İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) tarafından “Fahrizade Suikastı Sonrası İran” adlı çevrim içi panel düzenlendi. Panelin moderatörlüğünü İRAM Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Murat Aslan yaparken İRAM Dış Politika Koordinatörü Dr. Bilgehan Alagöz, İRAM İç Politika Koordinatörü Mehmet Koç ve İRAM Güvenlik Çalışmaları Koordinatörü Hadi Atay konuşmacı olarak panele katılım gösterdi.
İran’da 27 Kasım 2020 tarihinde nükleer bilimci ve Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Komutanı Muhsin Fahrizade’nin suikasta uğraması büyük yankı uyandırmış, ardından İranlı yetkililerin açıklamaları ile politik gerginlikler meydana gelmişti. Söz konusu açıklamalarda İsrail suçlanarak fail gösterilmiş, İsrailli yetkililerden ise bu iddiaları net biçimde onaylayan veya reddeden yanıtlar gelmemişti.
İran’ın Suikasta Yanıtı Yasa mı?
Fahrizade suikastının İran’ın iç politikasına etkileri hakkında konuşan Koç, İran iç politikasında suikast öncesi dönemde 2020 ABD Başkanlık Seçimlerinde Joe Biden’ın seçilmesinin hem politik hem ekonomik açıdan olumlu bir hava yarattığına değinirken suikastın bu süreci sekteye uğratan gelişmelere neden olduğunu belirtti. Koç konuşmasında, Biden’ın seçilmesi ve ABD’nin Nükleer Anlaşma’ya dönme ihtimalinin artmasıyla Ruhani hükûmetinin, bozulan ekonomiyi toparlama ve 2021 İran Cumhurbaşkanlığı Seçimleri için hazırlanma sürecinde suikastın gerçekleşmesine dikkat çekti. Muhafazakâr kanadın suikasta tepki olarak “Yaptırımları Kaldırmak ve İran Halkının Çıkarlarını Korumak İçin Stratejik Eylem Yasası”nı öncelikli bir şekilde Mecliste onaylamasıyla Ruhani’nin bu hazırlığının bir bakıma suya düşmüş olduğunu belirtti. Koç, bu bağlamda Fahrizade suikastının, Nükleer Anlaşma’nın kaderini belirleyen Yasa’nın onaylanmasını tetikleyen sembolik bir eylem olduğunu, ABD-İran ilişkilerinin önümüzdeki dönemlerde bu Yasa ekseninde belirleneceğini belirtti.
Söz konusu Yasa, İran’ın uygulaması muhtemel maddeleriyle Nükleer Anlaşma’dan çıkışı veya Anlaşma’yı ihlali anlamına gelmektedir. Anlaşma, İran’ın nükleer faaliyetlerine kısıtlama getirirken İran, bu tepkisel Yasa ile yaptırımlardan kurtulmayı hedeflemektedir. Koç Yasa’da, Yasa’nın uygulanmasını engelleyecek kişi ya da kurumlara yaptırım uygulamayı öngören bir madde bulunduğunu da belirtirken bu Yasa’dan memnun olmayan Cumhurbaşkanı Ruhani’nin politik bağlamda köşeye sıkıştırıldığı ve gelecek günlerde politik krizlerin gerçekleşme olasılığının mevcut olduğuna dair değerlendirmelerde bulundu.
Suikastta İran’ın Güvenlik Açığı Var mı?
Fahrizade suikastı sonrası İran’ın güvenlik uygulamalarının teknik özellikleri hakkında konuşan Atay, İran’ın Fahrizade suikastında güvenlik açığının olup olmadığına yönelik değerlendirmelerde bulundu. Atay; DMO Sözcüsü Ramazan Şerif’in, bu türden uydu destekli saldırıların İran millî güvenliğini sarsamayacağı ve konvansiyonel önlemlerin son derece dikkate alındığı açıklamasında bulunması ile görgü tanıklarının, olay yerinde bir suikast timinin bulunduğunu aktaran paylaşımları ve açıklamalarının çelişkilere neden olduğunu belirtti. Bu bağlamda İran’ın; suikastın sahadaki güvenlik açığından ziyade üstün teknoloji ürünlerinin kullanılarak gerçekleştirildiğini açıklaması, güvenlik açığı söylentilerini örtbas etmeye çalıştığı yorumlarının yapılmasına yol açmıştır. Ayrıca DMO’nun olaya dair yayımladığı fotoğrafların üzerinde oynama yapıldığı iddiaları da bulunmaktadır.
