Düşük Gelirli İslamcı Kadınlar ve İran’da Sosyal Ekonomi

Düşük Gelirli İslamcı Kadınlar ve İran’da Sosyal Ekonomi

Düşük Gelirli İslamcı Kadınlar ve İran’da Sosyal Ekonomi

Düşük Gelirli İslamcı Kadınlar ve İran’da Sosyal Ekonomi 

Roksana Bahramitash, Atena Sadegh, Negin Sattari, Low-Income Islamist Women and Social Economy in Iran, Palgrave Macmillan, 1. Baskı, 2018, 76 sayfa.

ISBN: 978-1137525383 

 

Roksana Behramitaş, toplumsal cinsiyet ve politik ekonomi araştırmacısıdır. Toplumsal cinsiyet ve politik ekonomi ile ilgili çalışmalarının yanı sıra Birleşmiş Milletler Kalkınma Ofisi gibi uluslararası kuruluşlar için kıdemli toplumsal cinsiyet ve istihdam danışmanı olarak çalışmış ve 2004’ten beri İran’da saha araştırması yapmaktadır. Atena Sadık, Étude Économique Conseil’de özel sektör geliştirme danışmanıdır ve iş gücü piyasasında kadın ve kadınların finansal yeteneklerini incelemektedir. Negin Settari ise kadınların iş gücü piyasasındaki rolü üzerine odaklanmış bir araştırmacıdır.

Kitap, İran’daki muhafazakâr veya dinine bağlı kadınların resmî organizasyonlar haricinde toplumdaki ekonomik sorunları çözmedeki kolektif bilinci ve sosyal ekonomide aldığı rolü incelemektedir. İranlı kadınların tarihsel süreç içerisindeki rolünün yanı sıra yazarlar, sosyal sektörlerde görev almış ve dinî kimliği öne çıkan kadınlarla yüz yüze röportaj gerçekleştirerek saha çalışmalarıyla kitabın araştırma konusuna derinlik katmıştır. Yapılan saha çalışmaları 47 katılımcıdan oluşan çeşitli odak gruplarının yanı sıra odak gruplarının bulgularına dayalı olarak gerçekleştirilen 12 bireysel görüşmeden elde edilen verilerden oluşmaktadır.

Altı bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde yazarlar; kitabın amacını, yazılış hikâyesini, hedefini ve bölümlerdeki konulara değinerek kitabın genel perspektifini çizmiştir. Yazarların kitabı ortaya koyma fikri 2003 yılında eski ABD Başkanı George W. Bush tarafından gerçekleştirilen Irak’ın işgaline dayanmaktadır. İran’ın düşmanı Saddam Hüseyin’in iktidardan uzaklaştırılması ve idam edilmesiyle Irak’ta ABD ve İran nüfuzu artmıştır. Hiç şüphesiz ABD ve müttefiklerine karşı düşmanlıktan beslenen İran İslam Cumhuriyeti’nde birçok İslamcı kimlikli kişi işgalden oldukça memnundu ve aralarında kadınlar da bulunuyordu. Buna ilave olarak 1979 İran İslam Devrimi’nden bu yana İslam Cumhuriyeti’nin kurulmasında ve kurumsal hâle gelmesinde kadınların desteği ve rolü de vardı. Yazarlara göre İran örneğinde belki de benzersiz olan şey, dışarıdan bakıldığında pasif, dindar, itaatkâr vatandaşlar gibi görünen birçok kadının aslında toplumla oldukça meşgul olmasıdır. Ülke genelinde çok farklı konumlarda olan ve sessiz görünen bu kadınlar, kendi aralarında düzenledikleri toplantıları gerçekleştirirken bile aslında topluma önemli bir katkı sağlamaktadır. Kadınlar, gayriresmî ve kolektif ağları aracılığıyla ülkeye etkisi görünmez bir güvenlik ağı yaymaktadır. Yazarlara göre her düşük gelirli mahallede, her köyde, bu tür güvenlik ağı geniş ve sessiz bir şekilde yayılmıştır.

Kitabın ikinci bölümünde sosyal dayanışma ekonomisi ile ilgili hem küresel hem de İran bağlamında teorik bilgiler verilmiştir. Sosyal dayanışma ekonomisi (SDE), kâr amacı gütmeme, gönüllülük ve kolektif bilinç temelli olarak toplumun sosyal ve ekonomik durumunu iyileştirmeyi amaçlayan kooperatif, dernek, vakıf veyahut bu çıkar altında birleşmiş topluluklardan oluşan bir sektördür. Her ne kadar SDE, devletlerin “sosyal” yönünü baltaladığına dair eleştiriler alsa da sosyoekonomik konularda sosyal devletin eksiklerini tamamlamada önemli bir rol almaktadır. Kitapta da İran bağlamında bu noktaya değinilmektedir. İran bir sosyal devlet olarak başta enerji olmak üzere birçok mal ve hizmette nakdi olarak sübvansiyon ve sosyal koruma politikası uygulamaktadır. Ancak buna rağmen yaptırım, ambargo ve kronik ekonomik problemler sebebiyle halkın refahını artırma noktasında oldukça yetersiz kalınmakta ve sıkıntılar yaşanmaktadır. İran’da SDE bu noktada resmî ve resmî olmayan kurumlarıyla İran’ın devlet olarak açığını kapatmaya çalışmaktadır. İranlı muhafazakâr ve dinî kimlikleriyle öne çıkan kadınlar da faaliyetleriyle SDE kapsamında önemli rollere sahiptir.

