İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) İstanbul tarafından yapılan makale sunumlarının on üçüncüsünde, Volkan Atuk tarafından yazılan “İran Şahı Rıza Pehlevi’nin Türkiye Ziyareti” adlı makalenin sunumu gerçekleştirildi. Sunum, İRAM YouTube kanalından canlı olarak izleyiciyle buluştu.
Volkan Atuk sunumunun başında konuya ilgisinin nasıl başladığını anlattı. Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyaretinin, literatürde sıklıkla bahsedilen bir konu olmasına rağmen ziyaretin dar bir bağlamda tartışıldığını fark ederek bu konuda çalışmaya başladığını ifade etti. Yazar, ziyaretin yalnızca Türkiye’nin İran için model olması bakımından değil, 1930’ların dünyasının siyasi durumu, İran-Türkiye ilişkilerinin seyri ile Türkiye ve İran’daki modernleşme süreçleri bağlamlarında incelenmesi gerektiğini söyleyerek sunumunda şu sözlere yer verdi:
1930’lu yıllar, Versay Antlaşması sonrası ortaya çıkan durumun Almanya başta olmak üzere bazı devletler tarafından reddedildiği bir dönemdi. Türkiye, bu dönemde kendisini dışarıya karşı eşit ve bağımsız bir ülke olarak göstermeye çalışıyordu. İran ise İngiltere ve Sovyetler arasında denge siyasetini takip ediyordu. Ayrıca Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi güçlerle ilişkilerini iyileştirmeye çalışarak İngiltere ve Sovyetler gibi iki büyük gücün kıskacından kurtulmaya çalışıyordu. Almanya’nın Orta Doğu’da genellikle sömürgeci emellerinin olmadığının düşünülmesi ve buradan teknoloji transferinin imkân dâhilinde görünmesi, Almanya’yı daha cazip bir hâle getirmişti. Rıza Pehlevi’nin Türkiye ziyareti böyle bir uluslararası ilişkiler arka planında gerçekleşti.
Ziyaretin incelendiği ikinci bağlam, İran-Türkiye ilişkilerinin durumudur. Bilindiği üzere iki ülke arasında yüzyıllara uzanan sınır problemleri, yirminci yüzyıla kadar taşınmış ancak yine de kesin çözüm bulunamamıştı. Sınırı kolayca geçen aşiretler ve güvenlik meseleleri yüzünden iki taraf sık sık karşı karşıya gelmiş ve ilişkiler gerilmişti. Hüsrev Gerede, 1930 yılında İran’a elçi olarak atandığında İsmet Paşa’nın kendisine arkasında bir ordu olduğunu unutmaması gerektiğini söylemesi, iki ülke ilişkilerinin ne durumda olduğunu göstermesi bakımından kayda değerdir. Sınır meseleleri, uzun görüşmelerin sonucunda 1932 yılında imzalanan bir anlaşmayla çözüme kavuştu. Böylece Rıza Pehlevi’nin Türkiye’ye gelmesinin de önü açılmış oldu.
Önceleri Mustafa Kemal Atatürk ve Rıza Pehlevi’nin sınıra gelip burada bir görüşme gerçekleştirmeleri beklenirken Rıza Pehlevi’nin Türkiye’yi ziyaret etmek istemesi üzerine yeni bir plan yapıldı ve böylelikle İran Şahı’nın uzun ziyareti başlamış oldu. Rıza Pehlevi’nin eski Tebriz-Trabzon ticaret yolu üzerinden Trabzon’a getirilmesi, Türk tarafının İran’a verdiği önemli bir mesajdı. Bu yolun yenilenmesi ve İran ile bağlantısının sağlanması İran’ı tek transit ticaret yolu olan Enzeli-Batum’a bir alternatif yaratarak Sovyetler Birliği’ne bağımlılıktan kurtaracaktı. Dönemin basınının da bu meseleyi işlediği görülmektedir. Örneğin, Cumhuriyet gazetesinden Yunus Nadi, İran’ın denize açılması gerektiğini ve bunun en doğru yolunun da Türkiye’den geçtiğini belirtmiştir. Bu yolun kara yolu veya demir yolu olarak canlandırılması ve Türkiye ile İran’ın Orta Asya bağlantısının sağlanması ihtimali dış basında da yankı bulmuştur. Örneğin, o günlerde Times gazetesi bu ihtimalden bahsetmiştir. Aynı şekilde, İngiltere’nin de bu ziyareti yakından takip ettiği ve bölgede kendi çıkarlarının aleyhine bir durumun gerçekleşmemesine çalıştığı bilinmektedir. 1937 yılında transit yolun yapımı için anlaşma imzalanmasına rağmen yol II. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla tamamen kapatılmış ve istenen sonuç doğmamıştır.
Modernleşme ve kültür meseleleri ziyaretin değerlendirildiği son bağlamdır. Ziyaretin kültürel yönüne en iyi örnek Türkiye’de sahnelenen ilk opera olan Özsoy Operası’dır. İçeriği Firdevsi’nin Şehname’sinden alınarak Atatürk’ün emriyle Ahmet Adnan Saygun tarafından bestelenen operada, eserdeki Tur ve İrec karakterleri üzerinden Türk ve İran milletinin kardeşliği vurgulanır. Operanın, Türkiye’nin misafiri olan Rıza Pehlevi’nin üzerinde beklenen tesiri uyandırdığı ve Şah’ın, programın sonunda Mustafa Kemal’e sarılarak ağladığı belirtilir.
Atuk, sunumunun sonunda Rıza Pehlevi’nin ziyaretinin ticaret yolunun yapımı konusunda beklenen somut sonuçları doğurmamasına rağmen İran-Türkiye ilişkilerinin altın çağını simgelemesi bakımından önemli olduğunun altını çizdi. İki ülkenin de modernleşme çerçevesinde Kaçar ve Osmanlı geçmişlerini reddetmelerine rağmen birbirlerinden farklı yolları tercih ettiğini aktardı. Mustafa Kemal Atatürk ve Rıza Pehlevi’nin şahsi özellikleri arasındaki farklılığın ve İran’ın aksine Türkiye’de Meclisin devamlılığının bu farklılıkların en önemli göstergelerinden olduğunu söyleyerek sunumunu sonlandırdı.