Süleymani Suikastının İran’ın Suriye’deki Varlığına Etkisi

Süleymani Suikastının İran’ın Suriye’deki Varlığına Etkisi
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

Kasım Süleymani’nin ABD tarafından Bağdat'ta öldürülmesi, kolayca göz ardı edilecek bir durum değildir. Süleymani, İslam Devrimi ihracı fikrinin uygulayıcısı ve Hamenei’nin bölgedeki en güçlü kolu durumundaydı. Süleymani döneminde Kudüs Gücü büyük oranda genişlemiş; Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’de daha fazla varlık gösterebilmiş ve nüfuza sahip olabilmiştir. Beşşar Esed hükûmetini ayakta tutmak için Afganistan, Pakistan, Irak ve diğer ülkelerden Şii milisleri bir araya getirerek çeşitli güç odakları oluşturmada kilit rol oynan Süleymani aynı zamanda Esed yönetimi ile İran, Lübnan Hizbullah’ı ve diğer Şii milis gruplar arasındaki koordinasyonu üstlenmekteydi. Ancak bunun yanında bölgede oluşturduğu ağda son zamanlarda çatlaklar ortaya çıkmıştı.

Suriye’de İran’a Karşı Tehditlerin Artması

ABD’nin İran’a karşı uyguladığı ekonomik yaptırımlar, İran’ın Suriye’de desteklediği milis güçler için ayırdığı kaynaklara da yansımış ve özellikle son bir yıl içerisinde ciddi azalmalara yol açmıştır. Geçtiğimiz aylarda gerçekleştirilen operasyonlarda söz konusu grupların daha az rol almasını da bu açıdan değerlendirmek gerekir. İran’a bağlı milislerin kendi ülkelerine geri dönmelerine ilişkin herhangi bir net bilgi bulunmamakla birlikte Lübnan Hizbullahı’na ve diğer gruplara bağlı birçok milisin Suriye’den çıktığı bilinmektedir. Yaptırımların devam etmesi durumunda İran’ın söz konusu gruplara maddi ve askerî desteğindeki aksaklıkların da devam edeceği ve dolayısıyla daha fazla milisin faaliyet göstermekten vaz geçeceği söylenebilir.

Süleymani suikastı Orta Doğu’daki dengeler için yeni kurallar yaratacak ve tüm aktörleri etkileyecektir. ABD bu hamlesiyle İran'a yönelik bölgedeki politikalarında değişikliğe gittiğini göstermiştir. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey geçen hafta yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye'deki en önemli üç önceliğinden biri olarak İran'ın Suriye'den tamamen çekilmesine işaret etmişti. ABD'nin Suriye Ulusal Koalisyonu üyelerinden oluşan bir heyetle aylar sonrasında yaptığı görüşme, Washington'un Suriye'deki gelişmelerde daha aktif bir rol oynamaya çalıştığını göstermektedir ki bu durumun İran'ın çıkarlarıyla örtüşmediği açıktır. Trump’ın Kasım 2020’deki ABD Başkanlık seçimlerinden önce Amerika'nın güçlü olduğunu göstermeye ihtiyacı var. Bu yüzden İran'ın kışkırtıcı eylemlerine karşılık güçlü bir şekilde tepki vermesi olasıdır.

Kudüs Gücü ve İran’ın Suriye’deki güçleri, Süleymani’nin öldürülmesinin ardından oyun kurallarındaki değişikliği ciddiye almış; Deyrizor, Bukamal ve Humus'taki üslerini boşaltarak çevre bölgelere taşımıştı. Nitekim Süleymani'nin öldürülmesinden sonra bu grupların Deyrizor'daki üsleri en az yedi kez saldırıya uğramıştı. Bu saldırılar, İran'ın etkisini zayıflatma konusunda ABD'nin kararlılığını göstermekle birlikte bu tür saldırıların devam etmesi beklenmektedir. Irak ile sınır bölgelerindeki İran üslerine sürekli olarak gerçekleştirilen saldırılar, Washington'un Tahran için hayati önem taşıyan Tahran-Beyrut hattını kapatma niyetinde olduğu ihtimalini güçlendirmektedir. İran’ın gerilimi arttırması durumunda, YPG’nin Fırat’ın doğusunda İran milis güçleriyle çatışmaya yönlendirilme olasılığı vardır.

