Yaptırımların İran İç Politikasına Etkileri

Yaptırımların İran İç Politikasına Etkileri
Yazı boyutunu buradan ayarlayabilirsiniz

İran’ın nükleer faaliyetleriyle ilgili Aralık 2006’dan başlayarak 2011’e kadar peş peşe gelen uluslararası yaptırımlar ve yaptırımların beraberinde getirdiği ağır siyasi ve ekonomik zorluklar, İran’ın bu konudaki sert tutumunu yumuşatmasına neden olmuştu. 2013’te başlayan yoğun müzakereler, 14 Temmuz 2015’de İran ve P5+1 devletleri arasında İranlıların BERCAM adını verdikleri nükleer anlaşmanın imzalanmasıyla sonuçlandı. İlerleyen dönemde ABD Başkanı D. Trump’ın 8 Mayıs 2018’de ülkesini anlaşmadan çekerek İran’a karşı “benzeri görülmemiş” yaptırımlar uygulanacağını açıklamasından önceki ve sonraki zaman aralığı, İran’la ilgi uluslararası dengelerde kısa sürede ne kadar sert değişiklikler yaşanabileceğini gözler önüne sermiştir.

İran’ın nükleer programıyla ilgili gündem, uluslararası kamuoyunda olduğu gibi İran içinde de oldukça hareketli geçti. İran’ın nükleer meselesini müzakere yoluyla çözmeyi vaat eden Hasan Ruhani’nin Haziran 2013’te Cumhurbaşkanı seçilmesi ve akabinde Devrim Rehberi Ali Hamenei’nin “Kahramanca Esneklik”ten bahsetmesi, o güne kadar nükleer mesele konusunda geri adım atmak istemeyen İran’ın, artık masaya oturmaya karar verdiğini göstermişti. Ayrıca bu durum, muhafazakâr ile reformistler arasında kendine alan açabilmiş ılımlı Hasan Ruhani’nin İran siyasetinde önünün açık olduğuna işaret ediyordu.

Ruhani’nin konumu, nükleer anlaşmanın imzalanmasıyla daha da perçinlendi. Ülkenin uluslararası siyasetteki kritik bir sorununu son derece girift bir sürecin ardından diploması yoluyla çözüme kavuşturan Ruhani, bu başarının ardından iç siyasetteki dengeleri kendi lehine değiştirmek için adım atma cesareti buldu. Nitekim Mart 2016’da basın mensuplarıyla bir araya geldiğinde, dış politikadaki “Birinci BERCAM”ın ardından sıranın ülke içinde “İkinci BERCAM”ı hayata geçirmeye geldiğini açıklayan Ruhani’nin ifadeleri bu kapsamda değerlendirilebilir.

Ne var ki “İkinci BERCAM”ın hedefi olarak kendilerini gören muhafazakârlar, Ruhani hükûmetine yönelik muhalefetin dozunu artırdı. Nükleer anlaşmadan sonraki süreçte İran’a yönelik yaptırımların fiiliyatta etkisini sürdürmesi ve Trump’ın Beyaz Saray’a daha gelmeden anlaşmadan çekileceğini açıklaması özellikle ekonomik olarak zor günler geçiren İran’da beklenen rahatlığı sağlayamadı. Bu durum, Aralık 2017 sonunda patlak veren sokak olaylarının tetikleyicilerinden biri oldu. Söz konusu olaylarda, İran siyasetinde o güne kadar toplumsal tabana sahip iki ana siyasi cenah olan muhafazakâr ve reformist kanada ilaveten rejim karşıtı yeni bir toplumsal hareketin görülmesi dikkat çekmiştir. Yeni konjonktür her iki grubu da iç politik hesaplaşmaları gözden geçirmek zorunda bırakmıştır.

Trump’ın anlaşmadan çekilmesiyle yeniden yürürlüğe giren yaptırımların günümüze kadar devam eden sürecine bakıldığında dikkat çeken diğer önemli bir husus da dengelerin gittikçe muhafazakârlar lehine değişmekte olduğudur. Başka bir ifadeyle Trump’ın ABD’de yönetime gelmesiyle başlayan ve nükleer anlaşmadan çekilmesiyle zirveye ulaşan süreç, ılımlı-reformist ittifakının İran siyasetinde gerçekleştirmek istediği reformlara yönelik çabaları daha başlamadan durdurmuştur. Yaşanan bu gelişmeler, söz konusu ittifakın hayata geçirmek istediği reformlardan son derece tedirgin olan muhafazakârlar için şüphesiz önemli bir fırsat yaratmıştır. Dolayısıyla Ruhani hükûmeti aleyhinde hemen harekete geçen muhafazakârlar, anlaşmanın başarısızlığına vurgu yaparak ülkede yaşanan ekonomik krizden Ruhani hükûmetinin sorumlu olduğunu öne sürmüş ve Ruhani’ye görevi bırakması baskı yapmaya başlamıştır. Bu süreç, Ruhani hükûmeti bakanları hakkında parlamentoda defalarca gensoru verilmesi, iki bakanın gensoruyla azledilmesi ve iki bakanın da görevden istifa etmek zorunda kalmasıyla devam etmiştir.