Üçüncü bölümde yazarlar, İranlı kadınların 1970’lerden sonraki politik ekonomideki rolünü tarihsel süreç içerisinde değerlendirmiştir. 1960’lı yıllardan sonra kadınların siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda çeşitli haklar elde etmesi ve İranlı kadınların seküler kimliklerini kazanması, İran’da önemli bir dönüm noktası olmuştur. Ancak 1970’lerden sonra kötüleşen ekonomik tablo, gelir adaletsizliğinin artması ve kadınların siyasi gücünün kısıtlılığı; gelişmelerin “görüntü”de kaldığının en büyük nişanesi olarak görülmektedir. Buna ilave olarak görüntüde olan iyileşmenin sadece şehir ve üst sınıflarda görülmesi ve şehirlerdeki alt sınıflara veya kırsaldaki kadınlara yansımaması da elde edilen hakların ve ortaya çıkan gelişmelerin belirli bir kesimle sınırlı olduğunu göstermektedir. 

1979 İslam Devrimi ile kadın kimliğinde birtakım değişimler gerçekleşti. Yeni İslam Cumhuriyeti’nde kadın kimliği din bağlamında ele alınarak Hz. Fatma ve Hz. Zeynep gibi Şiilikte önemli kadın figürleri üzerinden şekillendirildi. Buna ilave olarak İslam Hukuku uygulamaları kadınların haklarında bazı değişikler getirdi. Her ne kadar Pehlevi Dönemi’yle karşılaştırıldığında kadınların çeşitli sınırlamalara maruz kaldığı görülse de İslam Cumhuriyeti kadınlara yeni alanlar açmış kadınlar, sosyal ve siyasi anlamda nispeten daha aktif hâle gelmiştir. Örneğin İran’da bazı alanlarda kadın ve erkek ayrımının yapılması kadınların spesifik iş kollarındaki istihdamını artırmıştır. Buna ilave olarak kadınlar üzerine uygulanan politikalar şehir ve kırsal ayrımı yapılmadan hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Ama Devrim’in ilk yıllarında İran-Irak Savaşı’nın getirdiği atmosfer, kadınların ekonomideki rolünü oldukça kısıtlamıştır. İş imkânlarının savaş nedeniyle azalması, kadınların iş gücüne katılımını oldukça zorlaştırmış ve ülke kaynaklarının “savaş ekonomisi” adı altında kullanılması, kadınların farklı iş kollarına mobilize edilmesine neden olmuştur.

Savaşın bitmesiyle İran ekonomisinde meydana gelen pozitif gelişmeler, Haşimi Rafsancani ile Muhammed Hatemi hükûmetlerinin birçok alandaki reform hareketleri ve kurumsallaşma; kadınların konumunun başta ekonomi olmak üzere birçok alanda iyileşmesine neden olmuştur. Bu dönemde kadınların iş gücüne katılım oranı, eğitim seviyeleri ve çeşitli hak ve özgürlükleri genişlemiştir. Ancak reform döneminin sona ermesi, kadınların elde ettiği gelişme ve iyileşmelere ket vurmuştur. Muhafazakâr Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın koltuğa oturmasıyla artan muhafazakâr politikalar ve bu dönemde İran’a uygulanan ambargolar nedeniyle ekonomik durumun kötüleşmesi, kadınların iş gücü piyasasına ulaşmasını engellemiş ve elde ettiği bazı hakların kısıtlanmasına yol açmıştır.

Kitabın dördüncü bölümünde yazarlar tarafından mülakat yapılan kadınların genel tipolojisi çizilmiştir. Tasavvur edilenin aksine İranlı muhafazakâr kadınların İslam Cumhuriyeti’ne karşı sadakatleri bulunsa da mevcut yönetim ve durumla alakalı çeşitli eleştirileri de vardır. Buna ilave olarak İranlı muhafazakâr kadınlar düşünce ve yaşam tarzına göre yazarlar tarafından üç sınıfa ayrılmıştır: İslamcı kadın, İslami kadın ve Müslüman kadın. Kitapta yer verilen röportajlarda kadın tipleriyle alakalı çeşitli örneklerle İran’da güncel olarak toplumda tartışılan bazı konulara dair açıklamalara yer verilmiştir. Örneğin başörtüsü konusu üç kadın tipine de sorularak kadınların düşünce dünyası ve başörtüsüyle ilgili yaşadığı tecrübeler özetlenmeye çalışılmıştır. Basına yansıyan haberlerde zorunlu başörtüsü uygulamasına karşı çıkan kadınların ekseriyette olduğu ve haksızlığa uğradığı sanısı oldukça yaygındır. Bu sanıyı ve muhafazakâr kadınlar üzerindeki ön yargıyı kırmak adına kitaptaki bir röportajda çarşaf giyen bir kadının işe alım sürecinde yaşadığı tecrübeler de aktarılmıştır. Bu sebeple bu bölümde İran’daki kadın mağdurluğunu tek taraflı değil iki taraflı olarak ele almak okuyucu için yararlı olacaktır.