ABD’nin bu yöndeki kararlılığı göz önüne alındığında, İran'ın Suriye'deki ABD güçlerine müdahale etmesi pek olası değildir. Aksi takdirde ABD’nin sert tepkisi ile karşı karşıya kalacaktır. Tüm bu olasılıklar dikkate alındığında her ne kadar İran’ın vekil güçlerinin ABD tepkisine maruz kalabileceği düşünülse de İran, vekil güçleri vasıtasıyla ABD'ye karşı savaşı yürütmeye çalışacak gibi görünmektedir. Birkaç hafta önce Devrim Rehberi Uluslararası İlişkiler Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti'nin Suriye'nin kuzeydoğusundaki aşiretlerin reislerinden oluşan heyetle yaptığı görüşmede ABD kuvvetlerine karşı direnmek için halk gruplarının kurulmasını dile getirmesi bu açıdan dikkat çekiciydi.

Öte yandan Başkan Trump, 20 Aralık Cuma günü Suriyeli sivillere destek gerekçesiyle “Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası”nı imzaladı. Yasa gereği Esed rejimi ile iş birliği yapan taraflar ağır yaptırımlara tabi tutulacaktır. Yaptırımlar askerî iş birliğinin yanı sıra Esed rejimi ile doğrudan veya dolaylı olarak ekonomik, enerji, imar, yatırım, iletişim vb. alanlar başta olmak üzere her konuda iş birliği yapmayı içermektedir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2245. kararı kapsamında Suriye krizine siyasi çözüm arayışı bağlamında önemli bir baskı aracı olan Sezar Kanunu, etkilerini önümüzdeki haftalarda göstermeye başlayacaktır. Tüm bunlar ABD'nin Esed yönetimine siyasi geçişi kabul etmesi için maksimum baskı kullanacağını göstermektedir. Kuşkusuz herhangi bir siyasi geçiş İran'ın Suriye'deki konumunu zayıflatacaktır.

Rusya’nın Fırsatçılığı

Vladimir Putin, Süleymani'nin öldürülmesinden dört gün sonra Suriye'ye sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdi. Putin’in Esed’le görüşmesini içeren bu ziyaretin Suriye'de konuşlanan Rus birliklerin yeni yılını kutlamak maksadıyla yapıldığı ifade edilse de ziyaretin Süleymani suikastından kısa süre sonra ve özellikle Putin’in Türkiye ve İsrail ziyaretlerinden hemen önce gerçekleşmesi oldukça manidardı. Bu bağlamda Putin’in ziyareti, bir nevi güç gösterisi olarak değerlendirilebilir.

Aslında tıpkı Kasım Süleymani'nin Esed muhaliflerinin kontrol ettiği alanları geri alması sonrası kilit oyuncu rolünü göstermek için söz konusu bölgeleri ziyaret emesi gibi Putin de Rusya'nın Suriye’deki etkinliğini göstermek amacıyla Şam’a ziyarette bulunmuştur. Putin’in mevcut şartlarda Esed’le görüşmek için Şam'ı seçmesi de dikkat çekicidir. Zira Şam öteden beri daha çok İran’ın nüfuz alanı olarak bilinmektedir.