Suikastı düzenlediği iddiaları bulunan suikast timinin paralı asker olma ihtimaline değinen Atay, İran’ın bu kişilerin bağlantılarını bulsa dahi İsrail’i net biçimde suçlamak açısından elinin güçlü olamayacağını belirtti. Atay, istihbarat konusunda ise İstihbarat Bakanlığı ve DMO İstihbarat Teşkilatı gibi paralel birimlerin mevcudiyetini aktarıp bu birimlerin düzensiz biçimde işlediği iddialarının varlığı ile birlikte bu kurumların temel işlevlerini gerçekleştirmekten çok siyasi hamlelerde bulunduğu değerlendirmelerini yaparken sahada sızıntı olmadan İsrail’in bu operasyonu gerçekleştirmesinin imkânsız olduğunu belirtti. Bununla birlikte İsrail’in sahada eylem yapma kapasitesine sahip olduğunu, istediği sembolik isme yönelik tehlike oluşturabileceğini de ekledi.
Suikastın Ardından İran’ın Dış Politika Adımları
Konuşmasını Fahrizade suikastı sonrası İran’ın dış politikasına yansımaları hakkında yapan Alagöz, 2020’nin başında gerçekleşen Kasım Süleymani suikastı ile Fahrizade’ye yapılan saldırının birbirinden ayrı değerlendirilemeyeceğini; Süleymani suikastının İran’ın dış politikada aracı olarak kullandığı direniş ekseni söylemine, Fahrizade suikastının ise İran’ın nükleer faaliyetlerine yönelik bir mesaj olduğunu belirtti. İki suikast arasındaki temel farkın, suikastların failleriyle ilgili olduğunu belirten Alagöz; Süleymani suikastını Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) açıkça üstlendiğini, Fahrizade’nin ölümünde ise her ne kadar İsrail şüpheli olsa da net bir açıklama olmadığını, -şimdilik- faili meçhul olduğunu vurguladı.
ABD seçimlerinin ardından siyaseten daha barışçıl bir ortam beklentisi olmakla birlikte Biden’ın atadığı bakanların daha müdahaleci olduğunu aktaran Alagöz, gelecekte sürecin gergin ilerleme olasılığına dikkat çekti. Arkasında İsrail’in olduğu düşünülen suikasta Körfez ülkelerinin kınamalarda bulunması, İsrail’in politikalarının onaylanmadığı ve ABD’nin Orta Doğu’da uygulaması olası müdahaleci tutumunun olumsuz görüleceği biçiminde yorumlandı.
Alagöz, Avrupa Birliği (AB) açısından İran’ın önemli bir enerji ülkesi olarak değerlendirildiğini ve AB’nin, İran’ı küresel sisteme dâhil görmeyi daha uygun gördüğünü ifade etti. Suikasta yönelik olarak ise AB’nin bu suikastı “suç eylemi” olarak tanımlayıp tarafları itidalli olmaya davet etmesinin beraberinde soru işaretleri getirdiğini; taraflardan birinin, bariz biçimde İran iken suikastın failinin belirsiz olmasının muğlaklık doğurduğunu belirtti.
Gündemi yoğun biçimde meşgul eden, İran’ın iç politikasında ve dış politikasında ciddi bürokratik etkinliklere neden olan suikastın konu edildiği panel, konuşmacıların yorumları ve izleyicilerin sorularının yanıtlanmasıyla tamamlandı.