İran Türklerinin Kimlik Rönesansı

İran Türklerinin Kimlik Rönesansı

İran Türklerinin Kimlik Rönesansı

İran Türklerinin Kimlik Rönesansı

Ali Asghar Haghdar, Çev. Macit Araz, Son Çağ Yayınları, Ankara, 2017, 283 sayfa

ISBN: 978-9752405325


Türklerin, Pehlevi Dönemi’nde ülkenin adı olarak resmîleştirilen fakat bir coğrafi ad olarak kullanılagelen “İran” platosundaki hâkimiyet tarihi genel teamüllerde Gazneli Devleti ile başlatılmakta, Kaçar Devleti ile sonlandırılmaktadır. 1921’de İngiliz destekli Rıza Şah Darbesi sonrasında, yönetimin Türklerden alınması ve dönemin, modernizm çizgisinde Avrupa’daki gelişimini 19. yüzyılda tamamlamış milliyetçiliğin Doğu’da geliştiği bir zamana denk gelmesiyle iktidarı elinde tutan Fars kimliği Aryan politikasıyla işlenmiştir. Ülke içindeki etnisitenin yok sayılarak Fars-İranlı-İranlılık paradigmasında gelişim seyri gösteren anlayış tarzı, İslam Cumhuriyeti’yle Şiilik argümanını da kullanmaya başlamıştır. Fakat kolektif bilincini hiçbir asırda kaybetmeyen Türklük şuuru, tüm sınırlamalara rağmen kendisini güzel sanatlardan fırkalara, yayın organlarından özerk yapılara değin kültürel ve siyasi alanın her noktasında göstermiştir.

Mevcut durumda ülkenin en büyük -etnik- nüfusunu oluşturan Türklerin kimlik bilincindeki bu gelişim, Ali Asghar Haghdar’ın İran Türklerinin Kimlik Rönesansı eserinde ele alınmıştır. 1966 Tebriz doğumlu Haghdar, İran Düşünce Derneği başta olmak üzere muhtelif kuruluşlarda ve dergilerde yazılar kaleme almıştır. Ülke gerçekliğini konu edinmesi nedeniyle eserleri sansüre uğramış ve İran’dan sürülmüştür.

Ön sözünde Güney Azerbaycan kavramını tanımlayarak başlayan Haghdar, kavramın kimliksel anlamdan daha ziyade düşünsel veya siyasi bir ifade olduğu görüşündedir. Türk kelimesinin terminolojik açıdan incelendiği bölümde; Orhun Yazıtlarının yanı sıra Çin, Bizans, Arap, Fars kaynakları ile oryantalist görüşler referans alınmış ve eski Farsça kaynaklarda Türk adı, Sasani Dönemi metinlerine dayandırılmıştır.

Hun İmparatorluğu ile başlatılan ve İran İslam Cumhuriyeti Dönemi’ne kadar kronolojik bir çizgide verilmeye çalışılan İran Türklerinin tarihinde Avşar Dönemi, Batı ile ilk ilişkilerin geliştiği dönem olarak değerlendirilmiştir. Haghdar ayrıca bu dönemi, günümüzde yarı federatif bir yapı içindeki ülkenin eyalet/ostan sisteminin temellerinin atıldığı dönem olarak da addetmektedir. Nitekim Kaçar Dönemi’nde ülke adının Memalik-i Mahrusa-i İran olması çoğulcu yapının bir işaretidir. Haghdar, ele aldığı dönemleri sadece siyasi yönleriyle sınırlamayarak ekonomik özelliklerinden de söz etmektedir. Örneğin Kaçar Dönemi’nde üretilen en önemli ürünleri; tütün, afyon, ipek ve baklagiller olarak sıralamaktadır. Kaçar Dönemi’nde Azerbaycan Türklerinin iki coğrafi sınıra bölündüğü Gülistan ve Türkmençay antlaşmalarının da imzalandığını hatırlatan yazar, bu durumun “Hasret Edebiyatı”nı ortaya çıkardığını savunmaktadır.

Azerbaycan Türkleri aracılığıyla Osmanlı ve Rusya’dan, modern medeni ve siyasi akımların İran’a aktarılması süreci Meşrutiyet’i doğurmuştur. Meşrutiyet Devrimi, Fars nasyonalizminin temellerinin atılmasını ve tekilci bir anlayışla yorumlanmasını sağlamıştır. Buna karşılık Azerbaycan Türk aydınlarının, modernizmi coğrafi parçalanmanın getirdiği hasret etkisiyle çoğulcu bir kimlikçilikle yorumlamalarına yol açmıştır. Meşrutiyet’in önemli sonuçlarından biri olarak Millî Şûra Meclisinin kurulması gösterilmiştir. Nitekim ülkeye, “İran coğrafyası”, “Farsça”, “millî dil”, “merkezî maliye sistemi” ve “tek hukuk sistemi” gibi yeni ve geçmişinde var olmayan tanımlamalar kazandırmıştır.