İran, Putin'in Suriye ziyaretinden memnun görünmemektedir. İki devletin geçtiğimiz yıllarda Suriye'de daha fazla varlık göstermek ve nüfuz alanını genişletmek için birbiriyle rekabet ettiği bilinen bir durumdur. İranlı yetkililer daha öncesinde Tahran'ı ziyaret eden Esed’e karşı onu küçük düşürücü davranışlar sergilemiş ve iyi bir şekilde karşılamamış olmalarına rağmen aynı davranışın Putin tarafından yapılmasını eleştirdi. Nitekim bu konuda Meclis Başkanvekili Ali Mutahhari, “Putin'in Suriye ziyaretindeki davranışları, Trump'ın Afganistan ve Irak ziyaretlerinde olduğu gibi aşağılayıcıydı... Başkaları şehitleri verdi ama faydalanmak Ruslara kaldı.” şeklinde eleştiride bulunmuştur. Gerçekte Putin'in Esed'i küçük düşürdüğü bu davranış, Suriye'nin Rusya'ya bağımlılığını göstermektir.
Putin’in Suriye ziyaretinin önemi, kendisinin Kasım Süleymani ile görüşmesinden sonra Rus ordusunun doğrudan Suriye’deki savaşa müdahil olmasına karar verdiği hatırlandığında daha iyi anlaşılacaktır. Moskova bu bağlamda Süleymani'den memnun olsa da iki ülkenin Suriye'deki nüfuz alanlarına yönelik rekabeti göz önüne alındığında, Rusya şüphesiz Süleymani sonrası İran’ın Suriye'deki konumunun zayıflamasından yararlanacak ve kendi konumunu asıl aktör olarak pekiştirmeye çalışacaktır.

Süleymani’nin öldürülmesi sonrası İran için intikam alanlarından biri olarak da Suriye düşünülmekteydi. Ancak Rusya, sahadaki ilerlemesini siyasi zafere dönüştürmeye çalışmakta ve İran ile vekil güçlerinin Fırat'ın doğusunda saldırılar başlatarak veya İsrail'in sınır bölgelerinde gerginliği tırmandırarak Suriye'yi bir intikam alanına dönüştürmelerini istememektedir. Zira İran’a bağlı vekil güçlerin Suriye topraklarından İsrail'e saldırı düzenlemesi durumunda İsrail, muhtemelen sadece İran’a ait hedefleri değil bugüne kadar daha az hedef aldığı Esed yönetimi güçlerini de vuracaktır.

İsrail tarafının açıklamalarına göre geçtiğimiz yıl İsrail, İran'ın Suriye’deki hedeflerine 54 kez saldırı düzenlemiştir. İran ise bu saldırılara herhangi bir ciddi karşılık vermemiştir. Bu durum dikkate alındığında Süleymani suikastı da yeni saldırılar gerçekleştirmek için İsraillileri daha da cesaretlendirecektir. Nitekim T-4 Askerî Hava Üssü’ne yapılan hava saldırılarını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde İsrail tarafından benzeri saldırıların tekrarlanmasını ve Rus tarafının da bu duruma karşı sessizliğini sürdürmesini bekleyebiliriz.

Sonuç

Süleymani’nin öldürülmesi İran’ın bölgedeki varlığına ciddi bir darbe olmuştur. İran’ın bölgeyi ele geçirme projesi Süleymani tarafından uygulamaya geçirilmişti. Bu suikastla söz konusu proje ciddi zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Kuşkusuz İran’ın bölgedeki maceracılığı Süleymani suikastıyla durdurulamayacaktır. İran, Suriye'deki etkinliğinin azalmasına karşı mutlaka direnecektir. Fakat bu durumun yanı sıra özellikle Suriye halkı nezdinde sağlam bir karşılığı olmayan İran’ın, uzun vadede bu yöndeki hedeflerine ulaşması pek mümkün gözükmemektedir. Süleymani suikastı ve ABD'nin maksimum baskı planı sonrası Rusya'nın da fırsattan yararlanma isteğiyle İran'ın Suriye'deki askerî varlığının sona erdiği konuşulan konular arasındadır. Fakat İran’ın Suriye'deki etkinliğinin sadece askerî yönle sınırlı olmadığı da unutulmamalıdır. Zira Kudüs Gücü Suriye’de nüfuzunu sürdürmek için başka araçlara da sahiptir. Tüm bu araçların ortadan kaldırılması ise uzun bir zaman içerisinde mümkün olabilecektir.