Kitabın beşinci bölümünde bireysel görüşmelerden elde edilen röportaj verileri sunulmuştur. Gerçekleştirilen bireysel görüşmeler, 2009’daki Yeşil Devrim’den sonra yani veri toplamak adına oldukça zor bir dönemde yapılmıştır. Bu sebeple yazarlar tarafından söz konusu bireysel görüşmelerin değeri sıkça vurgulanmaktadır. Buna ilave olarak yazarlar, İranlı muhafazakâr kadınların farklı görüşlere sahip olmasına ve mevcut ekonomik, siyasi konjonktüre rağmen toplumun refahı için çalıştığını göstermeye çalışmıştır. Ayrıca bu bölümde İran’ın sosyal ekonomiyle ilgili önemli kurum ve politikalarıyla ilgili kısa bilgiler de verilerek İranlı kadınların sosyal ekonomideki rolü çizilmeye çalışılmıştır.

Kitabın altıncı yani sonuç bölümünde önceki bölümdeki gibi kitabı özetlemek için iki bireysel görüşmeye yer verilmiştir. İlk röportajda, yaşamının büyük bölümünü Devrim sonrası İran’da geçiren ve İran Kızılayında gönüllü olarak çalışan 50 yaşlarında bir kadının yardım fonlarını nasıl topladığı ve özellikle yoksulluk içindeki çocuklara nasıl yardım ulaştırdığı anlatılmaktadır. İkinci röportaj ise İran’ın sosyoekonomik bağlamda en problemli illerinden biri olan Ahvazlı bir genç kadınla yapılmıştır. Kız çocuklarına oldukça düşkün olan Ahvazlı genç kadın, onların eğitimi ve hayata adım atabilmesi için oldukça çaba göstermektedir. İyi bir işi olmasına rağmen yaşadığı mahalledeki kız çocuklarıyla ilgilenmek adına doğduğu yeri terk etmemiştir.

Kitap genel olarak incelediğinde İranlı kadınların sosyoekonomik durumları, sosyal ekonomi çerçevesinde farklı perspektiflerden ele alınmıştır. İranlı kadınları inceleyen çalışmaların çoğunluğu tek taraflı bir İran kadını modeli çizmektedir. Örneğin çoğu çalışmada okura İslam Cumhuriyeti’nin baskıcı yönetimi altında temel sorunları başörtü yasağı olan kadın tasviri çizilmiştir. Buna ilave olarak söz konusu çalışmalarda Orta Doğu’daki kadınların büyük bir çoğunluğunun iş gücü piyasasında yaşadığı sorunları sadece İranlı kadınlar tecrübe etmiş gibi sunulmuştur. Ancak bu tek taraflı bakış açısı İranlı kadınlar ile ilgili genel çerçeveyi çizmemekle beraber oldukça kısıtlanmış bir perspektif sunmaktadır. Muhalif İranlı kadının yanında muhafazakâr İranlı kadın tipi de İran’da bulunmaktadır ve kitapta birkaç yerde vurgulandığı üzere bu kadın tipi de giyiniş tarzı ve düşünceleri nedeniyle toplum tarafından çeşitli alanlarda dışlanmaktadır. Ülkelerindeki sorunları bilen kadınlar, toplumun eksiklerini tamamlamak ve devletin ulaşamadığı yerlere destek götürmek için çaba göstermektedir. Ülke sathında kurdukları gayriresmî ve kolektif bir ağ ile sosyal ekonomideki rollerini toplumda gördükleri ayrımcılığa rağmen sürdürmektedir.

Kitap her ne kadar değerli bireysel görüşmeler sunsa da bireysel görüşme gerçekleştirilen kadınlar ile ilgili veriler oldukça sınırlıdır. Söz konusu kadınlarla ilgili sadece yaş, meslek ve yer bilgileri verilmiştir. Buna ilave olarak İranlı kadınların İran ekonomisindeki yerini anlamlandırmak amacıyla tarihsel istihdam verileri de sadece satır aralarında verilmiştir. Bireysel görüşme gerçekleştirilen veya hedef alınan kadın grubuyla alakalı detaylı istatistiklerin sunulması kitabın içeriğini daha zengin bir hâle getirebilirdi.