmaktadır. Bu kapsamda yürütülen Basra Körfezi’nden Merkez Plato’ya su transferi projesi hâlihazırda yapım aşamasındadır. Bahsi geçen proje, dört ana su temin hattını öngörmekte ve şu şekilde planlamaktadır: 820 km uzunluğundaki ilk hat, Basra Körfezi’nden Hürmüzgan, Kirman ve Yezd illerine su aktarımı yapacak ve projeyi uygulamak için yaklaşık 16.000 kişi istihdam edilecektir. 1.550 km uzunluğundaki ikinci hat, Basra Körfezi’nden Kirman, Güney Horasan, Horasan-i Rezevi illerine su sağlayacak ve proje için yaklaşık 30.000 kişi istihdam edilecektir. 910 km uzunluğundaki üçüncü hat, Yezd ve Isfahan illerine su sağlayacak ve yaklaşık 14.000 kişi istihdam edilecektir. Son olarak 820 km’lik dördüncü hat ise Umman Denizi’nden Sistan ve Beluçistan iline su aktaracak, proje kapsamında yaklaşık 10.000 kişi istihdam edilecektir. 2025 yılına kadar 285 milyon dolara mal olacağı tahmin edilen bu projenin, toplamda yaklaşık 70.000 kişiye yeni iş fırsatı oluşturması beklenmektedir. 2020 verilerine göre İran’ın desalinasyon yoluyla elde ettiği su miktarı, ülkedeki toplam yıllık su tüketiminin %0,1’ini oluştururken Suudi Arabistan gibi bazı komşu ülkelerde bu oran %70’tir.

Su transferleri ve desalinasyon işlemleri, kısa vadede alternatif bir çözüm olarak görülse de bu işlemlerin uzun vadede yeterli olmayacağı düşünülmektedir. Su riski, yalnızca aşırı kuraklık ve sel gibi risklerin bir sonucu değil aynı zamanda bir toplumun doğal tehlikeler karşısında yönetişim kapasitesinin ve dayanıklılığının da bir sonucudur. Su riskini azaltmada çok yönlü yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. İran’ın su yönetimi ise dış politika zorluklarından doğrudan etkilenmektedir. Kuraklıklarla birlikte yaptırımların da etkisiyle Tahran’ın gelişen teknolojilere ulaşım imkânı, ekonomik olarak sınırlanmıştır. Ayrıca petrol satamayan İran’ın, alternatif gelir kaynakları aramasına neden olmuştur. Petrokimya, madencilik, çelik gibi yoğun su tüketen endüstrilere yönelen ülke, hâlihazırda su sıkıntısı çekerken ekonomisi su kullanımını artıracak şekilde çeşitlenmiştir. Yapılan araştırmalarda 2000 yılında sanayi ve madencilik sektörlerinin ülkenin yıllık su arzındaki tüketim payı %1,2 iken 2021’de bu payın %3’e çıkacağı öngörülmektedir.

Desalinasyon, İran için Körfez’deki komşularına göre henüz başlangıç aşamasında kalsa da bu işlemin uzun soluklu bir çözüm olamayacağı ve sera gazı emisyonlarını artırmak gibi çevre üzerinde de çeşitli olumsuzluklara neden olacağı düşünülmektedir. Körfez ülkelerindeki devasa tuzdan arındırma projelerinin çevreye verdiği zarara ek olarak İran’ın; nüfusu, su ihtiyacı, giderek tuzdan arındırılmış suya olan bağımlılığı ve yaptırımlarla birlikte ileri ve çevreci teknolojilere erişim kapasitesinin yetersizliği de düşünülürse ülke ve bölgedeki güvensizliğin hem su hem de çevre üzerinde hızla artması en muhtemel senaryo gibi görünmektedir.