İRAM 8. Makale Sunumu Etkinliği Gerçekleştirildi

İRAM 8. Makale Sunumu Etkinliği Gerçekleştirildi

İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) İstanbul tarafından çevrim içi olarak gerçekleştirilen makale sunumlarının sekizincisinde, Eralp Yaşar Azap “1820-1823 Osmanlı-İran Savaşında Ortaya Çıkan Salgın ve Bu Salgının Savaşa Etkisi” başlıklı makalesini sundu. Sunum, İRAM YouTube kanalından izleyiciyle buluştu.

Azap, makalesinin sunumuna öncelikle dönemin durumunu özetleyerek başladı. Yazar, XIX. yüzyılın ilk çeyreğindeki Osmanlı-İran ilişkilerine bakıldığında Osmanlı ve İran devletlerinin benzer sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını ifade etti. Avrupalı devletlerle diplomatik ilişkilerini yoğunlaştıran iki devletin bir yandan ordularını modernize etmeye çalışırken öte yandan aralarında önceki yüzyıllardan miras kalan sorunları çözmeye çalıştığını aktaran Azap, iki devlet arasında kronikleşen sorunlara; Irak’taki Şii kutsal mekânlarını ziyaret eden ve hacca giden İranlılara Osmanlı memurlarının kötü muamelesi, sınır bölgelerinde hangi ülkeye ait olduğu belli olmayan aşiretlerin varlığı, Rusya’nın iki ülkeyi birbirine düşürme çabaları ve İranlı tüccarların şikâyetleri örneklerini verdi. Bunlara ek olarak Azap, İranlı şehzadeler Abbas Mirza ve Muhammed Ali Mirza arasında veliahtlık için süren rekabetin ve Osmanlı Devleti’nin Mora İsyanı ile uğraşmasının savaşın başlamasında etkili olduğunun savunulabileceğini belirtti. Azap, sonuç olarak ittifak çabalarının başarısız olup savaşın 1820 yılı sonlarında Doğu Cephesi ve Bağdat Cephesi olarak adlandırılabilecek iki farklı cephede başladığını açıklarken savaşa yönelik olarak şu ifadelere yer verdi:

Osmanlı ordusunun nitelikli birliklerinin Balkanlarda savaşıyor olması ve İran ordusunun elindeki Rus menşeli silahların etkinliği İran ordusunu iki cephede de avantajlı bir konuma getirmiştir. Kısa süre içinde, İran ordusunun iki cephede de önemli başarılar kazandığı anlaşılmaktadır. Bağdat Cephesi’nde her şey, İran tarafının istediği gibi giderken İranlı elçiler, beklenmedik bir anda Bağdat Valisi’ne sulh müzakereleri için başvurur. Osmanlı tarafı, casusları ve elçileri vasıtasıyla Bağdat Cephesi’nin komutanı konumunda olan Kirmanşah Valisi Şehzade Muhammed Ali Mirza’nın salgın bir hastalıktan öldüğünü öğrenir. Şehzade Muhammed Ali Mirza’nın ölümü ve salgın, Bağdat Cephesi’ndeki çatışmaları yaklaşık altı ay durdurmuştur.

Salgın yalnızca cephedeki birlikleri değil sivil halkı da etkiler. Nitekim aynı dönemde birçok sivilin ve bazı devlet adamlarının, salgın nedeniyle hayatını kaybettiği bilinmektedir. Dönemin Farsça kaynaklarının “veba”, İngilizce kaynakların ise “kolera” olarak adlandırdığı salgının Hindistan’dan Basra Körfezi’ne geldiği ve oradan yayıldığı düşünülmektedir. İran ordusunun, Doğu Cephesi’nde de genellikle düzensiz birliklerle savaşan Osmanlı ordusuna karşı bariz üstünlüğü göze çarpmaktadır. Bağdat Cephesi’ne benzer olarak bu cephede de İran ordusu Osmanlı ordusuna karşı başarılar kazanmasına rağmen geri çekilmiştir. Osmanlı tarafında şaşkınlık yaratan bu duruma neden olarak İran tarafında salgının ortaya çıkmış olması gösterilmektedir ve bu, dönemin belgelerine yansımıştır. Osmanlı belgelerinde “yanıkara” olarak adlandırılan bir hastalığın İran tarafına musallat olduğu payitahta rapor edilmiştir. Salgının, Doğu Cephesi’nde Bağdat Cephesi’ne göre geç görülmesi, kimileri tarafından bunun başka bir salgın olabileceği şeklinde yorumlanmıştır. Yalnız şurası açıktır ki ayrı bir salgın olan veya aynı salgının devamı olan bu salgın, İran ordusunu üstün olduğu Osmanlı ordusu karşısında geri çekilmeye zorlamıştır. Cephedeki bazı Osmanlı askerleri bu durumu kendi mezheplerinin hak mezhep olmasına bağlamıştır.

Sonuç olarak iki devlet arasında sulh müzakerelerinin yapıldığını ve 1823 yılında Erzurum Antlaşması’nın imzalandığını aktaran Azap, savaşın gidişatına etkisi açısından salgının, savaşı bitiren tek neden olarak görülemeyeceğini ifade etti. Azap bunun yanı sıra savaşın başlangıcından itibaren işleri bozulan İranlı tüccarların sulh isteğinin de ağır basmış olabileceğini belirtti. İlaveten, İranlıların hac ve Irak’ta Şii kutsal bölgelerine ziyaretlerinin durmasının da sulh müzakerelerinin başlamasına etkisinin yadsınamayacağına dikkat çeken Azap, buna karşın salgının, savaşın gidişatını etkilediğinin ve sulh görüşmelerini hızlandırdığının dönemin vakayiname ve belgelerinden anlaşıldığını söyledi.