İRAM İstanbul tarafından yapılan kitabiyat programının on birincisinde, Dr. Orhan Karaoğlu tarafından kaleme alınan “Teopower Olarak Şiilik ve İran Dış Politikası” adlı kitabın sunumu yapıldı. Sunum, İRAM YouTube kanalından canlı olarak izleyiciyle buluştu.
Dr. Karaoğlu, sunumunun başında kitabının kavramsal çerçevesi ve içeriğinden bahsetti. İslam mezhepleri tarihi, uluslararası ilişkiler ve tarih gibi alanlardan faydalandığını, çalışmasının bu bakımdan disiplinlerarası bir yöntemi benimsediğini ifade etti. Ekonomik, coğrafi, sosyolojik ve kültürel gelişmeler uluslararası ilişkileri etkileyen unsurlar olarak ele alınmasına rağmen din ve mezhep faktörünün yakın zamana kadar ihmal edildiğini söyledi. Literatürde din ve mezhebin dış politika ile olan ilişkisine odaklanan az sayıdaki çalışmada ise bu etmenlerin devletler tarafından dış politika aracı olarak görüldüğü yaklaşımı benimsendiğini belirtti. Dini ve mezhebi, devletler için yalnızca kullanışlı araçlar olarak gören bu yaklaşımı eleştirdi. Karaoğlu bu düşüncelerden hareketle kitabında Şiiliğin İran dış politikasında merkezî bir rol oynadığını ileri sürdüğünü ifade ederek sunumunda şu sözlere yer verdi:
1979 İran Devrimi, İran dış politikasını önemli ölçüde değiştirmiştir. Velayet-i Fakih teorisi çerçevesinde kurulan İran İslam Cumhuriyeti, ilk hedeflerinden biri olarak İran dışındaki Şiiler ile temaslarını artırmayı seçti. Bu hedef doğrultusunda yeni kurulan sistemi anlatma ve yayma girişimlerinde bulundu. Ne var ki İran İslam Cumhuriyeti’nin bu çabaları, Lübnan’da Hizbullah oluşumu haricinde istenilen sonuçları vermedi.
11 Eylül Saldırıları ve 2003 yılında Irak’ın ABD tarafından işgali İran’ın Orta Doğu’da gücünü artıran gelişmeler olmuştur. Özellikle önemli bir Şii nüfusa sahip olan Irak’ta meydana gelen güç boşluğu, İran’ın Şii eksenli dış politikasını uygulamaya geçirdiği alanlardan birisidir. “Şii Uyanışı” söylemi bu dönemden itibaren Şiiler tarafından sıklıkla kullanılmaya başlanmıştır. Irak’ın işgali ve mezhebe dayalı siyaset, Irak başta olmak üzere Orta Doğu’da Şii-Selefi geriliminin tırmanmasına yol açmıştır.
Arap Baharı sonrası dönem ise İran’ın Şiiliğe dayalı siyaseti için yeni bir evre anlamına gelmektedir. Bu dönemde devlet dışı aktörler olarak kabul edilen Şii milisler bölgede aktif bir rol oynamaya başlamıştır. İran’a bağlı hareket eden Şii milisler askerî olduğu kadar ideolojik eğitime de tabi tutulmaktadır. Örnek olarak Haşdi Şabi milislerinin Kum’da eğitim aldığı bilinmektedir. Mehdilik ve kutsal yerleri savunma söylemleri, Şiiliğin İran dış politikasının ifadeye dökülmüş biçimleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir diğer deyişle İran ve bölgede faaliyet gösteren Şii milisler, bu iki kavramın bölgedeki varlıklarına meşruiyet kazandırdığını düşünmektedir.
Karaoğlu, sunumunun sonunda kitabının Şiiliğin İran için yalnızca bir yayılma stratejisi veya araç olmadığını belirtti. Şiiliğin İran dış politikasındaki yerinin “teopower” kavramıyla ifade edilebileceğini ileri sürdü. Ayrıca İran dış politikasının ofansif realizm kavramıyla da incelenebileceğini ifade etti. Bu anlayışı benimseyen devletlerin güvenliklerini sağlamak için yalnızca ülke içinde değil ülke dışında da askerî olarak güçlü olmak istediklerini söyledi. Konuşmacı son olarak Şiiliğin İran için araç olmaktan öte önemli bir referans kaynağı olduğunun altını çizerek sunumunu tamamladı.