Yaşanan gelişmeler, siyasi gruplar arasındaki bir rekabet veya çekişme olarak düşünülebilir. Duruma farklı bir boyut kazandıran ise Ruhani ve çevresindeki bazı isimlerin yapılan eleştirilerin arkasında farklı amaçların bulunduğunu sürekli dillendirmesi ve dahası bir darbe hazırlığının mevcut olduğunu ileri sürmesi olmuştur. Devrim Muhafızları Ordusu gibi silahlı bir gücün de İran siyasetinde muhafazakâr politikalar izlediği dikkate alınarak böyle bir ihtimalin söz konusu olması kuşkusuz göz ardı edilecek bir mesele değildir. Ancak muhafazakârların güç odağı olan Devrim Rehberi’nin anayasadan aldığı mutlak güçle ülkenin gerçek lideri olduğu ve Ruhani’yi görevden uzaklaştırmak için gereken siyasi araçları ve yetkileri kullanabileceği bir ortamda, Ruhani hükûmetine karşı askerî bir darbe ihtimalinden bahsetmek ne kadar gerçekçi olabilir?

Söz konusu iddialarla ilgili tartışmalar devam ederken İran Radyo ve Televizyon Kurumu Eski Başkanı muhafazakâr İzzetullah Zergami’nin 20 Ekim’de yaptığı açıklamalar duruma kısmen netlik kazandırmıştır. Zergami; Devrim Rehberi’ne bağlı ve ekonomik faaliyetlerde bulunan bazı kurumların yetkililerinin, Devrim Rehberi Hamenei’ye bir öneride bulunduklarını ifade etmiştir. Buna göre söz konusu yetkililer, ülkede yaşanmakta olan ekonomik krizde mevcut hükûmetin yetersiz kaldığını ileri sürerek ekonomik işlerle ilgili idareyi hükûmetten devralmak istemişlerdir. Zergami ayrıca Hamenei’nin bu talebi olumsuz değerlendirdiğinin de altını çizmiştir. Zergami’nin bu yöndeki iddialarının ilgili kurumlar tarafından yalanlanmaması ve üstelik Devrim Rehberi’nin yaptığı açıklamalarda hükûmetin yetkilerine sahip paralel bir yapının oluşmasına karşı olduğunu ifade etmesi, bu açıklamaların temelsiz olmadığını göstermektedir.

Bu meyanda en son iddia ise Ruhani’nin başdanışmanlarından Hüsamettin Aşina’dan gelmiştir. Aşına Twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, Trump’ın ekonomik ambargo adı altında İran’a karşı bir ekonomik darbe girişiminde bulunduğunu ileri sürmüştür. Burada dikkat çeken nokta ise Aşina’nın söz konusu ekonomik darbenin 19 Ağustos 1953’te Musaddık hükûmetine karşı yapılan darbeyle aynı amacı güttüğünü öne sürerek dolaylı olarak muhafazakârları, ABD ile eş güdümlü hareket etmek ve Ruhani hükûmetini devirmeyi amaçlamakla itham etmesidir.