I. Pehlevi Dönemi’nde oluşturulmaya çalışılan Ari ırkçılığı ve Fars milliyetçiliği, her şeyin üstünde görülmüştür. Haghdar, bu süreçte İran’ın diğer halklarının dışlanarak kimliksizleştirilmeye çalışıldığını belirtmektedir. İran adının resmîleştirilmesindeki nedeni, Dışişleri Bakanlığınca yazılan “Ülke Adının Değiştirilmesi ile Bağlı Resmî Devlet Mektubu” adlı mektuptan hareketle aktaran yazar; söz konusu döneme kadar Perser, Persien, Persia, Perse isimleriyle anılan İran için bu isimlerin uygunsuzluğuna yönelik maddeleri sıralamıştır. Bu maddelerden en dikkat çekeni ise “Irk açısından bizim ırkımız Ari ırkının menşesi olmuştur.” ifadelerine yer verildiği maddedir. Eserde Aryan çalışmalarının başlangıcı, terminolojik açıdan Mirza Ağahan Kerimi’nin Irk Anlamında Aryen eserine dayandırılmaktadır. Fars milliyetçiliğinin modern fikir insanlarından Muhammed Ali Furuği’ye de yer verilmiştir. İran’da ulusal kimliğin merkezîleştirilmesi adına çalışmalar yapan Furuği’nin en önemli katkısı Fars Dil Kurumunun kurulmasını sağlamak olmuştur.

İslam Cumhuriyeti Dönemi’ni, kültürel ve siyasi gidişatta Türklerin dördüncü kez boy gösterdiği dönem olarak gören yazar, M. A. Çöhreganlı öncülüğündeki GAMOH (Güney Azerbaycan Millî Hareketi) faaliyetlerini ele almıştır. Azerbaycan Türklerinin bağımsızlık çalışmalarında öne çıkan yayın organları olarak sıraladığı GünAz TV, Oğuz TV ve Araz News TV’den internet televizyon yayını olarak faaliyete geçen Araz News, 2016 yılında yayın hayatına başlamıştır. İran Türklerinin siyasi protesto ayağını harekete geçiren olaylardan bazıları ise şu şekilde verilmektedir: 8 Mayıs 2000 İran Devlet Radyo Televizyon Kurumu Anketi, Babek Kalesi Kurultayları, Böcek Krizi, Siyasi Spor Fenomeni, Çevre Protestoları, Kırmızı Kart Kampanyası ve son olarak 2015-2016 Yayın Krizi ve Terh-e No Gazetesi protestoları.

“İran Türklerinin Dili ve Edebiyatı” adlı bölümde, Türkçenin eski tarihi hakkında yazılı Türk kaynaklarına başvurulmakta, akabinde Azerbaycan Türkçesi tarihi açıklanmaya çalışılmaktadır. Azerbaycan Türkçesinin birinci döneminin Dede Korkut Dönemi olarak adlandırıldığına dikkat çekilerek halk dili temelinde şekillenen bir edebî dil dönemiyle öne çıktığı belirtilmektedir. Haghdar bu süreci; 11. yüzyıldan 15. yüzyıla uzanan başlangıç dönemi, 16 ve 17. yüzyılda Hatayi ve Fuzuli Dönemi ile 18. yüzyıl Vakıf Dönemi olarak tasniflendirmektedir. Bunlardan Vakıf Dönemi’nin, destansı ve aşk türlerinde; Köroğlu, Aslı ile Kerem ve Âşık Garip gibi eserlerle beliren sözel edebiyatın gelişimiyle başladığını aktarmaktadır. Yazar, oryantalist ve Türk müelliflerin Azerbaycan Türkçesi çalışmalarına yer vermekle birlikte Türkiye merkezli çalışmalara da eleştiri getirmektedir. Eleştirisini Azerbaycan kriter dilinin dikkate alınmaması üzerine yapan Haghdar, kıyaslamada İstanbul Türkçesinin kriter dil olarak kabul edilmesinin tarihsel dil bilgisi, tarihsel aksan çalışmaları ve çağdaş dilin birbiri ile karışmasına sebep olduğu izahında bulunmaktadır.

