Touraj Atabaki konuya ilgisinin nasıl doğduğunu anlatarak konuşmasına başladı. Araştırmaya başladığı yıllarda henüz Sovyetler Birliği’nin ayakta olduğunu ve arşivlerinin yeni açılmaya başladığını belirtti. Azerbaycan’da etnik meseleye dair yapılan çalışmaların Soğuk Savaş bağlamının dışına çıkamadığını fark ederek “sosyal tarih” ve “aşağıdan tarih” gibi güncel tarihyazıcılık akımlarını kendine rehber edindiğini söyledi. Ayrıca çalışmasını hem Rusya ve İran arşivleri başta olmak üzere yazılı kaynaklara hem de Bakü, Taşkent ve Moskova gibi şehirlerde ikamet etmekte olan ve Azerbaycan’da özerklik hareketine dâhil olmuş kişilerle yaptığı görüşmelere dayandırarak hazırladığını ifade etti. Atabaki, Azerbaycan’da etnik mesele ve özerkliğe farklı perspektiflerden bakmaya çalıştığına vurgu yaparak sözlerine şu şekilde devam etti:
1945-1946 arası bir yıllık süreçte gerçekleşen Azerbaycan Millî Hükûmeti tecrübesini kavrayabilmek için meselenin tarihsel arka planına bakmak gerekir. Meşrutiyet Dönemi’nden önce İran’da modern ulus fikri yoktu. İran’da yaşayan insanlar sıklıkla “Ahali-i İran” olarak adlandırılıyordu. Meşrutiyet Dönemi’yle birlikte ise modern milliyetçilik ve ulus-devlet fikri yayılmaya başladı. Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarında Hiyabani önderliğinde bir grup Azerbaycanlı, özerklik meselesini gündeme getirdi. Hiyabani ve arkadaşları, her ne kadar İran’dan ayrılmayı kesin bir dille reddediyor olsalar da İran’da modernleşmenin Tebriz’den başlaması gerektiğini savunuyorlardı. Hiyabani Hareketi, merkezî hükûmetin baskısıyla kısa sürede bastırıldı. 1925-1941 yılları arasında İran’da hüküm süren Rıza Şah’ın yönetimi de tıpkı Meşrutiyet Dönemi gibi Azerbaycan bölgesinin kaderini değiştirdi. Bu dönemde dünyadaki diğer otoriter rejimlerde olduğu gibi İran’da da farklı bölgeler arasında eşitsiz bir kalkınma yaşandı. Bunun sonucu olarak Azerbaycan, coğrafi büyüklüğü ve önemine nazaran merkezî devletten yeterli yatırımı alamadı. Bu durum; Azerbaycanlıların, merkezî devlete karşı önceki dönemlerden gelen tepkilerini daha yüksek sesle dillendirmeye başlamasına yol açtı.
1941 yılında Britanya ve Sovyetler Birliği’nin Rıza Şah’ı tahttan indirip İran’ı işgal etmesiyle yeni bir dönem başladı. Siyasi baskının sonra ermesiyle önceki dönemde açıkça telaffuz edilemeyen fikirler artık Meclis çatısı altında dahi ifade ediliyordu. Azerbaycan Demokrat Fırkasının (ADF) kuruluşu, bölgede merkeze karşı itirazların yükseldiği ve Sovyetler Birliği ile Britanya gibi güçlerin İran’ı işgal ettikleri döneme rastlıyordu. Sovyetler Birliği; İran’da, kendi çıkarlarına tam olarak uygun hareket etmeyen Tudeh Partisinin yerine başka bir siyasi oluşuma ihtiyaç duyuyordu. Sovyet arşivleri, ADF’nin kuruluşu ve gelişiminde Sovyetler’in oynadığı rolü açıkça göstermektedir. Bununla birlikte ADF’yi tamamen Sovyet projesi saymak da doğru olmaz. Zira Azerbaycan’da özerklik hareketi belirli bir toplumsal tabana sahipti.
ADF bir yıllık hâkimiyeti boyunca çeşitli alanlarda reformlara imza atmıştır. Ekonomi alanında yaptığı en önemli reform, toprak reformudur. ADF’ye muhalif olup bölgeyi terk eden kişilerin topraklarını halka dağıtan ADF, bu işte kendi yandaşlarına öncelik vermişti. Ekonomi dışında yapılan yenilikler içinde İran’da ilk kez kadınlara oy hakkı verilmesi dikkat çekmektedir. Ayrıca bu dönemde Türkçe, İran Azerbaycanı’nın resmî dili hâline gelmiş ve radyodan Türkçe yayınlar yapılmıştır. Sovyetler Birliği’nin ADF’yi desteklemekten vazgeçmesi, bu Partinin sonunu getiren gelişmelerin en önemlisiydi. İddialara göre merkezî ordu, Tebriz’e çok fazla direniş olmadan girmiş ve yönetimi yeniden eline almıştır.
Atabaki, sunumunun sonunda Azerbaycan’da özerklik tecrübesinin bölgedeki halk üzerindeki etkisine değindi. Halkın meselelere keskin bir şekilde bakmadığını, kendi lehine ve aleyhine olan durumları değerlendirdiğini ifade etti. Azerbaycan’da birçok insanın, yapılan reformlardan memnun olmasına rağmen Sovyetler’in bölgedeki varlığından rahatsızlık duyduğunu ve bu durumu kabullenmediğini söyleyerek sözlerini tamamladı.