Gelinen noktada reformistlerle yaptığı ittifakla iktidara gelen ılımlı Ruhani’nin uluslararası siyasette olduğu kadar iç politikada da zor günler geçirmekte olduğu açıktır. Ruhani bir taraftan ekonomik şartların gittikçe ağırlaşması ve bu durumun neden olabileceği toplumsal itirazlar başta olmak üzere ulusal güvenliği tehdit eden farklı olayların yaşanması ihtimaliyle karşı karşıyadır. Diğer taraftan da muhafazakârlar ve muhafazakâr düşüncenin hâkim olduğu çeşitli siyasi, ekonomik ve askerî kurumdan gelen baskılara maruz kalmaktadır. Bununla birlikte Ruhani’nin, ABD ile yaşanan kriz sebebiyle muhafazakâr politikalar izlemeye yönelmesinden dolayı reformistlerle olan ittifak ilişkisi gittikçe zedelenmektedir. Dolayısıyla İran Cumhurbaşkanının mevcut durumda gerek ülkesinin yüz yüze kaldığı kriz gerekse de farklı siyasi cenahlarla olan ilişkisinde artık bir denge politikası izlemek ve zevahiri kurtarmaya çalışmaktan başka bir seçeneği olmadığı açıktır. Nitekim Ruhani’nin, kabinesindeki bakanlar hakkında muhafazakarların attığı adımlara karşı taviz vermek suretiyle kabineyi revize etmesine rağmen reformist isimleri kabineden tamamen uzaklaştırmayı da reddetmesi bu durumun bir işareti olarak okunabilir.

2021 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kendi adaylarıyla güçlü bir şekilde katılmayı hedefleyen reformistler, nükleer anlaşmanın başarısızlığa uğraması ve yeni ambargoların devreye girmesinden sonra İran siyasetinde reformist düşüncenin konumunun zayıfladığını görmektedirler. Dolayısıyla mevcut durumda her ne kadar Ruhani’ye yönelik eleştirilerde bulunsalar da hâlihazırda Ruhani hükûmetinin zayıflaması veya iktidardan uzaklaşması bir yandan ülke çıkarlarına ters iken diğer yandan muhafazakârlar lehine bir siyasi atmosfer yaratacaktır. Bu sebeple reformistler, Ruhani ile olan ittifaklarını sürdürmeyi tercih edeceklerdir.

Muhafazakârların ise Ruhani’yi ve dolayısıyla ılımlı-reformist ittifakı iktidardan uzaklaştırmaya çalıştıkları ve bu doğrultuda yalnızca siyasi yöntemlere baş vurmakla kalmayıp Cumhurbaşkanının sınırlı dahi olsa elinde bulunan yetkileri çeşitli girişimlerle devralmaya uğraştıkları anlaşılmıştır. Ancak özellikle 4 Kasım’dan itibaren ülkenin kritik bir süreç içinde olduğu bir dönemde, siyasi otoriteyi yıpratmaya yönelik radikal girişimlerin ülke için kötü sonuçları beraberinde getireceğinin bilincinde olan Devrim Rehberi’nin muhafazakârların bu tür girişimlerini dengelemeye çalıştığı bir gerçektir. Ruhani’nin azledilen veya istifa eden dört bakan için parlamentoya sunduğu isimlerin 27 Ekim günü yüksek oyla güvenoyu alması, üstelik muhafazakârların baskılarından dolayı kısa süre önce Sanayi ve Ticaret Bakanlığından istifa eden Muhammed Şeriatmedari’nin bu sefer Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı için güvenoyu alması, muhafazakâr cenahtaki tutum değişikliğini göstermiştir. Yaptırımların ikinci evresinden hemen önce yaşanan bu pozisyon değişikliğini söz konusu dengeleme çabalarının bir sonucu olarak yorumlamak mümkündür.

Bütün bu gelişmeler ışığında sonuç olarak ülkenin bir dış saldırıyla karşı karşıya kalabileceği ya da rejim karşıtı yahut ayrılıkçı isyanları tetikleyecek ekonomi temelli sokak olaylarının yaşanabileceği mevcut konjonktürde bütün siyasi cenahların, aralarındaki rekabet ve çekişmelere rağmen siyasi hesaplaşmaları kriz sonrasına bıraktıkları söylenebilir.

İranlı yetkililerin ve bütün siyasi cenahların temenni etiği şekilde ABD’nin yaptırımlar konusunda geri adım atması veya son kertede yeni bir diplomatik sürecin ardından en asgari tavizlerle krizin çözülmesi hâlinde siyasi hesaplaşma tekrar gündeme gelebilir. Ancak dış saldırı ya da iç karışıklık gibi farklı senaryoların gerçekleşmesi durumunda söz konusu denge beklenmedik yönde değişebilir. Bir iç karışıklık durumunda Tahran yönetimi muhafazakâr politikalar izlemeye mecbur kalabilir yahut Devrim Muhafızları gibi askerî güçler ülke yönetiminde ön plana çıkabilir. Bunun aksi de mümkündür. Muhafazakârlara karşı güçlü bir toplumsal hareketin başlaması ılımlı-reformist ittifakına, daha önce gerçekleştirmek istediği reformların çok daha ötesinde hamleleri hayata geçirme fırsatı verebilir.