“Azerbaycan’daki Edebî Modernleşme” başlıklı bölümde; tiyatro çalışmalarından eleştiri yazılarına, opera müziğinden meyhane edebiyatına geniş bir yelpazede, edebî alandaki modern çalışmaların ilk örneklerine yer verilmektedir. Bölümde öne çıkan en önemli konuyu, sürgündeki Güney Azerbaycanlı aktivistlerin edebiyatı oluşturmaktadır. Bu bağlamda sadece Azerbaycan Türkleri bilinçlenmemiş, İran Türklerinin diğer boyları da mevcudiyetlerini korumak ve tarihî kimlikleri hakkında bilgi sahip olmak amacıyla yerel hikâyeler, iki dilde sözlükler ve etnografya alanlarında kitaplar yayımlamıştır. Haghdar, Güney Azerbaycan hakkında edebî, kültürel ve kimlik konuları üzerine yayım faaliyetinde bulunan basın-yayın organlarını şu şekilde saymaktadır: Azerbaycan (İran’ın en eski gazetelerinden), Edebî Tarihî Mecmua (Bakü’de Azerbaycan Türkçesinde Arap harfli yayım yapan dergi), Odlu Mısralar (gazete), 21 Azer dergisi, Güney Azerbaycan (2016 tarihli dergi) vd.

Son bölüm ise “İran Türklerinin Yaşadığı Coğrafya”ya dairdir. Bu bölümde, dolaylı kaynak yoluyla BM’nin (Birleşmiş Milletler) 2001 yılı verilerinden hareketle İran’da Türk nüfusu ortaya konulmaktadır. Azerbaycan, Kaşkay, Horasan, Türkmen, Halaç ve diğer bölgelerde yaşayanlarla birlikte Türklerin toplam nüfusu 28 milyon 600 bin olarak gösterilmektedir. İran’ın 2001 yılı nüfusunun, 65 milyon bandında seyrettiği görülürse ülke nüfusunun yarısının Türklerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu BM istatistikleri hâlen sıkça kullanılan fakat güncellik gerektiren verilerdir.

“Türklerin Eski Yaşam Alanı, Azerbaycan” başlıklı alt bölümde, Azerbaycan kelimesinin etimolojisi detaylıca ele alınmaktadır. Yazar, referans kaynaklarından hareketle “Azerbaycan ilinin Oğuz tarafından alındığını; Oğuz’un, herkesin birer etek toprak getirmesini istediğini ve Azerbaycan ilinin Ucan adındaki bozkırına bu toprağı dökmesini emrettiğini, toprakların dökülmesiyle bir dağın oluştuğu ve adına Azerbaygan adının verildiğini” aktarmaktadır. Azerbaycan kelimesinin etimolojisini ise Az+er+bay+gan olarak yapmaktadır. Az veya As kelimesinin, Azerbaycan’da yerleşen eski Türk boylarından birinin adı olduğundan; Er kelimesinin, “delikanlı ve soylu insan” anlamına geldiğinden; Bay veya Bey’in “zengin”, “hâkim” ve “başkan” anlamında kullanıldığından; Gan kelimesinin ise fonetik değişiklikle “can” olduğundan söz etmektedir. Azerbaycan’ın coğrafi sınırlarını da çizen Haghdar, bu sınırların; Asur, Elam ve Babillerden geri kalan belgelerden hareketle Kafkas Dağlarının güneyinden Kassilerin (bugünkü Kirmanşah ve Luristan) yurduna kadarki bölgeyi içine aldığına işaret etmektedir.

Eser, “İran’daki Oğuz Boyları” ile sonlanmaktadır. İran’da Türk kimliğinin dönüşümüne dair bir analiz içermekten ziyade baştan sona kaynak gösterilerek örneklemede bulunulan çalışma, Türk literatürüne birçok Farsça kaynağın kısa da olsa tercüme edilmesi açısından ciddi bir katkı sunmaktadır. Eserin başlıkla bütünleşerek detaylıca işlendiği en iyi bölümlerden birinin, Meşrutiyet Devrimi’nin İran Türk kimliğine etkisini kapsayan pasajların olduğu söylenebilir.

Türk okuyucularının dikkatini çekebileceği konu içerikleri şu şekilde sıralanabilir:

-İran’daki Türk topluluklarının hangi bölgelerde yerleşik olarak yaşadığı,

-Kültürel ve siyasi alanlarda yapılan çalışmaların referanslı geniş özeti,

-İran Türklerinin kimlik bilincinin hangi aşamalarda evrildiği.