İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) İstanbul tarafından yapılan tez sunumlarının on üçüncüsünde, Eralp Yaşar Azap tarafından İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümünde hazırlanan “1820-1823 Osmanlı-İran Savaşı” adlı doktora tezinin sunumu yapıldı. Sunum, İRAM YouTube kanalından canlı olarak gerçekleşti.
Azap, sunumuna tezinin bölümlerini anlatarak başladı. 1820-1823 tarihleri arasında gerçekleşen Osmanlı-İran Savaşı’nın iki ülke arasındaki son savaş olduğunu ifade etti. Söz konusu savaşı çalışma sebepleri arasında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından önce Osmanlı ordusunun durumunu analiz etmek ve İran ile Osmanlı ordularının modernleşme çabalarını değerlendirmek olduğunu söyledi. İlaveten tezinin son bölümünde iki devlet arasındaki problemlerin ne kadarının çözülebildiğini incelediğini belirten Azap, sunumuna şu sözlerle devam etti:
Tezde ele alınan savaşın çıkış sebepleri büyük oranda; iki devlet arasında uzun yıllardır devam eden sınır meseleleri, aşiretlerin durumu, İranlı tüccar ve hacıların şikâyetlerinden ibaret gibi görünmektedir. Geleneksel sorunlara ek olarak Birleşik Krallık ve Çarlık Rusya’sı gibi büyük güçlerin bölgedeki faaliyetlerinin yarattığı gerilim de eklenmelidir. 19. yüzyılın başında Vahhabilerin Atebat bölgesinde gerçekleştirdikleri Şii katliamının da İran’da yeni iktidara gelen Kaçar Hanedanı’nın dikkatini bu bölgeye yöneltmesine yol açtığı göz önünde bulundurulmalıdır.
Osmanlı ve İran orduları Batılı ordular karşısında aldıkları yenilgilere bağlı olarak yüzyılın başından itibaren çeşitli reformlar yapmaya başlamıştır. Buna rağmen iki ordunun da topyekûn bir yenileşmeyi başaramadığını söylemek mümkündür. Savaş öncesi iki ordu tam olarak düzenli ordu hüviyetini kazanamamış ve büyük oranda aşiretlerden sağlanan süvari birliklerine bağımlı kalmıştır. İki ordudaki piyadenin durumuna bakıldığında ise İran piyadesinin Osmanlı piyadesinden üstün olduğu görülür. Gerçekten de bu üstünlük savaş boyunca devam etmiştir. Osmanlı ordusunun İran ordusu karşısındaki zafiyetinde aynı anda Batı’da Rum İsyanı ile de uğraşmasının payı olduğu unutulmamalıdır.
Savaş, Şark Cephesi ve Bağdat Cephesi olmak üzere iki ana cephede gerçekleşmiştir. İran ordusu özellikle Veliaht Şehzade Abbas Mirza’nın komutasındaki Şark Cephesi’nde Osmanlı birliklerine üstünlük kurmuştur. O kadar ki İran ordusu, Doğu Anadolu’daki birçok şehri ele geçirerek Erzurum’a yaklaşmıştır. İran ordusu her ne kadar iki cephede de savaşı önde götürmüşse de çeşitli gelişmelere bağlı olarak Osmanlı Devleti ile barış görüşmelerini başlatmak isteyen taraf olmuştur. Bu gelişmeler; önce Bağdat Cephesi’nde ortaya çıkan ve daha sonra Şark Cephesi’ne sirayet eden kolera salgını, İranlı tüccar ve hacıların barış isteği ile Birleşik Krallık’ın iki devlete yaptığı diplomatik baskı şeklinde özetlenebilir.
Azap; sunumunun sonunda, barış görüşmelerinin sonucu olarak imzalanan Erzurum Antlaşması’nın içeriğine değindi. Antlaşma’nın kapsamında klasik dönemden gelen ve Sünni-Şii ilişkilerini ele alan maddelerin yanında ticari meselelere ilişkin maddelerin olduğunu ifade etti. Azap, Erzurum Antlaşması’nın iki devlet arasındaki meseleleri çözmediğini ve iki devletin de Antlaşma’nın hükümlerine tam olarak uymadığını söyleyerek sunumunu tamamladı.